Paris’te dün yaşanan insanlık dışı saldırıyı öğrenince hemen şu tweet’i attım: “Paris’teki saldırıyı lanetliyorum!” Ama demeden lanetlemekten başka ne yapabilirdim ki? İnsanlığa sığmayan... Hoşgörü fikrini yerle bir eden... İfade özgürlüğünü hiçe sayan... Demokrasiden nefret eden... Böyle bir barbarlığı, ama gibi sözcüklere hiç sığınmadan şiddetle lanetlemek, her şeyden önce insan olmanın bir gereğiydi çünkü. Evet, başka ne yapabilirdim ki?.. İçim acıdı, yaşananların bir bölümünü televizyon ekranlarında seyrederken... İçim acıdı, hatta tedirgin oldum, “Saldırıyı lanetliyorum!” tweet’imin sosyal medyada yol açtığı bazı tepkileri okudukça... Ne yazık.
İçim acıdı, hatta tedirgin oldum, “Saldırıyı lanetliyorum!” tweet’imin sosyal medyada yol açtığı bazı tepkileri okudukça...
Karikatürleri beğenmeyebilirsiniz. Nefret hissedebilirsiniz. İnancınıza dönük eleştiri ya da iğnelemeler canınızı sıkabilir. İçinizde tepki dalgalanmaları kabarabilir. Hepsi olabilir. Ama elinize silahı alıp karikatürcüleri öldürmeye hiçbir şekilde hakkınız yok. Bu barbarlıktır. Bu yalnız insanlığa değil, dine de saldırıdır. Beğenmiyorsan, o dergiyi satın almazsın. Protesto bildirileri dağıtırsın. Gösteri düzenlersin. Ortalığı ayağa kaldırırsın. Karşı yayın çıkarıp kendi inancını savunursun. Ama eline silah aldın mı olmaz. Fikre şiddetle karşılık verdin mi olmaz. İfade özgürlüğünü terörle boğmaya kalktın mı olmaz.
Düşünceye düşünceyle cevap vereceksin. Demokrasiler böyledir. Gerçek demokrasilerde her şey sorgulanır. Tabulara yer yoktur. Demokratik toplumlarda inanmayan insanlar da vardır. İnanmak zorunda değillerdir. Kutsalları yoktur. Tabuları yoktur. Ve onların da neden inanmadıklarını, neden böyle düşündüklerini anlatma hakları vardır. Demokrasiler böyle işler. Elbette hakaret etmeden, hiç kuşkusuz aşağılamadan, din ve inançlarla ilgili en kutsal olanları da eleştiri süzgecinden geçirebilir, sorgulayabilir ve bunları mizah konusu yapabilirler. Gerçek demokrasilerde bütün bu özgürlükler, hukuk devletinin güvencesi altındadır. İnsanlık dışı saldırıda hayatını kaybeden Fransız karikatürcülerin, yalnız İslamiyet’le değil, Hıristiyanlık’la da, Yahudilik’le de, bütün dinlerin peygamberleriyle de, Papa’yla da mizah çerçevesinde iğneleyici, eleştirel yayın yaptıkları da biliniyor. Paris’te elde silah Charlie Hebdo dergisine girip 12 kişinin canını alanlar şunu iyi bilsin: Özgürlük meşalesi sönmez! Barbarlık, özgürlüğü boğamaz! Bu bakımdan Fransa tarihi zengin ve öğreticidir.
Eline silah aldın mı olmaz. Fikre şiddetle karşılık verdin mi olmaz. İfade özgürlüğünü terörle boğmaya kalktın mı olmaz.
Meselenin diğer yanına gelince... Farklı din ve inançtan olanları kan ve ateş çukuruna yuvarlamak isteyenlerin oyununa gelmekten özenle kaçınmak zorunda dünyamız. Son derece soğukkanlı olmalıyız. Hem Batı’da hem Doğu’da öyle... Hem Avrupa’da hem Amerika’da öyle... Hem Fransa’da, hem İngiltere ve Almanya’da, hem de Türkiye’de öyle... Hıristiyan diye, Yahudi diye, Müslüman diye, insanları ve toplumları birbirine düşman edici, birbiriyle çatıştırıcı tuzaklara düşmeyelim. Dinler arası diyalog, dinler arası hoşgörü fikrine ve bu yönde kurumsal çalışmalara her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var dünyanın, insanlığın. Ve Ortadoğu’da, Irak’ta, Suriye’de barış ve istikrar her zamankinden acil hale gelmiş durumda.
Son derece kritik zamanlardan geçiyoruz. Hiç aklınızdan çıkarmayın. Dün Paris’teki barbarlığı gerçekleştirenler, yarın İstanbul’da vurabilirler
Durup düşünmek zorundayız. Özellikle Türkiye’de... Şunun altını kalın olarak çiziyorum. Türkiye’de barış, hoşgörü ve demokrasinin ipine her zamankinden daha çok sarılmak gerekir. Bu açıdan maalesef iyimser değilim. Çünkü, Erdoğan iktidarının yol açtığı toplumsal ve siyasal kutuplaşma Türkiye’yi her zamankinden daha çok kırılgan hale getirmiş durumda. Kısacası: Son derece kritik zamanlardan geçiyoruz. Hiç aklınızdan çıkarmayın. Dün Paris’teki barbarlığı gerçekleştirenler, yarın İstanbul’da vurabilirler.