Cengiz Çandar'ın geçen yıl yurtdışında İngilizce çıkan kitabını okuyorum:
Turkey's MissionImpossibleWar and Peacewith the Kurds
Kitabın adı Türkçe'ye nasıl çevrilebilir?
Türkiye'nin AçmazıKürtlerle Savaş ve Barış Türkiye'nin İmkânsızıKürtlerle Savaş ve Barış
Ya da Türkiye'nin Derin Çıkmazı da olabilir kitabın ismi...
Açmaz...Çıkmaz...Türkiye'nin imkânsızı...
Bunun adı Kürt sorunu.Yüzyıldır çözülemiyor.Bir yüzyıl daha çözülemeyecek mi?Hep acı mı çekilecek, hep oluk gibi kan ve göz yaşı mı akacak?Yıllara damgasını hüsran mı vuracak?Bilemiyorum.Cengiz Çandar bir solukta okunan güzel kitabında elbette "çözüm"e odaklanmış,çözümsüzlüğün şifreleriniçözmeye çalışırken...Bıçak sırtında dengelerinsürekli değiştiği, keskin çelişkilerin durmaksızın yer değiştirdiği, "oyun içinde oyunlar"ın insanı şaşırttığı, belirsizliklerin her daim damgasını vurduğu bir coğrafyanın sorunlarıyla ilgili kitap yazmak hiç kolay değil. Belki daha doğru deyişle:Kalıcı, zamana dayanıklı bir kitap yazmak zor iş...Sevgili Cengo,eski deyişle meşakkatli, hatta nankör bir işe soyunmuş...Hele Türkiye gibi ne desen olur olmaz,belden aşağı tepkiler alanbir memlekette böyle bir kitap yazmak,cesaret işi de sayılabilir.Kürt sorununun etrafında Türkiye'nin, bu toprakların derin, karmaşık yakın tarihini yüreğini de koyarak anlatırken kalıcılığı da yakalayabilmiş, zamana dayanıklı bir kitap çıkarmış Cengo...Dünün labirentlerinde dolaşırken,bugünü ve yarını da unutmamış,taşları yerli yerine oturtmuş...Kitabı okurken, özellikle Kürdistan coğrafyasında Cengiz Çandar'la birlikte dolaştığımız zamanlar bir film şeridi gibigözümün önünden geçti gitti. İçimde bir hüzün esintisi kıpırdadı.O inişli çıkışlı zamanlar, Kürt sorununda nihayet iyi bişeyler oluyor derken, kendimizi umutsuzluk çukurunda bulduğumuz o dönemler aklıma takıldı.Ve tabii yaşadığımız yenilgiler de kapımı çaldı. Hayal kırıklıkları ya da hüsran zamanları...Ama bütün bu yenilmişliklerin Kürt sorununda "çözüm"e açılan yollara döşenen taşlar olduğunu da unutmadım.Kitabının önsözünde sevgili Cengo'nun dediği gibi:
Beni teselli eden gerçeğe gelince... En azından denedik,bu da gelecek nesilleremirasımızdır.
Kitapta Cengiz Çandar'ın gazeteciliği var.Tarihçiliği var.Ve elden hiç bırakamadığı siyasetçiliği de var.Cumhurbaşkanı Özal 1993 yılı baharında hiç beklenmedik şekilde hayataveda etmeseydi,kim bilir belki de Cengiz Çandar, Cumhurbaşkanı Özal'ın Çankaya'dan inip kuracağı yeni partide aktif siyasete girecekti...Kitabın ilginç bölümlerinden biri,Cengiz'in özellikle Kürt sorunu bağlamında Özal'la yakın ilişkileri...Yer yer siyasetçi-gazeteci ilişkisinin sınırlarını aşan bu dostluğun, bence, Özal'ın soruna bakışını da epeyce etkilediği, bu konuda derinleşmesine de yol açtığı anlaşılıyor.ANAP'ın kurucularından, eski başbakan rahmetli Mesut Yılmaz bana bir keresinde Mülkiye'den arkadaşı olan Cengiz Çandarhakkında şöyle demişti:
Kürt meselesiyle ilgilibütün bunları Özal'ın kafasına sokanCengiz Çandar'dır.
Özal'ın Kürt sorunuyla ilgili olarakgerçekten tabu kırıcı tavırları, adımları vardır.Ama bazen yalnız kaldığı için,bazen gücü yetmediği için,bazen özellikle asker karşısındafrene bastığı, gerilediği için, bazen de sorunun derinliğini tam kavrayamadığı için bir noktanın ötesine gidememiştir Özal...Kitabın bu bölümü düşündürücü,bilgilendirici ve renkli.Bir danışmanın bir devlet adamını olumlu yönde nasıl etkileyebileceğinin örnekleri bir solukta okunuyor.Bu açıdan Cumhurbaşkanı Özal'ın 1990'larda Iraklı Kürt liderlerle, özellikle Celal Talabani'yle, o tarihlerde Bekaa Vadisi'nde, Şam'da yaşayan Öcalan'la Türkiye'nin diyalog kapılarınınaçılmasında Çandar'ın oynamış olduğu rolün altını çizmek gerekiyor.
Kitabın Özal'la ilgili sayfaları, seçilmiş bir siyasetçinin, bir devlet adamının Türkiye'de devlet ve asker karşısındaki güçsüzlüğünü göstermesi bakımından da son derece ilginç ve renkli...
