Türkiye bugün yanlış yerde duruyor. İç politikada da yanlış yerde duruyor, dış politikada da... İçteki ve dıştaki bu yanlış duruşlar birbirini besliyor ve Türkiye’yi daha derin bir istikrarsızlık ortamına itiyor. Türkiye, dışta tehlikeli belirsizliklere yelken açarken, dış maceralara sürüklenme riskini de büyütüyor. İçerideki yanlış duruş hangi alanlarda? Demokraside... Hukuk devletinde... Özgürlük ve insan hakları alanında... Kürt sorununda... Türkiye bu temel alanlarda doğru duruş sergileyemediği içindir ki, istikrarsızlık yolunda ilerliyor, huzur ve barıştan uzaklaşıyor. İçerdeki bu durum, Türkiye’yi dışarıda da zora sokuyor. Demokrasi ve hukuk devletini boşlayan bir tek adam yönetimiyle Türkiye’nin dış politikadaki çıkmazları derinleşiyor. Kendi Kürtleriyle barış yapamayan bir Türkiye’nin bölge Kürtleriyle, özellikle Suriye Kürtleri’yle de arası açılıyor. Ankara’nın PKK’yı, PYD’yi, IŞİD’i aynı terör örgütü kabına koyan yanlış duruşu, Türkiye’nin hem içerideki, hem dışarıdaki güçlüklerini büyütüyor.
İçteki ve dıştaki yanlış duruşlar birbirini besliyor ve Türkiye’yi daha derin bir istikrarsızlık ortamına itiyor
Ankara bugün hâlâ Kürt sorununun adını koyamıyor. Bugün hâlâ sorunun tanımını doğru dürüst yapamıyor. Bugün hâlâ PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırmaya çalışıyor. Bugün hâlâ PYD ile Suriye Kürtlerini ayrı ayrı yerlere koymaya çalışan, Suriye Kürdistanı’nda da boşa kürek çeken bir Ankara var. Bakın, bu yanlışlar içte Kürt sorununu derinleştirir, derinleştiriyor. Dışta Türkiye’yi yalnızlaştırır, yalnızlaştırıyor. Bakın, bugün Rusya karşınızda. İran karşınızda. Bu durumun Türkiye’ye dönük faturası, ekonomi ve güvenlik dâhil, birçok bakımdan her geçen büyüyecek. Türkiye’nin yanlış duruşu, Rusya’yla İran’ın PKK-PYD ile daha çok ilgilenmesine, hızla yakınlaşmasına yol açıyor. Not edin bir kenara: Bu durum içeride Türkiye’yi daha çok istikrarsızlaştıracak gelişmelerin fitilini yakabilir, belki de yakmaya başladı. Yine ‘içerdeki yanlış duruş’la ilgili şu iki soru da akıldan çıkmasın lütfen: Ankara’da tek adam yönetimi olmasaydı, Rus savaş uçağı ille de düşürülür müydü?.. Bu son derece olumsuz gelişmeyi yorumlarken, Ankara’daki tek adam yönetimi ve iktidar kibri gözardı edilebilir mi? Bir başka soru: Türkiye’nin ABD ile, AB ile ilişkileri nasıl? Amerika’yla Avrupa’nın Türkiye’ye Ortadoğu’da, Suriye’de hiç kuşkusuz ihtiyacı var. IŞİD terörü ve mülteci krizi her iki tarafı da Türkiye’ye itiyor. Ama bu ilişki yapısı da sorunsuz değil. Özellikle PYD ile ilgili olarak Ankara’yla ABD ve AB aynı çizgide değiller, ciddi görüş ayrılıkları var aralarında. Bunun gibi, Esad’ın gidiciliği de öyle, pek anlaştıkları söylenemez. Ayrıca, hem bu konular, hem Rusya’yla kriz, Türkiye’nin Suriye politikasındaki manevra alanını fena hâlde daraltmıştır.
Bugün hâlâ Suriye Kürdistanı’nda boşa kürek çeken bir Ankara var. Bu yanlışlar içte Kürt sorununu derinleştiriyor, dışta Türkiye’yi yalnızlaştırıyor
Öte yandan, ‘Rusya krizi’nin Türkiye’yi Batı’ya ittiği söylenebilir. Doğrudur, Türkiye’nin Amerika ve Avrupa’dan kendisine dönük destek ihtiyacı büyüdü. Ama ister istemez akla takılıyor. Bu yeni durum, iki taraf arasında yeni bir ilişki yapısına kapıyı ne kadar aralıyor? Washington’da ve AB başkentlerinde son yıllarda Tayyip Erdoğan’ın üstüne çarpı koyacak kadar olumsuza dönmüş bakış açısı, ilişkinin özünde, nereye kadar değişebilir? Yanıtları düşünürken, Batı başkentlerinde o her zamanki ‘çifte standart’ların çalışmaya başladığı elbette gözardı edilemez. Demokrasiydi, hukuk devletiydi, özgürlüklerdi gibi değerlerin, şu günlerde, Erdoğan Türkiye’si söz konusu olduğunda Batı başkentlerinde unutulmaya başladığı çok açık... ‘Reelpolitika’nın bu acımasızlığı, bizi, bugün içinde yaşadığımız ‘Türkiye gerçekliği’nden uzaklaştırmasın. Yazımın başında da belirttiğim gibi: Türkiye bugün hem iç politikada, hem dış politikada yanlış yerde duruyor. Demokrasideki yeri yanlış... Hukuk devletindeki yeri yanlış... Özgürlük ve insan haklarındaki yeri yanlış... Kürt sorunundaki yeri yanlış... Bu açılardan Türkiye doğru duruş sergilemediği içindir ki, istikrar değil istikrarsızlık yolunda ilerliyor. Bu durum, Türkiye’yi dışarıda da zora sokuyor, demokrasi ve hukuk devletini boşlayan bir tek adam yönetimi dış politikadaki çıkmazları da derinleşiyor. Bu tek adam yönetimi ve iktidar kibri, sınırlar yeniden çiziliyor kafasıyla birlikte Türkiye’yi bölgede bataklığa çekebilecek tehlikeli maceralara da sürükleyebilir. Uzun lafın kısası: Türkiye’nin durduğu yanlış yeri anlamadan ya da yerli yerine oturtmadan, Türkiye’nin tek adam yönetimiyle hangi kaygı verici belirsizliklere doğru yol aldığını kestirmek imkânsız.