Başını nereye çevirsen hep aynı soru: Rusya’yla ne olacak, işin sonu nereye varacak? Bu soru işaretinde yakın gelecekle ilgili olarak düğümlenen kaygı, hatta korku havası toplumun hemen her kesiminde kendini belli ediyor. Dikkat etmekte yarar var. Kamuoyundaki bu tedirginlik, aynı zamanda, Rus savaş uçağını düşürmenin Türkiye kamuoyunda pek öyle akılcı karşılanmadığının bir belirtisidir. Ama artık olan oldu. Şimdi bundan sonrasına bakalım. Bu gibi kriz durumlarında akla ilk gelen klasik çağrılar haklı olarak gündemde uçuşuyor: İtidali hakim kılmak... Soğukkanlı davranmak... ‘Tırmanma’ya dur demek... Gerilimi düşürmek... Ankara’nın havası da böyle.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dün yaptıkları ılımlı açıklamalar, Amerika’yla Avrupa’nın ve NATO’nun krizi tırmandırmayalım tavrıyla uyumluydu. Evet, Ankara frene basıyor. Ama Moskova öyle değil. Rusya yönetimi Türkiye’ye sopa sallamaya devam ediyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov dün çok ağır konuştu ve Rus savaş uçağının önceden planlanan bir provokasyon sonucu düşürüldüğünü iddia etti. Rusya Devlet Başkanı Putin de Türkiye konusunda Moskova’nın bundan böyle nelerle oynayacağının bir sinyalini şu sözlerle çaktı: “Mevcut Türkiye yönetimi uzun yıllardır ülkesini kasten İslamlaştırmaya yönelik iç politika izliyor. Burada söz konusu olan daha radikal bir İslam’ın desteklenmesidir.” Putin başka neler yapabilir? Türkiye’nin ‘yumuşak karnı’nı oluşturan başka bazı meseleleri kaşıyabilir. İran’la, Esad rejimiyle birlikte Türkiye’nin içini karıştırmaya ve Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya dönük provokasyonlar düzenleyebilir. Türkiye’nin dış politikada, Ortadoğu ve Suriye’de manevra alanını daraltıcı oyunlar kurmak isteyebilir. ‘Kürt sorunu’nu parmaklayabilir. Bütün bunların yanı sıra özellikle ekonomik açıdan Türkiye’nin canını fena halde acıtabilir. Bu konudaki satır başlıkları biliniyor: Doğal gaz... Rus turistler... Rusya’ya otomotiv ihracatı... Tarım ve hayvancılık ürünleri ihracatı... Tekstil ürünleri ihracatı... Rusya’daki Türk müteahhitlik işleri... Rusya’daki Türk markaları, mağazaları... Türk işçileri... Rusya’yla ortak projeler...
Bütün bu tabloya şöyle bir göz atınca, Türkiye’yi gerçekten zor bir dönemin beklediği söylenebilir. Ve üç nokta rahatça vurgulanabilir: 1. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehlikeler azalmıyor, çoğalıyor. 2. Türkiye, yaşadığı sorunların daha da ağırlaşacağı bir yörüngeye oturuyor. 3. Türkiye, siyasal ve ekonomik istikrarsızlığın bugünküne kıyasla daha derinleşeceği bir döneme giriyor. Türkiye, bu üç noktada özetlemeye çalıştığım olumsuzluklardan yakayı sıyırabilir mi?.. Bunun için yapılması gerekenler sır değil. Demokrasi... Hukukun üstünlüğü... İnsan hakları ve özgürlükler rejimi... Kürtlerle barış... Türkiye’de gerçek istikrar ve kalıcı barış bu dört yoldan geçiyor. Bunları yapmadan bu memlekette barış ve istikrar hayaldir. Peki, Türkiye bu dört yola ne kadar yakın? Ya da yakın mı? Hayır, yakın değil, çok uzak. Rusya’yla uçak krizi Türkiye’yi ‘doğru yol’a değil, ne yazık ki, biraz daha ters yola itmiş durumda...