2009’da yerel seçim dönemiyle gelen açılım süreci Habur’la sona erdi, 2011’deki genel seçim öncesinde sil baştan yapılan açılım da Silvan’la… Şimdi 30 Mart yerel seçim sürecine yine bir açılımla giriyoruz.
Peki seçim sonrasında tarih tekerrür mü edecek, yoksa Erdoğan süreci kurtaracak mı? Öcalan ne istiyor? Kürtlerin kafasını ne karıştırıyor? Berlin’de edindiğim izlenimler eşliğinde yanıtlarım aşağıda…
BERLİN
Genç bir Kürt, daha otuz yaşını yeni devirmiş. 1990’lı yılların sonundan beri Berlin’de, Kürt siyasal hareketinin içinde yaşıyor.
Adım başı karşılaştığım, seçimler ne olacak sorusuyla birlikte diyor ki:
“Bu Tayyip Erdoğan bizimle Ali Cengiz oyunu oynuyor. Ona güvenimiz yok. Ama belki diyoruz, sıkışırsa belki bir şeyler yapar diye de düşünüyoruz.”
Hemen arkasından ekliyor:
“Erdoğan giderse, yerine kim gelir diye de düşünmeden edemiyoruz. Ya askeriye gelirse?.. Ya da Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Gülen?.. Bunlarla bir çözüm süreci olabilir mi?..”
Berlin Kadın Meclisi’yle Halk Meclisi’nin yeni çıkan Delila isimli kitabımla ilgili olarak düzenlediği toplantı, Delila’nın Şev Tari (Karanlık Gece) şarkısıyla açılıyor. Varto’lu bir sanatçı, Berivan ne kadar da duygulu, güzel söylüyor.
Bu şarkıyı geçen yıl Mayıs ayında, Çukurca’nın güneyindeki Metina bölgesinin dağlarında ilk kez dinleyip Delila’nın sesinin peşinden gitmiştim.
Sahneye, Delila’nın dağda çalıp söylerken çekilmiş kocaman renkli bir fotoğrafıyla, şu sözlerinin yer aldığı bir poster asmışlar:
“Bir söyleşi:
Dağda sanatın yaratılması ve Delila...”
Soru genellikle değişmiyor:
Delila’yı neden yazdın?
Benim cevap da değişmiyor.
Delila, 1999 yılında Silvan’da liseyi bitirdi, 17 yaşında dağa çıktı, 2007’de 24 yaşındayken dağda hayata veda etti.
Peki, neden dağa çıktı Delila?
Bu sorunun yanıtı bilinmeden dağın yolu kapanmaz. Bu sorunun yanıtı bilinmeden dağdan iniş yolu açılmaz.
Bir başka deyişle:
Kürt sorununun silah ve şiddetle bağını koparmak ve kalıcı barış kapısını açmak için, önce dağa neden çıktılar sorusunu aydınlatmak gerekiyor.
Bunu belirtirken de, Murat Karayılan’ın 2009’da, Kandil’de bana söylediğini tekrarlıyorum:
“Otuz yıl önce biz dağa elde silah piknik yapmak için çıkmadık.”
Hala bu noktadayız.
Evet, devlet bugün artık Öcalan’ını da, Kandil’i de muhatap almış durumda.
Evet, bugün artık Ankara-İmralı-Kandil arasında bir diyalog üçgeni kurulmuş durumda.
Evet, bugün artık MİT ve Müsteşarı Hakan Fidan aracılığıyla Erdoğan’la Öcalan arasında pazarlık kapısı aralanmış durumda.
Ayrıca, Kürt sorunuyla ilgili olarak geçmiş dönemde atılmış küçümsenmeyecek adımlar var.
Bu nedenlerle, ben de Başbakan Erdoğan’ı yakın geçmişte destekledim yazılarımla.
Ama aynı zamanda meselenin özü konusunda -özellikle son bir yıldır- ipe un serdiği için de eleştirmeye devam ettim.
Ve bir noktaya hep işaret ettim.
Seçim dönemlerinde bazı ufak tefek adımlarla açılım yapan -ve dağlarda sessizlik sağlayan- Tayyip Erdoğan, seçimler sonrasında yine bildiğini okudu.
2009’daki yerel seçim dönemiyle gelen açılım sürecinin Habur’la sonlanması...
2011’deki genel seçim öncesinde sil baştan yapılan açılımın Silvan’la yine sona ermesi ve iki yılda 3 bin ölüm...
Ve şimdi yeni bir seçim dönemiyle birlikte, 2013 açılımı, ateşkesiyle de 2014 seçim döneminin yaşanıyor olması...
Bugün de 30 Mart bekleniyor, bir şeyler olması için...
Değişen bir şey yok.
Bundan iki üç hafta önce Diyarbakır’da ne duyduysam, Berlin’de de aynı değerlendirmeyi dinledim.
