Bir başbakan, televizyon izliyor. Gözüne bir haber kanalındaki altyazı takılıyor. Altyazıda bir muhalefet liderinin sözleri geçiyor. Derhal telefona sarılıyor ve ‘yayından çıkarın’ talimatını veriyor.
Televizyon haberlerinde bir altyazıya bile tahammül edemeyen o Başbakan, Tayyip Erdoğan. Özgürlükleri, medya ve yargıyı kuşatma çabasının sonu nereye varacak? Benim cevabım aşağıda...
Bir başbakan düşünün.
Uzaklarda, seyahatte.
Memleketinin bir televizyon kanalında haberleri izliyor.
Bu arada bir ‘altyazı’ya takılıyor.
Altyazıda bir muhalefet liderinin sözleri geçiyor.
Derhal telefona sarılıyor.
Televizyondaki yetkiliye ulaşıyor.
Talimatını veriyor.
Ve muhalefet liderinin o sözleri derhal yayından çıkarılıyor.
Başbakan, Tayyip Erdoğan.
Televizyon, HaberTürk.
Yetkili, Fatih Saraç.
Tarih, 4 Haziran 2013.
MHP grubunun parlamentoda açıkladığı kayıtlara göre, Başbakan Erdoğan, Fas’tan Fatih Saraç’a telefon açıyor:
Erdoğan: Bunlar bir âlem, diğerleri bir âlem. Böyle tek tek arayıp
konuşacaksın. Fatih bak şu anda ben yani…
Saraç: Buyrun Başbakan'ım.
Erdoğan: Fas'ta televizyon izliyorum burada.
Saraç: Evet efendim.
Erdoğan: Şimdi Bahçeli'nin bütün konuşmalarını, altta şimdi bant olarak da
ayrıca geçiyor konuşmanın...
Saraç: Anlaşılmıştır efendim şimdi... Tamamdır.
Erdoğan: Ve orada sürekli olarak bu bantta, işte Cumhurbaşkanı'nın birinci
görevi, eee görüşmeler yapmak değil, bu görüşmelerin dışında bu durumu
düzeltmektir.
Saraç: Anlaşılmıştır efendim.
Erdoğan: Görüşmeler üzerinden ülkeyi huzura kavuşturacak adımları
atmaktır.
Saraç: Tamam efendim.
Erdoğan: Yani Bahçeli hep öyle demiş. Devamlı şimdi bunu bant olarak
geçiyor.
Saraç: Tamam efendim, anladım efendim şimdi hemen.
Erdoğan: Ya anladım diyorsunuz da, işte yani, hayret ya, böyle bir şey de,
hâlâ bunlar ya, ne gerek var.
Saraç: Eee tamam, ee emriniz olur, efendim anlaşılmıştır şu an.
Erdoğan: Hemen şey yapmanız gerekiyor.
Saraç: Şimdi yapıyorum, şimdi yapıyorum efendim.
Telefon kapanıyor.
Fatih Saraç, derhal televizyon haberlerinden sorumlu kişiye, Abdullah’a
açıyor telefonu ve Başbakan’ın talimatını iletiyor:
Abdullah: Efendim?
Saraç: Abdullah’çığım ya, çok acil şu Bahçeli'nin haberini çek, altyazıyı da
çek ne olursun.
Abdullah: Tamam çektik abi.
Saraç: Ne yap yap ve hemen çek ama hemen.
Abdullah: Çektik, çektik.
Saraç: Hı.
Abdullah: Çektik abi şimdi, son dakikayı diyorsunuz değil mi?
Saraç: Evet hemen çek, kaldır hemen.
Abdullah: Çektik, çektik abi.
Saraç: Tamam, hadi selam.
Abdullah: Kayan yazıda, sadece kayan yazıda var.
Saraç: Kayan yazıyı da kaldır hemen ne olur, boşver kaldır.
Abdullah: Tamam peki görü...
