Darbeci, barış düşmanı, değişim karşıtı, komplocu diye damgalanmak istemiyorsan, Erdoğan’a toz kondurmayacaksın. Susup oturacaksın. “Ne güzel buyurdunuz, ne güzel yaptınız!” güzellemeleriyle gününü gün etmeye bakacaksın. Böyle bir tavır, “Padişahım çok yaşa!” tavrıdır ki, buna demokrasilerde yer yoktur.
Erdoğan ve yandaş dünyasında eleştirel sesleri susturmak için çakar almaz ‘komplekslendirme silahı’ çok sık kullanılıyor: Darbeci… Komplocu… Barış karşıtı… PKK muhibbi… Amerikancı… İsrail yanlısı, Siyonist… Bir anda bunlarla üzerine yürüyorlar. Hem ciddiyetten uzak, hem de inandırıcı değil. Unutmayın; sadece Kemalizm eleştirisiyle demokrat olunamıyor artık.
Taha Akyol dün Hürriyet’teki yazısında Başbakan Erdoğan’ı nazik bir dille uyarıyordu. Savrulmak başlığını taşıyan köşe yazısının giriş bölümü şöyle:
“Türkiye’de AK Parti, Mısır’da İhvan daha sert bir İslami çizgiye savrulur mu ya da savruluyor mu?
Bu, üzerinde durulması gereken bir konudur. On yıl önce ‘Milli Görüş gömleğini çıkardık’ diyen, Kahire konuşmasında Mısır’a laiklik tavsiye eden Erdoğan... Partisi için Müslüman demokrat kavramını bile reddedip muhafazakâr demokrat kavramını seçen Erdoğan ve tabii bütün AK Parti yöneticileri bu konuyu çok iyi düşünmeliler.
Elbette dindar bir Türk için Müslüman Kardeşler olayının duygusal yönü vardır, daha bir duygulu bakılması tabiidir.
Fakat AKP ile İhvan arasında ideolojik paralellik görüntüsü dünyada bir yerleşirse, bugünkü heyecan fırtınası geçtikten sonra, bu görüntüyü gidermek için iktidar çok çabalamak zorunda kalır. Erdoğan böyle bir ideolojik savrulmadan dikkatle sakınmalıdır.”
Evet, Taha Akyol’dan haklı ve yerinde bir uyarı…
Taha Akyol şimdi darbeci mi oluyor? Mısır’da darbeci takımın değirmenine su taşıyacak bir çizgiye mi geliyor?
Bu soruları soruyorum, çünkü Tayyip Erdoğan’ı uyarmak ya da eleştirmek gün geçtikçe tehlikeli bir hâl alıyor.
Erdoğan’ı eleştirdin mi darbecisin.
Gezi’yi savundun mu darbecisin.
Mısır’da Mursi’nin geçmiş hatalarına değindin mi darbecisin.
Suriye’de bazı radikal İslamcı örgütlerin insan haklarını hiçe sayan, insanlığa karşı suç oluşturan şiddet eylemlerine dikkat çektin mi, Esadcısın, Baascısın.
‘Çözüm süreci’nde Başbakan Erdoğan’ın bazı yanlışlarına ve ipe un seren tavırlarına dikkat çektin mi, hem ‘barış’a karşısın, hem PKK’lısın.
Böylesine ciddiyetten de, inandırıcılıktan da yoksun bir tutum, bir bakış açısı olabilir mi?
Darbeci, barış düşmanı, değişim karşıtı, komplocu diye damgalanmak istemiyorsan, Tayyip Erdoğan’a toz kondurmayacaksın.
Susup oturacaksın.
“Ne güzel buyurdunuz, ne güzel yaptınız!” güzellemeleriyle gününü gün etmeye bakacaksın.
Böyle bir tavır, “Padişahım çok yaşa!” tavrıdır ki, buna demokrasilerde yer yoktur.
Özellikle otoriterleşme sürecindeki iktidar odaklarının pek sevdikleri bir yöntem vardır:
Komplekslendirmek!
Tayyip Erdoğan ve yandaş dünyasında şimdi yapılmak istenen budur. Eleştirel sesleri, muhalif sesleri susturmak için bu çakar almaz ‘komplekslendirme silahı’ çok sık kullanılıyor.
Darbeci… Komplocu… Barış karşıtı… PKK muhibbi… Amerikancı… Kapitalist uşağı… İsrail yandaşı, Siyonist…
Bir anda bütün bunlarla üzerine yürüyorlar, eğer Erdoğan’a toz kondurmaya kalkışırsan…
Yazık!
Demin belirttiğim gibi, hem ciddiyetten uzak, hem de hiç inandırıcı değil.
Bu ‘komplekslendirme silahı’ gibi, mazlum edebiyatı da, günlük deyişle kabak tadı vermeye başladı.
Başbakan Erdoğan hafta sonundaki bir konuşmasında şöyle demiş:
“Menderes de hatalıydı dediler, 27 Mayıs darbesi meşrulaştırılmak istenmiştir. ‘Siyasetçiler de hatalıydı’ dediler, 12 Eylül meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Merhum Erbakan da hatalıydı dediler, 28 Şubat’ı meşrulaştırmaya çalıştılar. Menderes'i, arkadaşlarını ipe götürdüler, idam ettiler. Ona da diktatör dediler. Şimdi aynı şeyi şahsıma söylüyorlar.”
Erdoğan’ın bu söyledikleri elbette gerçeği yansıtıyor.
Ama gerçeğin bir yüzünü.
Oysa gerçek bir değil, bin yüzlüdür.
Onun için de sormak lazım:
Menderes’in demokrasi konusunda hataları yok muydu?
Demirel’in, Ecevit’in yok muydu?
Erbakan’ın yok muydu?
Hiç kuşkusuz vardı hataları.
Ama bu hatalardan yola çıkarak darbeler, idamlar savunulabilir mi? Gerekçelendirilebilir mi? Meşrulaştırılabilir mi?
Hayır, bin kere hayır.
‘Demokrasi kültürü’nden nasiplenmiş olanlar, darbelere ‘ama’sız karşı çıkarlar.
Ama aynı zamanda demokrasi ve hukukun üstünlüğünü yerli yerine oturtabilmek için de, geçmişe eleştirel bakmak gerekir.
Menderes’lerin, Demirel’lerin, Ecevit’lerin, Erbakan Hoca’ların -ve elbette Mursi’lerin- yanlışları konuşulur, tartışılır.
‘Demokrasi’ler ancak geçmişin hatalarından dersler çıkartarak gerçek demokrasi olabilirler.
Bu da zaman alır, sabır ve irade ister, demokratik bilinç ve kararlılık gerektirir.
Böylesine içi boş, içi kof, “Padişahım çok yaşa!” kafasından ve çoktan beri kabak tadı vermiş olan ‘mazlum edebiyatı’ndan ne Erdoğan’a, ne AK Parti’ye, ne de Türkiye’ye bir iyilik gelir.
Böyle bir tavrın hiç kimseye hayrı dokunmaz.
Son söz:
Bu arada unutmayın. Sadece Kemalizm eleştirisiyle demokrat olunamıyor artık.
Bir başka deyişle:
Tayyip Erdoğan’ın eyy eyy’lerini eleştiri süzgecinden geçirmeksizin demokrasiden söz etmek her geçen gün zorlaşıyor.
Twitter: @HSNCML