Erdoğan umduğunu bulamadı. Türkiye'de iki kişiden biri Erdoğan'a "Hayır" dedi. Erdoğan Türkiye'yi ortasından ikiye böldü, koca memleketi felaket kutuplaştırdı. Ne yazık ki şimdi Türkiye'nin önünde belirsizliklerle dolu bir kaos dönemi açılıyor. Kılpayı sandıktan çıkan bu anayasa değişikliği ile, kağıt üstünde, rejimin adı artık diktatörlük oldu, diktatörün adı da Erdoğan. Ama enseyi karartmayın. Bu ülkenin yarısı da, Erdoğan'a "Hayır" diyerek diktatörlük oyununu bozmuştur. Şimdi de sandık ürünü bir sivil dikta heyula gibi karşımızda dikilmiş duruyor. Uzun da sürebilir, kısa da... Bu sürenin uzunluğu ya da kısalığı artık demokrasi, hukuk ve özgürlüğü sevenlerin elinde... Ve tarihin sayfalarında diktatörlüklerin kalıcı olduğu yazılı değildir. Hepsi gelip geçici olmuştur. Ama gelip geçerken insanlığın başına olmadık belalar da sarmıştır despotlar... Demokrasi mücadelesi sürecek. Hiç aklınızdan çıkarmayın: Bu ülkede iki kişiden biri Erdoğan'a "Hayır" demiştir. Bu noktayı vurgulayın çünkü bu ülkede barış, demokrasi ve özgürlüğün önünü bu hayır çığlığı açacaktır. Böyle durumlarda Mario Vargas Llosa’nın sesi kulağımda çınlar:
Yazarın içinde bulunduğu durum her zaman 'başkaldırı'dır! Toplumda, dün ve bugün olduğu gibi hayır diyerek... Başkaldırarak... Farklı düşünme hakkımızın tanınmasını talep ederek... Dogmanın, sansürün ve keyfiliğin, ilerleme ve insan onurunun ölümcül düşmanları olduklarını göstererek... Hayatın ne basit bir şey olduğunu, ne de şemalara oturtulabileceğini, gerçeğe giden yolun her zaman dümdüz ve doğru olmadığını, sıklıkla dolambaçlı ve engebeli olduğunu söyleyerek... Yürümeye devam etmek zorundayız.
Bazen yenilsek de, tökezlesek de, özgürlük ve hukuk bayrağını yere düşürmeden yürümek zorundayız.
Erdoğan’a karşı 90 noktada itiraz!
Evet, 16 Nisan önümüzde belirsizliklerle dolu bir kaos dönemi açmış durumda
Aşağıda Erdoğan'a karşı itirazlarımı özetleyen bir manifesto var. Erdoğan 2014 yılında cumhurbaşkanı seçildiğinde itirazlarımı '50 nokta'da toplamıştım. Geçen yıl 70'e çıktı. Bugün de '90 nokta'lık itiraz manifestom Erdoğan'a neden hayır dediğimin ipuçlarını veriyor.
Öyle bir Recep Tayyip Erdoğan ki...
