Suriye’de yüz bin kişinin ölümüne ve 1,8 milyon insanın memleketinden kaçmasına neden olmuş kanlı bir diktatör koltuğunda oturmaya devam etsin mi sorusu elbette vicdanları rahatsız ediyor. Ama askeri bir müdahalenin sonucu ne olacak, sorusu bir fren görevi yapmayı sürdürüyor.
Türkiye için de sorular kabarık. Yangın parlarsa Suriye'den salvoların hedefi olabilir miyiz? Bölünmüş bir Suriye ihtimali varken Türkiye’nin en gerçekçi senaryosu ne olabilir? Müdahale ekonomiyi nasıl etkiler? Sorular felaket tellallığı değil, gerçekçi tahlillerin kilidini açabilecek şifrelerdir.
Günlerdir Suriye okuyorum.
Askeri müdahale konusunda kafalar son derece karışık.
Müdahaleye evet ama, müdahaleye hayır ama diyen ve önünü doğru dürüst göremeyen değerlendirmeler fena halde ağır basıyor.
Böyle olması da şaşırtıcı değil.
Pandora’nın kutusu bir kere açıldı mı, içinden etrafa nelerin saçılacağını ya da müdahaleyle birlikte ne gibi ‘dinamikler’in harekete geçeceğini öngörmek çok güç.
Hele bu askeri müdahale, Ortadoğu gibi bir barut fıçısının üstünde oturan bir bölgeye yapılacaksa...
Hele bu askeri müdahale, kanlı bir iç savaşı yaşayan ve de tımarhane benzeri karmakarışık bir toplumsal dokuya sahip olan Suriye gibi bir ülkeye yapılacaksa, kafalar ister istemez çok fazla karışıyor.
Bugüne kadar yüz bin kişinin ölümüne ve 1,8 milyon insanın kendi memleketlerinden kaçmasına neden olmuş kanlı bir diktatör koltuğunda oturmaya devam etsin mi sorusu elbette vicdanları rahatsız ediyor.
Ama diğer yandan da sonuç ne olacak sorusu bir fren görevi yapmayı sürdürüyor.
New York Times dünkü başyazısının başlığına bir soru koymuş:
“Suriye konusunda çok daha fazla yanıta ihtiyaç var.”
İngiliz Independent gazetesini okurken, değişik kişilerin ağzından şu sözleri not aldım.
“Irak savaşının hayaleti on yıl sonra Beyaz Saray’da dolaşıyor.”
“Suriye’ye müdahale etmek ya da etmemek: Bir ölüm kalım meselesi...”
Ortadoğu deyince ilk akla gelen yorumculardan, yılların gazetecisi Robert Fisk’ten bir cümle:
“Amerika, Suriye’ye saldırdığında tarihinde ilk kez El Kaide’yle aynı safta yer alacağının farkında mı?”
Amerikan Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey’in bir yazısından:
“Amerika olarak Suriye’de bir kere harekete geçtik mi, gerisinin kaçınılmaz olarak geleceği konusunda hazırlıklı olmalıyız.”
Batı dünyasında medyaya yansıyan diğer bazı yorum ve sorular da şöyle:
“Bir kere girdin mi, daha fazla girersin!”
“Suriye’de, iyi insanlar beyaz şapkalı, kötü insanlar siyah şapkalı gibi bir vaziyet yok, karmakarışık bir ülke...”
“Havadan birkaç vuruşla neyi durdurabiliriz ki? Ya daha büyük ve kanlı bir tırmanışa yol açarsak?..”
“Ama aynı zamanda Beşşar Esad’a, ‘Aman ne iyi, masum insanları gazlamaya, kimyasal silahlarla öldürmeye devam et!’ diyecek halimiz mi var?”
“Önce Birleşmiş Milletler’in kimyasal silah raporu beklenmeli...”
“Esad rejimi, kimyasal silahları şimdilik ufak ufak kullanıyor, Batı’nın kararlılığını ölçüyor. Eğer insanlık suçu olan bu saldırıları karşılıksız bırakırsak, yarın daha kötüsü olur.”
“Hadi bombalayalım, füzeleri gönderelim Suriye’nin tepesine... Peki, sonrasına ilişkin siyasal bir planımız var mı?”
“Yakın tarihten ne kadar ders çıkardık ki? Irak’ta, Afganistan’da on yıldır neler yaşandığını, ne olduğunu ne çabuk unuttuk?”
“Vurduk, sonra ne olacak?..”
Evet, kafalar böyle, çok karışık. Askeri müdahale konusunda soru işaretleri ve kaygılar ağır basıyor.
Kısacası:
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, bugün için sorular çok, yanıtlar az. Bir müdahaleyle birlikte kimse neyin, ne olacağını tam kestiremiyor.
Ayrıca herkesin kendi saklı hesapları, çifte standart ürünü kaypak oyunları var Suriye ve bölgeyle ilgili olarak. Bu da kafaları bulandıran bir başka gerçek...
Türkiye’ye gelince...
Bizim kendi ülkemize dönük olarak son derece yalın soru işaretleri kıvrılıyor zihinlerde.
Askeri müdahaleyle Suriye’deki yangın parlarsa, alevler bize ne kadar sirayet eder?
Reyhanlı benzeri terör saldırılarının, kimyasal silah salvolarının hedefi olabilir miyiz?
İran ve Hizbullah bölgede çatışmayı büyütürse, Türkiye nasıl etkilenir?
Ya İsrail bu arada İran’ı vurursa?..
Suriye’deki Sünni-Alevi boğazlaşmasında askeri müdahale sonucu kanlı bir tırmanış yaşanırsa, Türkiye’nin iç barışı bundan nasıl etkilenir?
Suriye Kürdistan’ı Rojava’da neler yaşanır? El Kaide-El Nusra cephesi Kürtlere karşı üstünlük kurabilir mi?
Irak Kürtleri ve PKK ile birlikte bütün bunlar, Türkiye’de iç barış ve huzuru nasıl etkiler?
Ankara-İmralı-Kandil üçgeninde şu sıralar pek de iyi gitmeyen ‘çözüm süreci’nde neler yaşanabilir?
Suriye’nin artık eski Suriye olamayacağı her geçen gün ayan beyan ortaya çıktıkça, Irak gibi fiilen birkaç parçaya bölünmüş bir Suriye ihtimali kapımızdayken, Türkiye’nin en gerçekçi senaryosu ne olabilir?
İran’ın Körfez ülkelerine ya da İsrail’e yönelik misillemeleri yaşanırsa - veya yaşanmasa da - başta ham petrol fiyatları olmak üzere askeri müdahalenin ekonomik sonuçları ne olur?
Türkiye’de daha şimdiden borsada, dolarda kendini belli etmeye başlayan olumsuzluklar, Suriye’ye bir askeri müdahalenin parlatacağı yangınla çok daha büyür mü?
Bu liste uzatılabilir.
Ama gerekmiyor.
Soruların çoğaltılması felaket tellallığı değildir, gerçekçi ve soğukkanlı tahlillerin kilidini açabilecek şifreler olabilir ancak...
Şunu unutmayalım:
Son derece kritik bir dönemi yaşıyoruz.
Allah kolaylık versin!
Twitter: @HSNCML