Çok hazin, hiç değişmiyor! 1990’ların başında da böyleydi. Özgür Gündem’de çalışan meslektaşlarım sürekli hapsi boyluyor, baskıdan, işkenceden geçiyor, daha kötüsü faili meçhul cinayetlere kurban gidiyordu. Demirel Cumhurbaşkanı’ydı. Sabah’ta yazıyordum. Çankaya Köşkü’ndeki bir sohbetimizde, bazı meslektaşlarım ve danışmanlarının önünde kendisiyle fena hâlde tartışmıştım. Çünkü demişti ki:
Onlar gazeteci değil! Onlar militan! Onlar terörist! Onlar birbirlerini öldürüyorlar!
Birkaç saat önce Özgür Gündem’in kapatıldığını, polis tarafından basıldığını, gazetecilerin ite kaka gözaltına alındığını öğrenince, 1990’lar bir film şeridi gibi bir anda gözümün önünden geçip gitti. Gerçekten çok hazin. Yıllar geçiyor hep aynı film... Cumhuriyet’teki başyazarım Nadir Bey’in 12 Eylül darbe dönemindeki o sözünü hatırlıyorum. Gazetesi, 1960’ta 27 Mayıs darbesinde bir başyazısından dolayı kapatılmıştı. Aynı başyazıyı yirmi yıl sonra 12 Eylül’de basınca Cumhuriyet’i yine kapatmıştı darbeciler... Tekrar çıkarken Nadir Bey şu notu düşmüştü köşesine: “Bu yazımı okuyanlar, bu adam dünyaya boşuna gelmiş diyecekler!” İçim acımıştı.
Basılan, yasaklanan gazeteler, televizyon kanalları... Hapislerden kurtulamayan gazeteci milleti... Demek ki, başaramadık...
Aradan onca yıl geçti, bu duyguyu ben de sık sık hissetmeye başladım. Basılan, yasaklanan gazeteler, televizyon kanalları... Mahkeme koridorlarından, hapishanelerden bir türlü kurtulamayan gazeteci milleti... Demek ki, demokrasi aşısı tutmadı. Başaramadık. Arada bir umutlandık, sonra yeniden umutsuzluğun çukuruna bugünlerdeki gibi yuvarlanıp gittik. Kaç dostum hapis yatıyor: Şahin, Nazlı, daha birçokları... Elimden bir şey gelmiyor ki, ara sıra birkaç satır yazmaktan başka... Çaresizlik duygusu çok fena. Özgür Gündem gazetesinin kapatıldığını, basıldığını, gözaltılar olduğunu duyunca yine benzer duygulara kapıldım. Yüreğim burkuldu. Hiç olmazsa oturup hemen bir yazı yazayım, protesto edeyim dedim. Daha geçen haziran ayı ortasında Özgür Gündem’le, Kürt gazetecilerle dayanışma nöbeti tutmuş, günübirlik genel yayın yönetmenliği koltuğuna oturmuştum. Hoşuma gitmişti. Çeyrek yüzyıl sonra tekrar o koltuğa oturuyordum. Yılbaşı sonrası Özgür Gündem’e toplam 203 dava açılmıştı. Dicle Haber Ajansı’ndan 12 muhabir 5 aydır hapisteydi. 15 de hükümlü Kürt gazeteci cezaevinde yatıyordu. Kısacası: Kürt gazeteciler, tıpkı 1990’lardaki gibi cehennem koşullarında habercilik yapıyordu. Bunun için dayanışmaya gitmiştim geçen haziran ayında Özgür Gündem’e.
Özgür Gündem’in yanındayım; gazeteci milleti özgürlük bayrağını dik tutmaya devam edecek
Bir de konuşma yapmıştım onlara:
Kürt gazeteciler özgür değilse Türk gazeteciler de özgür değildir. Ateş altında çalışan Kürt meslektaşlarımın ifade özgürlüğü için ne kadar destek verebilirsem, ben de o kadar özgürleşirim. Kürt coğrafyasında yaşanan acılara, dökülen kan ve gözyaşına kayıtsız kalamam, bu gerçeklere sırtımı dönemem. Acılara dokunmalıyım, acıları yüreğimde hissedebilmeliyim. Böyle yapmazsam, hem mesleğime hem demokrasiye ihanet etmiş olurum. Medyanın bağımsızlık ve özgürlüğü için, gazeteciliğin temel ilkeleri için dayanışma içinde olmalıyız. Ben de bunun için buradayım. İki ayrı dünya oluşuyor bu memlekette. Özgür Gündem’in gündemi bambaşka. Bu masadaki haberler bambaşka. Burada hapisler var. Cezaevlerindeki açlık grevleri var. Bazı ölümlerin gerçek boyutları var. Savaş var. Çatışma var. Gözyaşı var. Gözaltında, cezaevinde işkence var. Yarın yine bu haberlerle çıkacak Özgür Gündem. Ama bu haberlerin çok azı büyük medyada yer alacak. Kürt coğrafyasında bütün bu olan bitenden Türk kamuoyunun haberi olmayacak. Hazin olan bu, acı olan bu... İki ayrı dünya oluşuyor, iki dünya arasında duvar yükseliyor derken bunu kastediyorum. Türklerle Kürtler kopuş içinde derken bunu kastediyorum. Gazeteci milleti olarak bu duruma izin vermeyelim. Barış köprüleri kuralım! Şu noktayı birkez daha vurgulamakta yarar var. Haberlere ‘devlet gözü’yle bakmak yoktur demokrasilerde. Bu ancak diktalara, otoriter rejimlere mahsustur. Demokrasilerde gazeteci haber yaptığı için yargılanmaz. Hapse atılmaz. Baskı görmez. Bu sadece diktalarda vardır, despotluklarda vardır. Demokrasilerde gazetecilere terörist gözüyle bakılmaz. Bu sadece diktalara özgüdür. Uzun lafın kısası: Cehennem ateşi altında çalışan Kürt meslektaşlarımla dayanışma, demokrasi ve özgürlüğün vazgeçilmez gereğidir.
Son söz: Özgür Gündem’in yanındayım; Gazeteci milleti özgürlük bayrağını dik tutmaya devam edecek!