Çağlayan Adliyesi’nde dün sabah. Kasvetli bir hava, yağmur çiseliyor. ‘Gazeteci milleti’nin bu memlekette hiç bitmeyen çilelerinden birine daha tanıklık ediyorum. İki meslektaşımı, Can Dündar’la Erdem Gül’ü beklerken defterime not düşüyorum. Yazın bir kenara: Gazeteciliği de, özgürlüğü de elimizden alamayacaksınız. Evet öyle. Bu dünya döndükçe, gazeteciler gazeteciliklerini yapacaklar. Gazeteci milleti hep var olacak. Haberlerini yazacaklar. Haberlerini söyleyecekler. Karikatürlerini çizecekler. Yorumlarını yapacaklar. Manşetlerini atacaklar. Yüksek yerlerdeki kirli işler gazeteciler sayesinde gizli kalmayacak, karanlık işler onlar sayesinde aydınlanacak. Şunu hiç unutmayın: Bu dünya despotlara kalmayacak! İktidar koltuğunuzda otururken kalacağını sanırsınız ama kalmaz. O kadar çok örneği vardır ki. Hiç aklınızdan çıkarmayın: Tarihin çöp tenekesi özgürlükleri boğmaya kalkışan despotlarla dolup taşar.
İnanılır gibi değil. Suçlamalara bakın: Silahlı terör örgütü üyeliği... Casusluk... Hem siyasal, hem askeri casusluk... Devlet sırlarını açıklamak... Haklarında ömür boyu hapis cezası isteniyor. Üstelik bir değil iki kez müebbet hapis... Neden? Haber yaptıkları için... Hava iyice karardı. Yağmur şiddetleniyor. Adliye Sarayı’nın önünde toplanan dostlar, gazeteciler, siyasetçiler... Can Dündar’ın açıklamalarına kulak veriyoruz.
Kirli işler, karanlık işler gazeteciler sayesinde aydınlanacak. Şunu hiç unutmayın: Bu dünya despotlara kalmayacak!
BİZ GAZETECİYİZ!
MİT tırlarında silah taşındığına dair yaptığımız haberden dolayı bir soruşturma yürütülüyor. Bizzat Cumhurbaşkanı'nın şikâyetçi olduğu bir soruşturma bu. Gazeteciliği, halkın haber alma hakkını, kamuoyunun, hükümet yalan söylüyorsa, bunu bilme hakkını savunuyoruz. Bunun için burdayız. Hükümetlerin hiçbir şekilde illegal yollara sapmaması gerektiğini göstermeye, kanıtlamaya, bunun savunmasını yapmaya geldik. Cumhurbaşkanı bu durumu kendi kişisel davası olarak ele alıyor. Bunun için “Takipçisi olacağım” diyor. Bu sır devlete ait bir sır mı? Kendi şahsi sırrı mı? Bunu da herhalde bu soruşturma gösterecek... Bizler casus değiliz, hain değiliz, kahraman değiliz. Bizler gazeteciyiz. Burada yapılan şey de baştan sona gazetecilik faaliyetidir. Hakkımızda iki kez müebbet hapis isteniyor.
Biz gazeteciyiz, Saray soytarısı değil.Sevgili Can, sevgili Erdem, Canınızı sakın sıkmayın. Yalnız değilsiniz, yalnız kalmayacaksınız!
SUÇÜSTÜ HALİ...
Olayın bu çapta büyümesini anlayabiliyorum. Çünkü ortada bir suçüstü durumu var. Suçüstü yakalanmış bir hükümet var. Bunun yarattığı bir panik var. Bu anlaşılabilir bir şey. Ama bütün bu soruşturma sürecinin bu paniği daha da büyüteceğini düşünüyorum. Bunu uluslararası boyuta taşıyacağını ve bize de burada gizli ibaresi altında yapılan silah ticaretini, insan ticaretini belgeleme ve bütün dünyaya kanıtlama şansı vereceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı önceki gün “Silah taşınsa ne olur, taşınmasa ne olur” dedi. Ben de aynı şekilde “Yayınlansa ne olur, yayınlanmasa ne olur” diyorum. TIR'lar için önce gıda yardımı dediler, ama sonra TIR’lardan silah çıktı. Sonra bunun Türkmenlere gittiğini söylediler. Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş “Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu” açıklamasını yaptı. Tuğrul Türkeş herhalde bizim soruşturmamızda gelip tanıklık yapacak, o sözünü tekrarlayacaktır diye düşünüyorum.
Ahmet Davutoğlu’na söyleyecek ne kaldı ki?.. Hiçbir şey. Davutoğlu sözde başbakan... Erdoğan ise başkan baba...
SÖZDE BAŞBAKAN...
Televizyonda Erdoğan var. Saray’da muhtarlara konuşuyor. Bir saat boyunca dinliyorum. Yine aklıma takılıyor. Ahmet Davutoğlu’na söyleyecek ne kaldı ki?.. Hiçbir şey. Ama lafı uzatmak da yersiz. Davutoğlu sözde başbakan... Tayyip Erdoğan ise başkan baba... Anayasayı ‘bekleme odası’na alan o... Anayasayı fiilen değiştirmiş olan o... Böylesine bir düzende ne bağımsız yargı olur, ne de güçler ayrılığı... Artık bütün ipler ‘başkan baba’nın elinde! Ama bu dünya ona kalmayacak! Sevgili Can, Sevgili Erdem, Canınızı sakın sıkmayın. Yalnız değilsiniz, yalnız kalmayacaksınız! Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel’in dediği gibi: “Adaletsizliği engelleyecek gücümüz olmadığı zamanlar olabilir, ama itiraz etmeyi beceremediğimiz bir zaman asla olmamalı.”
CENGİZ ÇANDAR DA SAVCILIĞA...
Bu satırları yazarken telefon geliyor. Bugün saat ikide de Cengiz Çandar Bakırköy Adliyesi’nde olacak, Cumhurbaşkanı’na hakaretten savcıya ifade vermek üzere...
VE TUTUKLANDILAR!
Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra, saat akşam dokuz buçuğa doğru haber geldi: Tutuklandılar! Saray’daki Sultan’ın sözünü talimat bilen bir yargı düzeni, hukuk devletinin değil, despotluğun aletidir. Ama yılmayacağız. Despotluğa teslim olmak yok. Biz gazeteciyiz, Saray soytarısı değil. Gazeteciliğimizi ve özgürlüğümüzü elimizden alamayacaksınız. Yineliyorum... Sevgili Can, Sevgili Erdem, Yalnız değilsiniz, yalnız kalmayacaksınız.