1. Telefonla haber attırmış... 2. Telefonla gazeteci kovdurmuş... 3. Telefonla gazete patronu azarlamış, ağlatmış... 4. Telefonla TV programı sansürlemiş... 5. Telefonla köşe yazarını işinden etmiş... 6. Meydanlarda gazeteci yuhalatmış... 7. Meydanlarda gazeteci tehdit etmiş... 8. Kendisine ancak hoşlandığı soruları soran yandaş gazetecileri huzura kabul etmiş... 9. Twitter’ı kapattırmış... 10. YouTube’u kapattırmış... 11. Sosyal medyayı baş belası ilan etmiş... 12. İnternetin dilini kesmek için yasa yaptırmış... 13. Kendisi gibi düşünmeyenleri vatan haini ilan etmiş, casus ilan etmiş... 14. Hoşuna gitmeyen kararlar alan Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı hain ilan etmiş… 15. Faiz indirmeyen Merkez Bankası Başkanı’nı hain ilan etmiş… 16. İyi bir yatırım ortamı için daha iyi bir hukuk devleti isteyen TÜSİAD başkanlarını satılmış, hain ilan etmiş… 17. Hoşlanmadığı kararların altına imza atan yüksek mahkeme yargıçlarını hain ilan etmiş… 18. İfade özgürlüğünü hiçe saymış... 19. Dağıttığı devlet ihalelerinden sağlanan paylarla kendi ‘havuz medyası’nı yaratmış... 20. Medyada genel yayın yönetmenlerine, köşe yazarlarına, ana haber politikalarına kadar temel konularda son söz hakkını kendine ayırmış... 21. Bağımsız medya deyince tüyleri diken diken olmuş… 22. Büyük iş dünyasını vergi sopası ile hizaya getirmiş, gelmek istemeyenlerin varlıklarına ölümcül darbeler indirmiş… 23. Bir büyük medya grubunun sahibi bir iş adamı hakkındaki beraat kararının bozulması için kendi Adalet Bakanı’nı Yargıtay nezdinde devreye sokmuş... 24. Danıştay Başkanlığı seçimine müdahale ederek, kendi istediği adayın başkan olmasını sağlamış... 25. Üniversite rektörü seçimlerine doğrudan karışmış... 26. Bir büyük devlet ihalesini hoşlanmadığı bir gruptan alıp bir başka gruba verdirmiş... 27. “Kırın kapısını alın o gazeteciyi içeri... Savcı mırın kırın ediyorsa, onu da atın içeri...” diye İstanbul Valisi’ne emir buyuran kendi Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanı yapmış... 28. “O gazetecinin sitesini kapatın! Mahkeme kararı mı yok?.. Yaa kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Koca yüzde 50 oy almış bir partinin iradesini söylüyorum ben. Boş ver, affedersin, siktir et gerisini...” diyebilen, hukuk devletini bu kadar hiçe sayabilen Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturtmuş... 29. “O polisleri derhal açığa alın, uzaklaştırın. Sabaha bırakmak mı?.. Onlar ifade mifade aldılar, o zaman bir anlamı kalmaz. Hemen toplayın, bir saat içinde yapın geçin. Ondan sonrasını siz buraya bırakın, yasa ne lazımsa çıkar kardeşim” diyerek İstanbul Valisi’ne talimat yağdıran, yani hukuku boşlayan müsteşarını İçişleri Bakanı yapabilmiş... 30. Kamunun hesap kitap işlerine dair Sayıştay raporlarını Meclis denetiminden kaçırmış... 31. Yolsuzluk, hırsızlık iddialarına ilişkin dosyaları kapatmak için yargıçları, hâkimleri, polisleri bir anda görevlerinden uçurmuş... 32. Savcı talimatı dinlemeyen polislerle ‘hukuk devleti’nin değil, ‘polis devleti’nin yolunda adımlar atmış... 33. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet dosyalarının üstünü örtmek için, soruşturmaları karartmak için Adli Kolluk Yönetmeliği’ni anayasaya aykırı olarak anında değiştirtmiş... 