Başkan Trump bir yalancı. Hatta yalancının önde gideni. Hiçbir inandırıcılığı da kalmadı. Hukuk mukuk takmıyor. Yargıyı ayak bağı olarak görüyor. Yasama, yani Kongre deyince fena oluyor. New York Times, Washington Post, CNN gibi gazete ve haber kanallarını düşman görüyor. Entelektüel, entelektüalizm sözcüklerinden tüyleri diken diken oluyor. Akademik dünyadan yükselen eleştirel ve muhalif sesler ona boğucu geliyor. Özgürlük sözcüğüyle ilgisi yok. Üstelik Trump ırkçının teki.
O kadar ki, Virginia eyaletinin Charlottesville şehrinde ırkçı grupların, Neo-Nazi ve Ku Klux Klan'ların yaptıkları kanlı gösterileri bile, o da üstünkörü bir dille, gecikmeli olarak kerhen kınayabildi. Irkçılığını o kadar açığa vurdu ki, ekonomiyle ilgili Başkanlık Danışma Kurulları'nın üyesi olan büyük iş dünyasından yedi kişi derhal istifalarını verdiler. İstifasını verenler arasında Walmart'ın, Intel'in, Merck'in, Under Armour'ın CEO'ları, en tepe yöneticileri de var. Merck'in CEO'su Başkan Trump'a tepki istifasında şu noktaları vurguladı:
Amerika'nın gücü farklılıklarından gelir; farklı inanç, farklı ırk, farklı cinsiyet ve farklı siyasal görüşteki erkek ve kadınların yaptıkları katkılardan kaynaklanır bu güç. Amerikan liderleri, bizim temel değerlerimize saygı göstermek zorundadırlar. Herkesin eşit yaratıldığına dair Amerikan idealine bağlı kalmalıdırlar. Hoşgörüsüzlük ve aşırılığa karşı tavır almayı bir sorumluluk sayıyorum.
Trump, büyük iş dünyasının bu liderlerini vatan haini ilan edemiyor, hapse atamıyor, vergi sopası ile susturamıyor. Elinden gelse, hiç durmaz yapar. Ama yapamıyor. Çünkü karşısında bağımsız yargı var. Frenleyici, kontrol edici yasama organı, Kongre var. Bağımsız ve özgür medya var. Sesini yükselten, hop dedik diyebilen, Amerika'yı Amerika yapan bazı değerlere sahip çıkabilen bir büyük iş dünyası var. Kendisini ortak raporlarla ruh hastası ilan edebilecek kadar bağımsız bir akademiya var. Bütün bunlar Trump'ın elini kolunu bağlıyor. Trump, seçim sandığından çıkmış olsa bile her istediğini, her aklına eseni yapamıyor. Demokrasi bu sayede, Trump'a rağmen işliyor. Yargı bağımsız olduğu için... Güçler ayrılığı işlediği için... Özgür medya görevini yaptığı için... Büyük iş dünyası sinmediği için... Üniversiteler üniversite kavramına sadık kaldığı için... Entelektüeller, gerçeğin bir değil bin yüzlü olduğunu bildikleri için, gerçeği sorgulama görevini elden bırakmadıkları için... Bütün bunlardan dolayı, Başkan Trump'a rağmen Amerika'da demokrasi işlemeye devam ediyor.
Trump, büyük iş dünyasının bu liderlerini vatan haini ilan edemiyor, hapse atamıyor, vergi sopası ile susturamıyor
Peki ya Türkiye'de? Bağımsız yargı var mı? Güçler ayrılığı var mı? Yasama freni, kontrolü var mı? Bağımsız medya var mı? Bağımsız üniversite var mı? Ses çıkarabilen iş dünyası var mı? Bütün bunlar olmayınca da, Tayyip Erdoğan, seçim sandığından çıktım, her istediğimi yaparım diyebiliyor. Gazeteciyi, siyasetçiyi, akademisyeni, belediye başkanını casus da ilan edebiliyor, terörist de ilan edebiliyor, hapse de tıkabiliyor. Hatta Merkez Bankası Başkanı'nı, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı, TÜSİAD Başkanı'nı hain de ilan edebiliyor. Ana muhalefet liderini, Kılıçdaroğlu'nu hapse atmakla tehdit bile edebiliyor. Uzun lafın kısası: Trump'ın Amerikası'nda hâlâ demokrasi var, peki ya bizde, Erdoğan'ın Türkiyesi'nde ne var?..