Bugün daktilomun başındayıllardan beri ilk kezne yazacağımı düşünerekdakikalarca durdum.Elim bir türlü tuşlara varmadı.Ne yazayım bugün?İnsan, içindeki sıkıntılarla boğuştu musözcükler bir dönme dolap gibibeyninizde döner durur.Öyle ki sözcükleri beyninizden,yüreğinizden ve dilinizden çekipdaktilo şeridine varamaz,ak kâğıt üzerine siyah harfleri,siyah sözcükleri dizemez,noktaları, virgülleri koyamazsınız...Çünkü sözcüklerinkendi dünyaları vardır; bu dünyalar,güneş çevresinde dönen kürelergibi beynimizde, vicdanımızda,yüreğimizde döner dururlar...Sözcükler, gün olur,uzanamadığımız yıldızlar kadar uzak,gün olur, hoyratça ezip geçtiğimizkır çiçekleri gibi bizlere yakın olurlar.Ve biz çoğu kez bu uzaklığı dabu yakınlığı da ölçüp biçemeyiz.Ve sözcükler, yüreklerimizde,vicdanlarımızda, beyinlerimizdeve atardamarlarımızdadöner dururlar...Bugün hiç yazı yazmasam diyorum,gitsem bir dağ başına,gitsem kır çiçekleri toplasam...
Uğur, benim değil bu duyarlı satırlar.Sen yazmışsın, 1982 yılında...“Hasan Cemal’e sevgilerle” diyeimzaladığın kitabında buldum.Cumhuriyet’teki yazılarını toplayanTerörsüz Özgürlük isimli kitabında...Ben de pazar günümakinenin başına oturamadım.Gazeteden sordular,“Sen bir şey yazmayacak mısın ?” diye...“Yazsan iyi olur, yanlış anlaşılabilir”diyenler oldu. Ama elim varmadıbilgisayarın tuşlarına...Oysa sen olsan...Beni vurmuş olsa terör...Sen oturup, hangi saatte olursa olsunyazını değiştirirdin.En güzel yazıyı yazmak için çaba gösterirdin.Örneklerini gayet iyi anımsıyorum.En kızdığın insana da bunu yapardın.Herkes bilmez,senin duygusal yanınbazen ağır basar,düşüncenin üzerine çıkardı.Ama ben pazar günü yazamadım senin için...Gayet iyi bilirsin, zaten yavaş yazarım.Bu yüzden dalga geçerdin benimle.Başını odamdan içeri uzatıp,“İttihatçı deden” diye başlardınmuzip muzip, “senin yazdığın süre içindeOsmanlı devletini ele geçirmişti.”Gülüşürdük o güzel günlerimizde...Ama ben pazar günü yazamadım Uğur.Pırıl pırıl güneşli bir gündü İstanbul’da.İnsana yaşama sevinci aşılayacak kadargüzel bir tatil günü.Tam Boğaz’a balık yemeye çıkıyorduk kisenin ölüm haberin geldi.Ölümlerin ardından yazı yazmak zatengüçtür benim için.Hele o ölüm seninki gibi bir ölümse...Hatırlarsın, sevgili Doğan Avcıoğluöldüğü zaman içinizdetek satır yazamayan bir ben kalmıştım.Senin ölüm haberin bana ulaşınca şok oldum.Tam çeyrek yüzyıl öncesine giden bir ilişki...Onca yılın anıları bir dipsiz kuyu gibibeni içine çekmeye başladı...Şimdi akşam vakti, Uğur.Televizyonda haberlerini seyrettim az önce. Umduğumdan iyi verdiler.Bilgisayarın başındayım.Yine çok yavaş gidiyor yazı...Karşımda kitapların.Bir raf dolusu boydan boya.İşte Sakıncalı Piyade...En sevdiğim kitabın.Yazmadan önce Ankara gecelerindesenin ağzından dinlemiştik Sakıncalı Piyade’yi.12 Mart’lı günlerdegülmekten yerlere yatardık,sen hapishane hikâyelerini anlatırken.Aziz Nesin’in deyişiyle o günlerdebizi “acılı acılı güldürmüştün.”1971’de nasıl “sakıncalı piyade” çıktığını,kitabının bir yerinde şöyle anlatırsın:
Piyade Okulu Komutanlığı6812 yaka numaralı Uğur Mumcu,Leninist, Maocu, Kürtçü fikirve düşüncelere sahip olmaktansanık olarak Sıkıyönetim Askerî Mahkemeleri’nce tutuklanmışve hüküm giymiş...Ve mütebaki muvazzaflık hizmetinier olarak tamamlamasını...