34. Ayakkabı kutularından, yatak odalarından etrafa saçılan milyon dolarlarla oğluna, bakanlarına kadar uzanan dosyalara ilişkin fezlekeleri kamuoyundan saklamak için her türlü oyunu sergilemiş... 35. MİT’e ilişkin bir yasayla Baasvari ‘muhaberat devleti’nin kapısını açarken, ‘kendi darbesi’ni de derinleştirmiş... 36. Kendi darbesini derinleştirirken, bir zamanlar kendisine karşı darbe tertiplerine karışmış, Kürtlere karşı 'faili meçhul cinayetler'de büyük roller üstlenmiş ‘Ergenekoncular’la kol kola girmiş… 37. Demokrasiyi demokrasi yapan ‘yargı bağımsızlığı’nı, ‘kuvvetler ayrılığı’nı yerle bir etmiş... 38. Cumhurbaşkanı olarak, Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağını ilan etmiş... 39. Anayasa Mahkemesi kararına uymamaları için mahkemelere de çağrı yapmış... 40. “Affedersiniz Ermeni” demiş, “affedersiniz Rum” demiş... 41. İstanbul’da, sinagogların önünde Hitler tişörtlü adamların belirmesine kadar varan bir Yahudi düşmanlığı, bir anti-semitizm dalgasının kabarmasına dili ve söylemiyle zemin hazırlamış... 42. Daha 15 yaşındayken, protesto eylemlerinin kıyısında hayata veda eden Berkin Elvan’ın acılı anası Gülsüm Elvan’ı meydanlarda yuhalatabilecek kadar duyarsızlaşmış... 43. Kadınların etek boyuna karışmış... 44. Ailelerin çocuk sayısına karışmış... 45. Kızlarla erkeklerin nasıl oturup kalkacaklarına karışmış... 46. İnsanların neyi içip neyi içmeyeceklerine karışmış... 47. Kısacası, ‘hayat tarzları’na karışmış, kendi doğru bildiği hayat tarzını dayatmaya kalkışmış... 48. Böylece toplumu kutuplaştırmış... 49. Cepheleştirmiş... 50. Nefret suçu işlemiş... 51. Ayrımcılığı beslemiş... 52. Irkçılığı körüklemiş... 53. Laikliğe, kadın erkek eşitliğine ilişkin değerlere sırtını dönmüş... 54. Temel eğitimi sistemli bir biçimde ve devlet eliyle ve de 'dindar nesil' sloganıyla ‘imam hatipleştirme’ye, 'medreseleştirme'ye başlamış… 55. Felsefeydi, mantıktı, eleştirel düşünceydi, bütün bu değerleri eğitim sisteminden kazımaya yönelmiş… 56. Kürt sorunu yok demiş… 57. Seçim kazanmak için savaş yolunu seçmiş... 58. Kürtleri şeytanlaştırmaya başlamış, Kürt illerini yerle bir etmeye yönelmiş, Kürtlerin 'eşit vatandaşlık hakları'nı gözardı etmeye devam etmiş... 59. Altı milyon oyu olan HDP'yi zindanlara gömerek kendi 'tek adamlığı'nın yolunu açmaya çalışmış... 60. Roboski katliamının üstünü örtmüş… 61. Kobani düştü düşüyor söylemiyle Kürtlere dönük duyarsızlığını açığa vurmuş… 62. Sandıktan çıkan çoğunluğu ve 'çoğunluk tahakkümü'nü demokrasi sanmış... 63. Sandıktan çıkan çoğunlukla, demokrasilerde yargının teslim alınamayacağını, kuvvetler ayrılığının hiçe sayılamayacağını, ifade özgürlüğünün tepelenemeyeceğini, özgür medyanın yok edilemeyeceğini, sivil toplumun fethedilemeyeceğini, yani demokratik değerlere dokunulamayacağını bir türlü öğrenememiş ya da öğrenmek işine gelmemiş... 64. Yüzünü Batı’dan Doğu’ya çevirmiş... 65. ‘Askeri vesayet’ten ‘sivil despotluk’a ya da Doğu tipi İslamcı bir despotluğa geçişi, ‘yeni Türkiye’ diye, ‘halk ihtilali’ diye yutturabileceğini sanmış... 66. ‘Tek adamlık’ yolundaki, ‘Ben yaptım oldu düzeni’ ya da ‘Erdoğan devleti’ yolundaki yürüyüşünü Saray’daki Sultan olarak işleyeceği yeni ‘anayasal suçlar’la devam ettireceğini hiç saklamamış... 67. 