Erbakan Hoca'nın partisindenİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken1990'larda Kürt sorunu konusunda ana hatlarıyla iyi bir rapor hazırlatmış olanTayyip Erdoğan'a gelince...Kitapta ayrı, renkli, kalın bir yeri var.2005 yılında Başbakan ErdoğanDiyarbakır'a gelir, içinde önemli mesajları, ilkleri olan bir konuşma yapar.Türkiye Cumhuriyeti'nin bir başbakanı ilk kez Kürt sorunu der.Yine ilk kez bu konuda "devletin hataları"ndan da söz eder.Bir adım daha ileri gider,"Kürt sorunu hepimizin sorunudur" diye ekler. Siyaset meydanı bir anda allak bullak olur. Erdoğan'ın söyledikleri "devlet ezberi"ne ters düştüğü için "asker-sivil oligarşi"nin kaşları çatılır,muhalefet ayağa kalkar.Bunun üzerine Erdoğan etrafa çaktırmamayaçalışarak geri basmaya başlar.Diyarbakır konuşmasından kısa bir süre sonraCengiz Çandar'a bir uçak yolculuğundabaş başayken itiraf eder:
Kürt sorunu demekle hata yaptım.
Kürt sorununun çözümü konusunda"Diyarbakır konuşması"na umut bağlayanlar için Erdoğan'ın bu itirafı hayal kırıklığı olur, unutulmaz.Erdoğan'ın sorunu tam kavrayamadığına,çözüm konusunda derine inemediğinedair değerlendirmeler bizim dünyamızda böylece yaygınlaşır. Oysa Erdoğan, İmralı'yı 2005 sonrası asker gölgesinden kurtarıp "sivil"lere açmış, kendi temsilcilerini Kandil'den gelenlerin karşısına oturtarak"Oslo süreci"ni 2008'de başlatmışbir sivil siyasetçi, bir başbakandır.Böylesine radikal adımların sahibi bir siyasetçi, gücü de olmasına rağmenneden "çözüm yolu"nu açamadı?Şöyle özetlenebilir:
Çünkü Kürt sorununu yüreğinde hissetmiyordu.Kendi açısından çözüm süreçlerini "oy"dan ibaret görüyordu. Süreçte oy kaybetmeye başladığınıgörünce ya da hissedince derhal savaş pedalına basıyordu."Çözüm"den ne anladığına gelince,şöyle özetlenebilir: (1) PKK'nın dağdan inmesi... (2) Silah bırakmasıya da silahları gömmesi...(3) Ve af...
Erdoğan'ın bu kafa yapısı ve zaman içinde "devlet ezberleri"ne, "asker çizgisi"ne yanaşması, çözüm süreçlerininher seferinde tıkanmasına yol açtı.Kitapta bu zamanlar "Kürt ve Türk başoyuncular"la birlikte ve Cengiz Çandar'ın onlarla başbaşa temaslarıyla rengârenk anlatılıyor.Ankara'dan Kandil'e, Tahran'dan Şam'dan Bağdat'a, Beyrut'tan Erbil'e, Batı başkentlerineCengiz Çandar'ın o son derece renkli"Ben oradaydım" gazeteciliğiyle gezerken "Kürt sorunu"nun ve bir türlü gerçekleşemeyen "çözüm"ünün inceliklerine vakıf olmak gerçekten heyecan verici...Kitap, Cumhuriyet'in kuruluşundan, hatta öncesinden Abdülhamid'den, Talat Paşa'dan, Atatürk'ten bugünlere geliyor. Türkiye'de demokrasiyi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler düzenini neden bir türlü oturtamadığımızınköklerini araştırıyor.
Bu çerçevede "Kürt sorunu"nu tüm boyutlarıyla görüyor ve bu açıdan "Kürtlerle savaş ve barış"ınTürkiye'de ne kadar hayati bir önem taşıdığını örnekleriyle irdeliyor.Cengo'nun akıcı kaleminden bunları okurken, bir ömür boyu "barış"ı kovalamanın anlamını,ve bu konudaki hayal kırıklıklarınıdaha iyi anlıyor insan...Cengiz Çandar bugün de barışın peşinibırakmış değil. Irak Kürdistanı gibi, Suriye Kürdistanı'nı, yani "Rojava"yı da öğreniyorsunuz."Yoksa Erdoğan Rojava'nın Saddam Hüseyin'i mi?" gibi cümleleryakın geleceğe dair soruları da tetikliyor.Bu bağlamda Türkiye açısından beni en tedirgin eden son bir soruya gelince:
Kuzey Suriye,yani Suriye Kürdistanıya da Rojava,Türkiye'nin Vietnam'ı mı,yoksa Afganistan'ı mı olacak?..
Evet, Kürtlerle barışını yapmadanTürkiye'nin önü açılmayacak."Kürtlerle barış"ın gerçekten ne olduğunu Ankara daha derin ve çok taraflı düşünürken,Kandil ve İmralı da "Türkiye'yle savaş"ıartık yerli yerine oturtmak zorunda;çünkü barış çok uzun zamandan beri "namlunun ucunda" değil.Son olarak, kitabın isabetle değindiğiüç nokta daha var:Erdoğan'ın Suriye'yle ve"Kürt korkusu"yla birlikte Rusya'ya çark etmesi...S-400'lerle Amerika'ya, Batı'ya sırtını dönmesi..."Avrasyacı" askerle birlikte Çin'e doğru açılması...Çandar'ın kitabı bu açılardan da bugünü yakalıyor.
Sevgili Cengo;Güzel kitabını keyifle okudum.Kafamdaki bazı boşluklar doldu.Keşke yakın zamanda Türkçe'ye çevrilse...Sen Stockholm'de, ben İstanbul'dayım.Yıllardır çok seyrek görüştük.Geçenlerde bir telefon sohbetimizdeşöyle demiştin:
Yaşadığımız zamanları özlüyorum.
Ben de özlüyorum, hem de çok.Zaman artık hızla kaçıp gidiyor bizden...Yıllar geçtikçe ıssızlaşıyoruz.Ama hayat varken umut bitmez!Kendine iyi bak sevgili kardeşim.