En nihayet bir IŞİD yazısı yazmak için oturdum bilgisayarın başına. Ayrıca kolay bir yazı olacaktı. Çünkü geçen Nisan ayı Rojava’da, IŞİD tedirginliği ile Suriye Kürtleriyle haşır neşir dolaşırken epeyce izlenim toplamıştım. Ankara’nın uzunca zamandır oyunu yanlış oynadığını, Türkiye’nin bölgede gittikçe yalnızlaştığını belirtirken bir noktayı sürekli vurgulamıştım: Bölgede istikrar ve barış, Kürtler dışlanarak yakalanamaz! Kürtler derken, özellikle birbirleriyle içiçe geçtikleri konusunda artık herhangi bir kuşku olmayan PYD-YPG-PKK üçlüsünü kastediyordum. Türkiye’yle 900 kilometrelik sınıra sahip Rojava’da, yani Suriye Kürdistan’ında IŞİD vahşetine karşı kararlı bir mücadele, bu üçlü yapılanma tarafından veriliyordu. Bugün gelinen noktada, IŞİD’e karşı savaş hâli ilan etmiş olan Başkan Obama bu gerçeğin farkına çoktan varmış durumdayken, artık Ankara da IŞİD’e dönük bakış açısını değiştirmekte...
'Soğuk savaş'ın büyük diplomatı Sovyet sefiri Dobrynin, Watergate'i 'aptal bir belge' gibi gören Kremlin'in, Nixon'ın istifasına akıl erdiremediğini anlatıyor
Durdum, gözüm televizyona takıldı. CNN International’da soğuk savaş belgeseli vardı. 1970’li yılların ilk yarısı. Washington’la Moskova arasında, Doğu’yla Batı arasında detente -ya da yumuşama- dönemi açılıyor. Bu dönemin kahramanları bir yanda Başkan Nixon’la Dışişleri Bakanı Kissinger, diğer yanda Sovyet lideri Leonid Brejnev. ABD Başkanı Nixon, gücünün ve popülaritesinin zirvesindeyken Watergate skandalı patlıyor. Demokratlar’ın Washington’daki parti merkezinin Cumhuriyetçiler tarafından dinlendiği ve bazı belgelerin çalındığı ortaya çıkıyor 1972’de. Washington Post'un o tarihlerdeki harika gazeteciliği, iki yıl içinde Cumhuriyetçi Başkan Nixon’ı istifaya kadar götürüyor. Ve Nixon’ın 1974 yazındaki istifası Moskova’da büyük şaşkınlığa yol açıyor. Bu şaşkınlığı, o tarihlerde Sovyetler’in Washington’daki ünlü Büyükelçisi Anatoly Dobrynin şöyle anlatıyor CNN’nin soğuk savaş belgeselinde: “Kremlin’dekiler, Richard Nixon’ın başkanlıktan niçin istifa ettiğine bir türlü akıl erdiremediler. Ne olmuştu ki?.. Birkaç tane aptal belge çalınmış... Bazı telefonlar dinlenmiş... Bunlardan dolayı dünyanın en güçlü adamı ne diye koltuğunu bırakmak zorunda kalıyordu ki?.. Moskova’dakilerin aklı almamıştı bu işi...” Bunları söylerken, kıs kıs gülüyor Sovyet sefiri Dobrynin, ‘soğuk savaş’ın büyük diplomatı...
Kremlin’deki Sovyet liderlerinin Watergate’e ve Nixon’ın 1974’teki istifasına akıl erdirememeleri şaşırtıcı değildi. Çünkü hukuk devleti nedir bilmiyorlardı. Hukukun üstünlüğü onlara yabancıydı. Yargı bağımsızlığı nedir, anlamıyorlardı. Çünkü onların kendi ‘dikta’ları vardı. Kendi totaliter sistemlerinde yaşıyorlardı. Kendi hukukları, kendi yargıları vardı. Amerikan demokrasisi nedir, demokrasileri demokrasi yapan hukuk devleti nedir gibi sorular bulunmuyordu onların zihniyet dünyalarında...
Sovyet liderlerini Nixon’ın istifasına akıl erdirememeleri şaşırtıcı değildi. Çünkü hukuk devleti nedir, bilmiyorlardı, kendi ‘dikta’ları vardı
Soğuk savaş belgeseli böyleydi. İlgiyle sonuna kadar izledim. O günleri, ben de Cumhuriyet gazetesinin mutfağında, dış haberlerinde bütün sıcaklığı ve tartışmalarıyla yaşamıştım. Şimdi sorabilirsiniz. Ama neden esas yazı konumu bırakıp, ‘Kremlindekilerin şaşkınlığı’nı yazdım sorusu herhalde gereksiz. Kremlin’dekilerin bu şaşkınlığı bana, kendi yargılarını kurmak için Ankara’da hukuku paspas edenlerin ya da ‘Erdoğan devleti’nin hızlı yükselişini çağrıştırdı. Başbakanların artık mahkemelerde hesap vermeyeceklerini söyleyebilen, ‘özgürlükleri ahlaki formasyonla buluşturmak’tan söz edebilen Başbakan Davutoğlu’nu çağrıştırdı. Ve demokrasiyle hukuk devletini, bugünlerdeki takıntımı bir kez daha düşündüm.
İyi pazarlar!