Donald Trump'ın başkan seçildiği gün New York'tan yazdığım yazının giriş bölümü şöyleydi: Televizyonda penisinin boyunu konuşan... Kadın düşmanı... Kadına bok gibi muamele edeceksin diyebilen.. Irkçı... Yabancı düşmanı... Hitler’in konuşmalarını yatağının başucu kitabı yapabilen... Siyahlara tembel damgası vuran... Meksikalıları ırz düşmanı ilan eden... Göçmen düşmanı... Müslümanları İslamcı terörist sayan... Entelektüel deyince tüyleri diken diken olan... Sınıf nefreti körükleyen... Korumacılıktan yana... Gümrük duvarlarının yükseltilmesini savunan... Amerika’nın dünyadan elini ayağını çekip kendi evine kapanmasını isteyen... Milliyetçilikle oynayan... Demokrasinin dayandığı değerler sisteminin altını oyan... Cahil... İşte Amerika, adı Donald Trump olan böyle bir adamı, kendisine 45. Başkan seçmiş bulunuyor. Akıl alır gibi değil. Trump kâbusu gerçek oldu. Yalnız Amerika için değil, bütün dünya için tam bir kâbus...
Milliyetçilik virüsü yalnız Avrupa'da değil, ABD'de de yükseliyor
Aradan iki buçuk ay geçti, bugün de farklı düşünmüyorum. Trump bugün Başkanlık koltuğuna resmen oturuyor ya da Trump kâbusu Beyaz Saray'ın üstüne çöküyor. ABD Başkanı Donald Trump'la birlikte bugün artık dünya çok daha tehlikeli bir yer. Barış ve istikrar açısından tehlikeli. Demokrasi açısından tehlikeli. Hukukun üstünlüğü açısından tehlikeli. İnsan hakları açısından tehlikeli. Özgürlükler açısından tehlikeli Bir başka deyişle: Başkan Trump'ın Beyaz Saray'daki varlığı, Batı'yı Batı yapan değerler açısından tehlikeli. Başkan Trump'ın seçimi üzerine, eski Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer yazısını şu başlığı koymuştu: Elveda Batı! Avrupa’da zaten çoktan beri yükselişe geçmiş olan popülist, milliyetçi, ırkçı akımlar, öyle gözüküyor ki, Washington'daki Trump kafası ile birlikte barış ve demokrasiyi daha beter tehdit eder hale gelecekler. Britanya’da Brexit... Almanya'da Alternatif Almanya Partisi... Fransa’da Marie Le Pen’in Milli Cephesi... Avusturya’daki, Polonya ve Macaristan’da, hatta Hollanda'da kabarmış olan otoriter, milliyetçi, popülist akımlar... Bütün bunlar, hiç kuşkunuz olmasın, Trump'la birlikte güçlenecek. Ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında milliyetçiliğe karşı, savaşa karşı tarihin en büyük barış projesi olan Avrupa Birliği'nin mezarını kazacaklar. Kazmaya başladılar bile... Joschka Fischer, project-syndicate'deki son yazısında bir savaş virüsü olarak milliyetçiliğe işaret ediyordu:
Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand 14 yıllık görev süresinin sonunda, Avrupa Konseyi'ndeki veda konuşmasında demişti ki: Milliyetçilik savaş demektir! Ve Mitterrand, Avrupa’nın milliyetçilikten sakınmasını istemişti. Bütün siyasal kariyeri milliyetçilik ve savaşlarla geçmiş olan Mitterrand, yirminci yüzyılın ilk yarısındaki iki dünya savaşı, holokost ve diktatörlükler aklında olduğu içindir ki, milliyetçilikten uzak durulmasını istiyordu. Milliyetçiliğin Avrupa’da demokrasinin, güvenliğin ve barışın düşmanı olduğunun altını kalın olarak çiziyordu.
Akıl alır gibi değil. Trump kâbusu gerçek oldu
Şimdi ise barış düşmanı milliyetçilik virüsü yalnız Avrupa'da değil, Amerika'da da yükseliyor. İnsanlığın başına korkunç belalar sarmış o eski hortlaklar, tarih sahnesinde yeniden boy gösteriyor ve o uğursuz danslarına başlıyorlar. Ne kadar hazin! Demokrasi ve demokrasiyi demokrasi yapan tüm değerler, hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, insanlığın yaşadığı bunca beladan sonra bir kez daha ölümcül darbeler alıyor. Gerçekten acıklı! Kim bilir belki de günümüzün dünyasında Putin’ler, Erdoğan’lar, Başkan Trump’la aynı dalga uzunluğunda buluşmanın mutluluğunu tadacaklardır. Bunun belirtileri çoktan su yüzüne vurmuş durumda. Bu da dünyanın artık bugünkünden çok daha tehlikeli bir yer haline geldiğini gösteriyor. Yine altını çizmekte yarar var: Zaten çıplak diktatörlüğe doğru yelken açmış bir memlekette yaşıyoruz. Bu yelkenleri Amerika'dan, Avrupa'dan esen rüzgârların daha da şişireceği günlere doğru yol alıyoruz. Karamsarlık mı?.. Hayır gerçekçilik! YAZIMA EK Başkan Trump'ın yemin töreninde yaptığı konuşmayı dinledikten sonra da yukarıdaki satırlarıma ekleyeceğim herhangi bir şey yok.