Yazıma bir alıntıyla başlıyorum:
Amerikan başkanlık seçimleri,dünya barışına, dünyanın refahve istikrarına hiç bu seferki kadar ciddi bir tehdit oluşturmamıştı. Kasım ayında sandıktan çıkacak tartışmalı bir sonuç ve kriz hali yalnız Amerika değil, bütün dünya için de tam bir felaket olacaktır.
Yukarıdaki satırlar, Almanya'nın eski dışişleri bakanlarından Sigmar Gabriel'e ait. Project Syndicate sitesinde iki gün önce çıkan yazısı şöyle devam ediyor:
Başkan Trump'ın kasım ayı başında yeniden başkan seçilmesi, hiç kuşkunuzolmasın, hem Amerika'yı hem dünyayıtehlikeye atacaktır.
Eski Alman Dışişleri Bakanı ve Sosyal Demokrat lider Gabriel bir noktayı daha vurguluyor:
Bakın, Trump seçimi kazanmak için her yolu deneyebilir!Eğer Batı'nın eski fiili lideri bileözgür ve dürüst seçim ilkesini unutursa, demokrasinin bu en temel ilkesinden kayıp giderse,dünyanın geri kalan bölümü dedemokrasiden başka siyasalsistemlerin arayışına açılır.
Amerikan The Washington Post gazetesi 21 Ağustos 2020 tarihli başyazısına şöyle giriyor:
Demokrasimiztehlike altında!
Trump'ın yeniden başkan seçilmesinin Amerika'da demokratik rejimi tamir edilemez yerlere sürükleyeceğini belirten Washington Post, başyazısında Trump için diyor ki:
Dört yıl içinde 20 binden çok yalanın sahibi bir başkan... Amerikan halkı içintam zamanıdırTrump'ı koltuğundan devirmek için...
Trump'ın yalancılığı...Irkçılığı...Trump'ın demokrasi düşmanlığı...Hukuk düşmanlığı...Trump'ın cahilliği...Bu liste kolayca uzayıp gidebilir.Trump bütün bu nitelikleriyle yalnız Amerika'nın değil, tüm dünyanın başına, insanlığın başına bela oldu son dört yılda.Başkan olarak Trump'ın varlığı, yalnız Amerika'da değil, bütün dünyada barış ve demokrasinin altını oyuyor, otoriter rejimleri, diktaları besliyor.Bu nedenle, demokratik değerleri önemseyen odaklarda, çevrelerde aklı başında herkes nefesini tutmuş Amerikan başkanlık seçimlerini bekliyor.Zihinlere çengelini asmış bir soru işareti daha var:
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaolduğu gibi, Amerika'yla Avrupayeniden bir "demokrasi ittifakı"nda buluşabilir mi?Ekonomik büyüme, sosyal refah devleti, eşitlik gibi "küresel kapitalizm"in özellikle Berlin Duvarı'nın 1989'da yıkılması sonrasında, "tarihin sonu" çığlıklarıylakendisinden geçip savsakladığı bu konular dayeniden Amerika-Avrupa ittifakının ayrılmaz parçası yapılabilir mi?..
Şimdi aklı başında herkes farkında:Bütün bu hedeflerin vurulabilmesi, Trump'ın Beyaz Saray'a veda etmesinden geçiyor. "Trump kazanırsa, bütün dünyada kötüler kazanacak" sözü kulaklara çok sık çalınıyor. The New York Times bu yakınlardaki başyazısında, Trump'ın Amerikan demokrasisine yönelik bir komplo olduğunu belirtiyordu.Eski Başkan Obama ise Biden'ın başkan adayı seçildiği Demokratların büyük kongresinde, Amerikan demokrasisi büyük tehdit altında diye uyarıyordu:
Trump bir daha seçilirse,demokrasimiziparamparça edecek!
Evet, hiç kuşku yok, Trump demokrasinin büyük düşmanı...İngiliz Guardian gazetesinde, birkaç gün önceki köşe yazısında Simon Tisdal karamsardı:
Washington'dan Minsk'e kadardemokrasi kuşatma altında...Ve demokrasi muharebeyi kaybetmekte...
Şu satırlar da onun:
1990'larda "tarihin sonu" diyeilan edilen liberal Batı değerlerinin içişimdi boş gözüküyor.Demokrasiye dönük tehdithemen her tarafta...Ve kavga maalesef kaybediliyor. Çin'de Şi kendi ömür boyu emperyal başkanlığını ilan etti, muhaliflerini sindirdi, susturduBrezilya'da, Mısır'da, Türkiye'de, -ve Rusya'da olduğu gibi-seçilmiş diktatörler, demokrasiye kötü bir şöhret kazandırmışdurumdalar. Hindistan'da Modi hoşgörü yoksunu berbat bir yönetim kuruyor.
Guardian'ın köşe yazarlarından Timothy Garton Ash dünyanın karanlık halleri konusunda daha iyimser olmaya çalışmış:
Özgürlüğün gücüne daha çok güvenmeliyiz!
Ben de güvenmek istiyorum. Evet, her şeye rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen özgürlüğün gücüne güvenmeliyiz. Ama o kadar çok ama'sı var ki...