Gay misin? Lezbiyen misin? Biseksüel misin? Trans mısın? Ateist misin? Namaz mı kılıyorsun? Oruç tutmuyor musun? Tutuyor musun? Alkol mü kullanıyorsun? Alkole karşı mısın? Evliliğe inanmıyor musun? Anne olmak istemiyor musun? Üç çocuk fazla mı geliyor sana? Kadın-erkek eşitliğinden mi yanasın? Dans mı ediyorsun? Diskolara mı gidiyorsun? Cinsel tercihlerin farklı mı? Evlilik dışı ilişkiye açık mısın? Tercihin, evlilik dışı çocuk sahibi olmak mı? Örtünmeye karşı mısın? Örtünüyor musun? Her türlü farklılıktan yana mısın? Rengi, dili, dini, inancı farklı olanların da tercihlerine sahip çıkıyor musun? Aşk özgürlüktür diye mi düşünüyorsun? Farklı hayat tarzlarından nefret etmiyor musun? Dünyanın siyah-beyaz ikiye ayrılmasına karşı mısın? Dinle siyaset, Kuran’la siyaset birbirine karışmasa, yan yana gelmese daha iyi olur diye mi düşünüyorsun? O zaman tüm bu düşüncelerini, bu farklı tercihlerini sonuna kadar savunmak zorundasın. Çünkü bütün bu değerlerin tehdit altında. Tehlikede! Farklı hayat tarzlarından nefret edenler, dünyayı siyah-beyaz yapmak isteyenler, özgürlüğünü yok etmek için yaşamı hepimize zehir etmenin peşindeler.Amerika’daki Pulse Kulübü katliamı bunun en vahşi örneklerinden biri. Eğer insansak, insanlıktan nasibimizi biraz almışsak, bu korkunç katliamı ama’sız, fakat’sız lanetlemekten başka çaremiz yok. Aynı zamanda serinkanlı düşünmek zorundayız. Batı, soğukkanlı olmalı, ‘İslam düşmanlığı’nı besleyen kaynakları kurutmak için sistemli bir mücadele yürütmelidir. Bunun için en başta gelen hedeflerden biri, Amerika’nın ‘Trump-faşizmi’nden kendini sakınmasıdır. Doğu -tabii İslam alemi- İslam adına terör yapanlara karşı, onları doğuran odaklara karşı mücadele etmelidir. Bu mücadeleden ne kadar kaçarlarsa, İslam adına terör onları da vuracaktır çünkü... Batı’ya, Amerika’sıyla Avrupa’sına gelince... Afganistan’dan, Irak’tan, Libya’dan, Suriye’den gerekli dersleri artık çıkarmak zorundadır.
Savaşlarla, işgallerle, dıştan askeri müdahale ve zorlamalarla demokrasiydi, insan haklarıydı, özgürlüklerdi gelmiyor. Gelen daha beteri, terör düzenleri oluyor. El Kaide oluyor. El Nusra oluyor. Pulse Kulübü Katliamı’nda olduğu gibi IŞİD -ya da DAİŞ- oluyor. Elbette unutmuyoruz. IŞİD bizim başımızda da kara bir bela. Ona karşı mücadele demek, insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkmak demektir. Tüm farklılıklarımızı zenginlik kaynağı olarak savunmak demektir. Devlet televizyonunda, “Namaz kılmayan hayvandır!” diyene dur demektir. İster Müslüman... İster Hristiyan... İster Yahudi... İster Budist... İster ateist... İster beyaz... İster siyah... İster sarı, kahverengi... Ne olursan ol, bu dünya hepimizin. Bu dünyayı tüm farklılıkları ve tüm renkleriyle kucaklamalıyız. Barış ancak bu yolla yakalanır.