Farklılıklara saygı göstermek... Farklılıklara tahammüllü davranmak... Farklı hayat tarzlarına karışmamak... Farklı hayat tarzlarının önünü açmak... Farklı inançlara, inançsızlıklara, farklı din ve kültürlere hoşgörüyle bakmak... Diyalog... Uzlaşma... Bütün bunlar demokrasinin köşe taşlarıdır. Bunlar olmadan ‘demokrasi kültürü’nden söz edilemez. Yazıya neden böyle bir giriş mi?.. Özeti şöyle: Bir yandan İdil Biret’in Sabancı Üniversitesi ‘Akademik Yıl Kapanış Konferansı’nda söyledikleri… Diğer yandan Alaçatı’da yaşananlar… Her ikisi de, demokrasi kültürünün temel taşları olarak yukarıda özetlemeye çalıştığım çerçeveyle ilgili.
Her şeye karışan Tayyip Erdoğan iktidarı şimdi de sanat ve müzik alanına el atıyor
Şöyle de söylenebilir: Tayyip Erdoğan iktidarının, demokrasileri demokrasi yapan farklılıklara dönük tahammülsüzlüğünün gitgide koyulaşıyor olması… Ya da Tayyip Erdoğan iktidarının sadece kendi muhafazakâr hayat tarzını, kendi inandığı değerleri toplumun diğer kesimlerine tepeden dikte etmeye dönük siyaset anlayışını artık açıktan, fütursuzca bastırması… İnsanların giyim kuşamı, içkisi, kızların etek boyu, ailelerin yapacakları çocuk sayısı, nesillerin yetiştirilme tarzı (dindar nesil gibi)… Bütün bunlara, her şeye karışan Tayyip Erdoğan iktidarı… Şimdi de sanat ve müzik alanına el atıyor. Klasik müzik, opera, bale ve konservatuvarlara, bütün bu alanlara muhafazakâr bir dalganın kapkara gölgesi vurmaya başlıyor.
Klasik müzik, opera, bale ve konservatuvarlara muhafazakâr bir dalganın kapkara gölgesi vurmaya başlıyor
İdil Biret buna haklı olarak isyan ediyor. Ve buna karşı isyan bayrağı kaldırılmasını istiyor. Bu yıl Sabancı Üniversitesi’nin ‘Akademik Yıl Kapanış Konferansı’nı verirken şöyle demiş: “Türkiye böyle giderse Körfez şeyhliklerine benzeyebilir.” İdil Biret, “Türkiye’de Müzik Reform Hareketleri: Cumhuriyet Devrimleri ve Müzik” başlığını taşıyan konuşmasında, Türkiye’de çok sesli müziğin gelişimini anlatırken şu noktaları vurgulamış: “Ne yazık ki idealist bir dönemin sona erdiğine şahit oluyoruz. Yakın zamanda Meclis’e sunulmak üzere hazırlanan Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) kanun tasarısına göz atınca da, çok kritik bir devreye girdiğimizi anlıyoruz. Bunlar gerçekleşirse, Türkiye 90 yıl süren olağanüstü çaba ile geldiği bu ileri noktadan Tanzimat devri, hatta III. Selim dönemi öncesine dönebilecektir. Ülkemiz müzik festivallerimize davet edilen yabancı orkestra, şef ve solistlerle yetinmek zorunda kalacak, giderek, müzisyen ithal eden Körfez şeyhliklerine benzeyecektir.Uzun yıllardır bazı büyük şehirlerimizdeki festivallere ve özel konser serilerine yurt dışından dünyaca meşhur orkestra ve solist sanatçıların getirilmesi için yüz milyonlarca lira vererek sponsor olan ticari kuruluşlarımızın, bundan sonra bu paraların önemli bir kısmı ile Cumhuriyet’in müzik devriminin eserleri olan Devlet senfoni orkestraları, operaları, baleleri ve konservatuvarlarını desteklemelerinin doğru olacağına inandığımı da belirtmek isterim. Devlet orkestra, opera, bale mensupları ve solist sanatçılara düşen görev ise sanatlarını icra edebilmelerinin Türkiye’de Cumhuriyet devrimlerinin köşe taşlarından olan müzik reformları sayesinde mümkün olduğunu bilmeleri ve bu reformların muhafaza edilmesi ve ileri götürülmesi gerektiğinin bilincinde olmalarıdır.”
Klasik müzik, opera, bale ve konservatuvarlara muhafazakâr bir dalganın kapkara gölgesi vurmaya başlıyor
Bir de Alaçatı örneği var, iktidar tarafından farklı hayat tarzlarına darbe niteliği taşıyan. Haberin özeti şöyle: İzmir Valiliği tarafından oluşturulan bir komisyon, tüzel kişiliği kaldırılan Alaçatı Belediyesi’ne ait taşınmazları Diyanet İşleri Başkanlığı’na devrediyor. Diyanet’e verilen taşınmazlar arasında kiliseden camiye dönüştürülen ve belediyece yaptırılan restorasyonun ardından Hıristiyan figürleri perdeyle kapatılarak hem cami, hem kilise olarak kullanılan Pazar Yeri Camisi’nin yanı sıra, caminin çevresindeki 22 dükkân, Orta Kahve semtindeki tarihi belediye binası ve şehir merkezinde dört dönümlük arsa yer alıyor. Devredilen dükkânların içerisinde içki satışı yapılan dükkânların ve içkili restoranların bulunması dikkat çekici. Çeşme Belediyesi’nden yapılan açıklamaya göre, devir işlemlerinin ardından Diyanet İşleri’ne geçen restoran ve içki satışı yapılan dükkânlar şöyle: Balıkçım Kenan, Balıkçı Bayram, Abone Market, Angel Cafe Bar, Lila Cafe, Dana Rosto, Eftelya, Selin Cafe, Meyhane Şerefe, Gizem Cafe, Sailors Otel, Orta Kahve, Pole Cafe ve Sakızlı Kahve… Çeşme Belediye Başkanı Dalgıç, üç kuşaktır yaşadığı ve marka yaptığı Alaçatı’daki Diyanet’e devrin kendisini çok üzdüğünü belirtiyor, bu karar karşı mücadele edeceklerini söylüyor. Haber böyle.
Alaçatı’ya rengini veren mekânlar Diyanet’e devrediliyor. Farklı hayat tarzlarına tahammülsüzlük nereye kadar gidecek?
Alaçatı’ya rengini veren turistik bir mekân neden öldürülmek isteniyor?.. Niçin?.. Farklı hayat tarzlarına bu tahammülsüzlük nereye kadar gidecek?.. Siyasetle birlikte toplumu da nasıl kutuplaştırdığını, keskin cephelere ayırdığını görmüyor mu Tayyip Erdoğan iktidarı?.. Görmüyor demek ki. Veyahut görüyor ve bile bile yapıyor. İkisi de vahim. Bu gidiş kötü gidiş!