Diyorlar ki:
“Tayyip Erdoğan seçim dönemlerinde Kürtleri oyalıyor, ufak tefek adımlarla zaman kazanıyor, o kadar. Ama bu sefer, son bir yıldır ağzımıza neredeyse bir parmak bal bile çalmadı.”
Erdoğan’ın Ali Cengiz oyunu diye nitelenen vaziyet yani...
İmralı da, Kandil de, BDP de hiç kuşkusuz bu oyunun farkında. Hayal kurmuyorlar.
Demin belirttiğim gibi, galiba Godot’yu bekler gibi 30 Mart bekleniyor.
30 Mart sonrası Tayyip Erdoğan hangi adımları atarsa açılım süreci devam eder sorusuna gelince...
Öcalan’ın beklentileri şöyle özetleniyor:
(1) Ankara’yla İmralı arasındaki ‘diyalog’un ‘yasal statü’ye kavuşturulması...
(2) Hukuki yapı oluşturulurken sadece MİT’le değil, asıl ‘siyasal otorite’yle görüşme kapısının açılması... Süreci temsilen hükümet tarafından bir heyet kurulması... Ve görüşmelerin ayda bir değil, en az haftada bir yapılması...
(3) Görüşmeler yasal bir zemine oturtulurken, bir de ileriye dönük takvim saptanması...
(4) Siyasi, hukuki, sosyal, kültürel, ekonomi, ekoloji, diplomasi ve özsavunma içerikli sekiz komisyon oluşturulması...
(5) Tıkanıklık yaşandığında devreye girecek bir akil insanlar heyeti kurulması...
(6) Barış fikri ciddiye alınıyorsa, bu barışın ‘altyapısı’nın yukarıdaki gibi inşa edilmeye başlanması...
Soru:
Öcalan’ın bu beklentileri 30 Mart sonrası karşılanabilir mi?
Bu soruya Berlin’de şöyle bir yanıt aldım:
“Tayyip Erdoğan’a dün de güven yoktu, bugün de yok. Ama hep belkiler varlığını devam ettirdi. Sıkışırsa bir şeyler yapabilir denildi. Erdoğan’ın alternatifi düşünülüp, her seferinde ona az da olsa umut bağlanmaya çalışıldı. Ayrıca unutmayın, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtlere ihtiyacı var.”
Şu söylenebilir:
Bu konu, yani Erdoğan’ın alternatifi meselesi Kürtlerin kafasını karıştırmaya devam ediyor.
Birinin şu sözlerini not ediyorum:
“Erdoğan’ın bugün demokrasiydi, hukuktu, özgürlüklerdi taktığı yok. Bu çok açık... Peki ya alternatif?.. Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Gülen...”
Bu ‘alternatif meselesi’nin ışığında, Kürtlerin Erdoğan’la umut yolculuğu devam edip gidebilir mi?
Ya da nereye kadar gider?
30 Mart yaklaşırken, bu soru işaretinin çengeline takılı kaygılar hem İmralı’da, hem Kandil’de kendini belli ediyor.
Berlin’de biri şöyle dedi:
“Hakkari’de, Çukurca, Uludere taraflarında sınıra askeri yığınaklar devam ediyor. Karakollar inşa ediliyor. Heronların ve savaş uçaklarının gerilla üzerindeki uçuşları tedirginlik yaratıyor. 15 Şubat’la 25 Şubat arasında, askerle gerilla arasındaki iki sıcak temas rahatsızlık yarattı. Bunlar kötü işaretler... (PKK’nin askeri kolu) HPG açıklama yaptı, ‘ateşkesin geleceği tehlikeye giriyor’ diye...”
Yine sorulara dönersek...
Tıpkı 2011 yılı genel seçimler sonrasında olduğu gibi, 30 Mart sonrasında da ateşkes sona erip dağlar yine kan gölüne döner mi?
Yoksa Tayyip Erdoğan süreci kurtaracak ve Öcalan’ı bu aşamada tatmin edecek bazı adımlar atabilir mi?
Ateşkes bozulabilir mi?
Sürecin alternatifi yine silah mı?
Bu sıcak sorular, anlaşılan o ki, 30 Mart’a kadar, hatta sonrasında varlığını korumaya devam edecek.
PKK’nın en önde gelen askeri komutanlarından Bahoz Erdal’ın geçen yıl Mayıs ayında Metina’da, bir PKK kampında, elindeki kalaşnikofu bana göstererek söylediği şu sözü unutmuyorum:
“Şimdi bu silahı aldık, şu duvarın dibine koyduk.”
Kürtlerin kafasını karıştıran Tayyip Erdoğan’la alternatifi meselesine bir gün daha devam edeceğim, tabii bu tımarhane memleketin gündemi izin verirse...
Twitter: @HSNCML