Cami avlularında şehit cenazeleri... Taziye çadırları, evleri... Sürekli kan ve gözyaşı... Vicdanı olan, insan olan herkesin yüreğini dağlıyor, içini acıtıyor bu manzaralar... Ve barış gitgide uzaklaşıyor. Toplumda nefret çukurları derinleşiyor, kutuplaşma keskinleşiyor. Ve bu ortamda bazı ‘realite’lerden söz etmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Farklı olanı söylemek, Saray ve tetikçileri tarafından ‘vatan hainliği’yle bir tutuluyor çünkü... O zaman sinecek miyiz, susacak mıyız? Elbette hayır. Çünkü, asıl ‘Saray yönetimi’nin tuttuğu yoldur, bu ülkede kan gölünü büyüten... Hiç kuşkusuz Kandil’in de, PKK’nın da eleştirilmesi gereken tarafları var. Ama öncelik Saray’da...
Cami avlularında şehit cenazeleri, taziye çadırları, kan ve gözyaşı, insan olan herkesin yüreğini dağlıyor... Ve bazı ‘realite’lerden söz etmek zorlaşıyor
Çünkü devlet politikalarıdır, barışın değil savaşın yollarını genişleten... Eskiye, 1980’lere, özellikle 1990’lara geri dönmüş durumdayız. Erdoğan’ın bir zamanlar eleştirdiği ‘eski liderler’den herhangi bir farkı kalmadı. Erdoğan da eski Türkiye ile özdeşleşti. ‘Eski Türkiye’nin de Kuzey Irak’a dönük kırmızı çizgileri vardı. Irak bölünmeyecekti. Irak federasyon da olmayacaktı. Kürtlerin değil federe devleti, otonom ya da özerk bölgesi de olmayacaktı. ‘Eski Türkiye’nin Irak Kürtleri için 1990’larda çizmiş olduğu bu kırmızı çizgiler çoktan kayboldu gitti. Bugün Türkiye, Irak Kürdistan Yönetimi ile, Barzani’yle can ciğer kuzu sarması... İyi güzel. İyi güzel de, bir zamanlar Kuzey Irak’a dönük olarak çekilmiş kırmızı devlet çizgileri şimdi ‘Kuzey Suriye’yi hedef almış durumda. Kuzey Suriye, yani Suriye Kürdistanı, bir başka deyişle Rojava. Bugün artık Birleşik Suriye hayal. Irak nasıl fiilen bölünmüşse, Suriye de öyle. Irak’ta nasıl Kürtler ‘devletleşme’ye başladıysa, Suriye Kürtleri de ufak ufak aynı yolda. Rojava’da yaşanan da bunun bir parçası. PYD’nin varlığı da öyle. Bu süreci bu saatten sonra tersine çevirmek epeyce uzak bir ihtimal. Bir realite söz konusu. Suriye Kürdistanı’nda -ya da Rojava’da- hakim güç bilinmekte: PYD ile onun askeri kolu YPG. Ve bu güç kaç zamandır IŞİD’e -DAİŞ’e- karşı çok iyi mücadele veriyor. Bu nedenle, ABD ve Rusya’nın da desteğine sahip... Evet, bir noktayı vurgulamak lazım: PYD ile PKK birbirinden hiç kuşkusuz kopuk güçler değil. Ve PKK nasıl Türkiye Kürtleri içinde kök salmışsa, PYD’de de Suriye Kürdistanı’nda öyledir. Nasıl PKK yok edilemezse, PYD -ve askeri kolu YPG- de yok edilemez bu saatten sonra... Bir realite de budur. Bunun açık örneklerine 2014 yılı Nisan ayında Rojava’da dolaşırken tanık olmuş, bu açıdan Ankara’nın vahim hatalarını da kendi gözlerimle görmüştüm. Ankara’nın Suriye Kürtlerine karşı IŞİD’leri, El Nusra’ları, bazı radikal İslamcı örgütleri destek politikalarıdır, Türkiye’yi Suriye’de tuzağa çeken... Bu konuda malum ayrıntılara girmiyorum. Ama malum noktaları bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum.
Bugün Türkiye Barzani ile can ciğer kuzu sarması. İyi de, bir zamanlar Kuzey Irak’a çekilmiş kırmızı çizgiler şimdi ‘Kuzey Suriye’yi hedef almış durumda
Evet, barış namlunun ucunda değil! Evet, silahın kullanım süresi doldu. Evet, öncelikle parmakları tetikten çekmek şart, barış yolunu kısaltmak için... Barış kapısının ardına kadar açılmasına gelince, bu da Türkiye’nin hem kendi Kürtleriyle, hem Suriye Kürtleriyle barış yapmasından geçiyor. Ve bu barış kapısı, PKK’yı yok sayarak da, PYD’yi yok sayarak da açılamaz. PKK neyse PYD de odur, “İkisi de terör örgütüdür” demekle bir yere varamazsınız. Realite dediğim budur. Türkiye ‘Kürt realitesi’ne gözlerini kapatarak Kürt sorununu derinleştirdi. Bunun gibi, PKK ve PYD’yi görmezlikten gelmeye devam etmek de Türkiye’yi daha beter kanatacak, barış yolunu uzatacaktır.