Saraç: Kaldır hemen çek.
Abdullah: Tamam.
Fatih Saraç anlaşılan işi sağlama bağlamak istiyor. Sonra bir de Yayın Grubu’nun Başkanı’nı arıyor.
Saraç: Başbakan aradı. Cumhurbaşkanı'nın görevi müdahale etmektir sözü varmış, onu veriyormuşuz.
Kenan: Evet usta.
Saraç: Fas'ta dedi, Fatih beni yoruyorsun dedi.
Kenan: Abi ne yapalım, yani bu son dakikaları nasıl yapalım. Bahçeli deyince veriyoruz zaten.
Saraç: Yok görüntüyle... Yok Cumhurbaşkanı'nın görevi görüşme yapmak değil müdahale etmektir mi ne demiş. Abi şunu bil... Ben Abdullah'la, seni bulamadım, dedim ki Abdullah'a böyle bir şey mi var dedim, evet dedi. Ya Fas'tan mı izliyor, ne yapıyor bilemiyorum. Şimdi bir çekelim de rahatlatalım ortalığı…
Fatih Saraç, Başbakan’ın talimatını kovalamaya devam ediyor ve tekrar haber sorumlusu Abdullah’a dönüyor.
Abdullah: Efendim Fatih Bey.
Saraç: Ne yaptın Abdullah?
Abdullah: Kaldırdık, ikisini de kaldırdık. Şimdi daha makul açıklamaları var onları gireceğiz.
Saraç: Kimin gözünden kaçtı o?
Abdullah: Kimsenin gözünden kaçmadı, grup toplantısında yaptığı konuşmalar ve grup toplantısının ardından yaptığı açıklamaları bütün kanallar son dakika verdi. Tabii onlar verince biz de verdik. Daha sonra da kaldırdık.
Saraç: Ne dedi adam?
Abdullah: Cumhurbaşkanı ülkeyi huzura kavuşturacak adımlar atsın dedi. Biz de aynı şekilde bu ifadeyi girdik. Diğer kanalların girdiği gibi girmedik.
Saraç: Tamam doğru ama orada benim gücüm var kardeşim. Bu işe engel olacak olan benim. Devlet yapamayacak olsa da ben yaptırmayacağım var.
Abdullah: Yok bu cümle şundan sonra…
Saraç: Ülkücüler sokağa çıkmayacak, onların ekmeğine yağ sürmeyeceğiz. Nokta.
Abdullah: Oldu kardeşim.
Saraç: Orada millete, ülkücü camiaya bir sakinlik var. Ama öbür tarafta Başbakan kendi yetkisini ve gücünü paylaşmak istemiyor.
Şimdi, fazla söze gerek yok.
Öyle büyük yorumlar da gerekmiyor.
Bir başbakan tek bir telefon talimatıyla, bir muhalefet liderinin haberini yayından çıkartabiliyorsa, lütfen söyleyin, ne denir buna?
İşte özetle benim dediklerim:
Televizyon haberlerinde bir altyazıya bile tahammül edemeyen bir başbakan ‘otoriter’in daniskasıdır.
Hoşlanmadığı haberi bir telefon talimatıyla yayından çıkartabilen bir başbakanın ülkesinde ‘medyanın özgürlüğü’nden söz edilemez.
Ve medyası başbakan tarafından kontrol edilen, internet özgürlüğü yasal düzenlemelerle boğulmak istenen, yargı bağımsızlığı hiçe sayılan bir ülkede, hiç kuşkusuz, demokrasi ve hukuk devleti de yok demektir.
Son söz:
Tayyip Erdoğan’ın özgürlükleri boğarak, medya ve yargıyı kuşatarak son derece vahim yolsuzluk, rüşvet ve vurgun soruşturmalarını, dosyalarını kapatmaya çalışması, sonu hüsranla bitecek nafile bir çabadır.
Twitter: @HSNCML