7 Haziran’da seçimi kaybettiği için 'barış değil savaş' düğmesine basmış… 68. Kendisinin kazanmadığı seçime seçim diyememiş… 69. "Allah'ın bir lütfu" nitelediği 15 Temmuz'la birlikte OHAL ilan ederek kendi 'sivil darbesi'ni derinleştirmeye, hukuk ve özgürlükleri hiçe sayarak hapishaneleri doldurmaya başlamış... 70. Cumhurbaşkanının anayasaya göre tarafsız ve partiler üstü olması gerektiğine dair yeminini sürekli çiğnemiş... 71. Devlet başkanının parti üyesi ve parti lideri olmasının önünü açmış... 72. Parti genel başkanlarının, devlet başkanı olarak yüksek hâkim atamasına imkân sağlamış... 73. Tek kişinin kararıyla ülkenin olağanüstü hâl usulleriyle yönetilmesinin yolunu açmış... 74. Parlamentonun hiçbir gerekçe ve şart aranmaksızın partili cumhurbaşkanınca feshedilmesini sağlayan anayasa değişikliğini "fesih hakkı yok" diye savunmuş... 75. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle bu topraklardaki yaklaşık 150 yıllık parlamento birikimini reddetmiş... 76. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle 'seçilmiş krallar' ya da 'padişahlık' düzeni öngörmüş... 77. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle yargının, siyasetin emrine sokulacağı eleştirilerine hiç kulak asmamış... 78. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle, parlamentoyu parlamento yapan en temel yetkilerden bütçe hakkını bile budamaya yönelmiş... 79. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle, yasama organının yürütmeye dönük denetim yetkilerini yok etmenin çerçevesini çizmiş... 80. Partili cumhurbaşkanlığı ile, veto ettiği yasanın parlamento tarafından tekrar gönderilmesini 301 vekilin destek vermesi şartına bağlayarak yasama organının yasa yapma iradesini yokuşa sürmeyi kendine hedef bellemiş... 81. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle, partili cumhurbaşkanına yasama yetkisi öngörmüş... 82. Bütün üst kademe kamu yöneticilerinin atanmasına ilişkin yetkiyi partili cumhurbaşkanına devretmeyi amaçlamış... 83. Milli güvenlik politikalarını belirleme yetkisini tek başına partili cumhurbaşkanına devretmeyi öngörmüş... 84. Partili cumhurbaşkanına, kararname ile istediği şekilde kamu tüzel kişiliği kurma yetkisini hazırlamış... 85. Üniversitelerin yönetimini YÖK aracılığıyla doğrudan partili cumhurbaşkanına tabi kılmayı hedeflemiş... 86. Partili cumhurbaşkanının olağanüstü hâl dönemlerinde çıkaracağı kararnameleri hem şekil, hem esas bakımından Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışına çıkarmak istemiş... 87. Demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetlerin tek elde toplanmasını anayasal hüküm hâline getirmeyi temel hedef olarak saptamış... 88. Partili cumhurbaşkanlığı ile, 1921 Anayasası'ndan beri varolan Bakanlar Kurulu'nu tarihin arşivine kaldırmanın çerçevesini oluşturmuş... 89. Partili cumhurbaşkanlığı ile, cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan başbakanlığı lağvetmeye yönelmiş... 90. Demokrasi, hukuk ve özgürlüğü hiçe sayan bir anayasa değişikliğini 16 Nisan'da referandum sandığından çıkartmış ve kendi 'sivil darbesi'ne yeni bir derinlik katmış olan olan Recep Tayyip Erdoğan'a bu 90 madde dolayısıyla karşıyım. Tekrarlıyorum: Bu ülkede artık kağıt üstünde, rejimin adı diktadır, diktatörün adı da Erdoğan! Ancak, kılpayı geçen bu anayasa değişikliğini geçersiz kılmak Erdoğan'a bütün olumsuz koşullara rağmen "Hayır" diyenlerin elindedir!