Bir başka kitabın duruyor rafta:Terörsüz Özgürlük...1982’de 12 Eylül anayasasını eleştirirken Cumhuriyet’teki köşende şunları yazmışsın:
Eğer Batı demokrasileribizler için ölçü ise çaresi yoktur.Beğensek de beğenmesek deher türlü düşünceyesöz ve örgütlenme hakkıvermek zorundayız.Sağcısına da vermek zorundayız,solcusuna da... Yoktur bunun çaresi.Ya da vardır sanılır ama bunun adıdemokrasi olmaz.Bir başka rejim olur. Örneğin ‘Filipin demokrasisi’ olur.Ama demokrasi olmaz,Batı demokrasisi olmaz.
Uğur,Belki bilirsin.Duygularımı ele vermeyi sevenbir insan değilimdir.Biraz içime dönüğümdür bu açıdan.Hele yazılarımda hiç hoşlanmam bundan.Ama itiraf edeyim, bu satırları yazarkenkendimi tutamadım, ağladım.Öylesine uzun yıllar ki arkamızda kalan...İnişli çıkışlı...Paylaştığımızpaylaşamadığımız...Avcıoğlu ve Devrim’de yaşadıklarımız...Cumhuriyet’in Ankara temsilcisive genel yayın müdürü olarak mesleğimin merdivenlerinde tırmanırkenbana vermiş olduğu destek...Acı tatlı günler...Hele o son kopuş...Cumhuriyet’teki ayrılığımız...Yazdın mı o kopuşu, bilemiyorum.Keşke yazmış olsan !Çünkü günün birinde ben yazınca,tek taraflı kalmış olmaz;öylece birlikte gerçeğe daha yaklaşmış olurduk.Benim yazdıklarım seninkini,senin yazdıkların benimkini tamamlardı.Üçüncü kişilerin olan biteni sağlıklı,nesnel biçimde değerlendirmeleri içindaha net bir görüntü ortaya çıkardı.
Uğur,Yürekli ve dürüst bir insandın.Kendi doğrularını öylesine savunurdun kigenellikle en ufak bir taviz vermeyeyanaşmazdın. Hoşgörüden söz ederama bükülmezdin.Uzlaşmayı nedense kendi kişiliğindenbir ödün olarak görürdün.Ölçüyü kendin koyar,hep ona yaklaşılmasını beklerdin...Eleştirdiğin insanlar, görüşüne katılmadığıninsanlar, bazen “düşmanlaşırdı” gözünde...Bu yüzden seninle çok tartışmıştık.Kopuşumuz da öyle oldu.Şimdi içim yanıyor.Meslek yaşamın boyuncaüstüne üstüne gittiğinterör sonunda seni vurdu!Belinden eksik etmediğin tabancanı gösterip,“Taşıyoruz ama ne işe yarayacak ki Hasan ?..”dediğin günleri anımsıyorum.Haklıymışsın.Bir insanı, saygıdeğer bir insanı,değerli bir meslektaşımıyine düşüncesinden dolayı vurdular Türkiye’de...Buna isyan ediyorum !Demokrasi adına terörizme karşı mücadele devam edecek bu topraklarda.Merak etme !Senin anına sahip çıkılacak, kuşkun olmasın.Şuna inanıyorum Uğur,Bu topraklarda demokrasi ve insan hakları galip gelecek sonunda...
* * *
Hasan Cemal kimdir? Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: - Tank Sesiyle Uyanmak (1986) - Demokrasi Korkusu (1986) - Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) - Özal Hikâyesi (1989) - Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999) - Kürtler (2004) - Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) - Türkiye'nin Asker Sorunu (2010) - Barışa Emanet Olun (2011) - 1915: Ermeni Soykırımı (2012) - Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014) - Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014) - Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018) - Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var. |