Türkiye’yi çok daha güç, çalkantılı ve istikrarsız bir dönem bekliyor. Siyasal ve toplumsal olarak bugünkünden çok daha keskin cephelere bölünmüş, kamplara ayrılmış bir Türkiye’ye doğru yol alıyoruz. Hazırlıklı olun. Bu Tayyip Erdoğan, muhtemelen büyük bir güç sarhoşluğu içinde, Türkiye’yi fena halde uğraştıracak. Çünkü, bu koca memleketi tek adam olarak kendince yoğurabileceğini sanıyor. Aldanıyor ama öyle. Türkiye gibi bir ülkeyi kolayca burnundan tutup kendi istediği sulara, “Affedersiniz Ermeni!” zihniyetiyle çekip sürükleyebileceğini düşünüyor. Bu yolu zorlamaya, denemeye devam edecek.
Bu Erdoğan, muhtemelen büyük bir güç sarhoşluğu içinde Türkiye’yi fena halde uğraştıracak
Gözü kara. O kadar ki, kendi iktidarının yolsuzluk ve hırsızlıklarını kapatmak için darbe operasyonları bile tezgâhlıyor. Yatak odalarından, ayakkabı kutularından etrafa saçılan milyonlarca doların hiçbir anlamı yokmuşcasına, sanki kendi iktidarında hırsızlık ve vurgun adına hiçbir şey olmamışcasına kendi burnunun dikine gidebileceğini sanıyor. Evet öyle. Gözü son derece kara. Emrindeki iktidar aletleriyle, devlet gücüyle, devasa propaganda makinası ve ‘yandaş medya’yla, düğmeye bastı mı her tarafa yaylım ateşi açabilen ‘tetikçileri’yle, neredeyse kendini bu topraklarda Allah’ın gölgesi gibi görüyor.
Öylesine bir güç zehirlenmesi, iktidar zehirlenmesi içinde ki, sadece kendi sesini duymak istiyor. Eleştiriden hiç hazzetmiyor. Tam anlamıyla kendi kendisiyle dolu. Eski deyişle meşbu. Öylesine bir zihniyet dünyasının içine kapanmış ki, o dünya bir anda “Affedersiniz Ermeni!” söylemini getirip çıkarıyor sahneye. Her şey bu söylemin altında saklı. “Affedersiniz Ermeni!” , “Affedersiniz Rum!” diyebilen, “Sen Alevi’sin, sen Zaza’sın!” diye ayrımcılık yapabilen bir Tayyip Erdoğan, bundan böyle artık farklılıklara saygı konusunda inandırıcı olamaz. Aleviler konusunda da inandırıcı olamaz. Kürtler konusunda da olamaz. Bundan sonra kürsülerde ne kadar dil dökse boştur, nafiledir. Artık sözler oyalama olarak, zaman kazanma olarak, beklenti çıtasını yükseltme oyunu ya da aldatmaca olarak görülecek, haklı olarak öyle değerlendirilecek. Çoktan beri de böyleydi zaten.
Emrindeki devlet gücü, ‘yandaş medya’ ve ‘tetikçileri’yle, neredeyse kendini Allah’ın gölgesi gibi görüyor
Farklılığı, çoğulculuğu bu kadar hissedememiş, içselleştirememiş, böylesi konularda ettiği birçok laf kâğıt üstünde kalmış olan bir siyaset adamının, sırtını demokrasiyi demokrasi yapan değerlere dönmesi elbette şaşırtıcı değildir. Onun içindir ki, böyle bir siyaset adamı bağımsız yargı da tanımaz. Kuvvetler ayrılığı da tanımaz. Özgür, bağımsız medya hiç tanımaz. Tayyip Erdoğan da hiçbirini tanımıyor. Cumhurbaşkanı olduğu vakit, mevcut anayasayı da takmayacağını hem kendi belli ediyor, hem de yandaşları açıkça söylüyor.
Mevcut anayasaya göre, Türkiye’yi yönetecek olan ‘başbakan’dır, siyasal açıdan herhangi bir sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanı değil. Ama anlaşılan o ki, Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıktığında bir anayasal suç daha işlemeye hazırlanıyor. Çankaya Köşkü’ne çıkınca, bu otoriter tek adamlık serüvenini devam ettirmek isteyecektir. Tüm işaretler öyle. Demokrasi ve hukuk umurunda değil. O kendi tek adamlığının peşinde! Bir zamanlar Erbakan Hoca, demokrasiyi nasıl Batı’nın küfür düzeni olarak gördüyse, Tayyip Erdoğan da şimdi artık aslına rücu ediyor. Batı’ya ait ne varsa, sırtını dönüyor!
Yazımın başında belirttiğim gibi: Bu Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi fena halde uğraştıracak. Bu koca memleketi tek adam olarak kendince yoğurabileceğini sandığı için öyle olacak. Erdoğan’ın tutmuş olduğu bu maceraperest yol, yine yazımın başında belirttiğim gibi, Türkiye’nin önünde çalkantılı ve istikrarsız bir dönem açacak. İçteki siyasal ve toplumsal istikrarsızlık, Türkiye’nin özellikle Batı’yla ilişkilerini olumsuz etkilerken, aynı zamanda bugüne kadar istikrarlı sularda seyretmiş olan ekonomiyi de fırtınalı sulara çekebilecek. Bütün bunlara gerçekten hazır olun.
Erdoğan Çankaya’ya çıktığında bir anayasal suç daha işlemeye hazırlanıyor. Fırtınalı sulara hazır olun
Ve o klasik soru: Ne yapmalı?.. Birinci öncelik: Pazar günü mutlaka ama mutlaka sandığa gidip Erdoğan’a hayır demektir! Ben bunu yapacağım. Benim oyum, daha önce de açıkladığım gibi, Selahattin Demirtaş’a! Sonrasında ise Tayyip Erdoğan’ın ben yaptım oldu düzenine demokratik alternatifler oluşturmak için yazıp çizmeye devam... Ama önce pazar günü sandığa gitmek ve Erdoğan’a hayır demek! Bu bir demokratik görevi yerine getirmektir.