Hepimizin gözleri önünde bir cadı avı dalgası kabarıyor, gitgide büyüyor. Ve elimizden bişey gelmiyor, yazı yazıp ‘vicdan temizlemek’ten başka... Ne yazık ki öyle. Cadı avı demek, özgürlük düşmanlığı demek. Cadı avı demek, insanların işinden olması demek. Cadı avı demek, geçim derdi demek. Cadı avı demek, hukukun üstünlüğünü hiçe saymak demek. Cadı avı demek, demokrasi düşmanlığı demek. Türkiye’de bu dönemin cadı avı, paralelci diye yapılıyor. Paralelci gazeteci... Paralelci akademisyen... Paralelci yazar... Paralelci iş adamı... Paralelci polis... Paralelci yargıç... Damgayı yedin mi, yandın. Aş ve iş damarları kesiliyor. Hapsi boyluyorsun. Mahkeme kapılarını aşındırıyorsun. Sürgün seni bekliyor. Daha beteri, yalnızlaşıyorsun. Cüzzamlı muamelesi uç veriyor. El etek çekiliyor etrafından. Arayan soran her geçen gün azalıyor.
Cadı avı dalgası kabarıyor. Cadı avı demek; özgürlük düşmanlığı, geçim derdi, hukukun üstünlüğünü hiçe saymak, demokrasi düşmanlığı demek
Bütün bu katmerli acıları 28 Şubat dönemini yaşayanlar gayet iyi bilir. Şeriatçı diye, mürteci diye hayatları karartılmıştı 1990’ların sonlarında... Şimdi o acıları yaşayanların bir bölümü, paralelci darbe safsatasına sarılarak derinleştiriyorlar bu ‘cadı avı’nı... Onlar için gerçekten hazin bir durum. Cadı avı yeni değil bu memlekette. Özellikle soğuk savaş döneminde komünist damgasını yedin mi akan sular dururdu. İşsiz kalırdın. Mahkemeden kurtulamazdın. Cezaevleri, sürgünler seni beklerdi. Kimseler yanına uğramazdı. Çünkü zilli kurt olurdun. Zilli kurt hikâyesini rahmetli Yaşar Kemal’den, koca Yaşar Abi’den dinlemiştim 1990’larda, şöyle anlatmıştı:
Bu dönemin cadı avı ‘paralelci’ diye yapılıyor. Damgayı yedin mi, yandın. Aş ve iş damarları kesiliyor. Mahkeme kapılarını aşındırıyor, hapsi boyluyorsun
Zilli kurt adı şuradan geliyor: Kurtlar Anadolu’da bir koyun damına girdi mi, bir tanesini yemez, hepsinin boğazını sıkar. Kurdun ağzı değen koyun yaşamaz. Bir gece bütün bir köyün koyununu yok edebilir. Kurt çeker gider... Köylüler atlara binip kurdun ardından giderler, silahsız, köpeklerle. Köpekler öldürmesin diye, köpeklerin boynundaki dikenli tohtları çıkarırlar. Kurdu yakaladıktan sonra fiske vurmazlar. Boğazına sağlam bir kirişle zil takarlar. Kurt ne koyuna yaklaşabilir, ne köye.. Acından ölür. İşte bunu yaşamımla birleştirdim. Çok iş yaptım ben. Otuz kırk kadar... Adana’da zilli kurt oldum, sosyalistlikten dolayı. Türkiye dünyanın en ağır faşizmini yaşadı. Herkes sanıyor ki iki parti oldu, demokrasi geldi... Benim ‘zilli kurt’ta anlatacağım, hükûmete aykırı düşüncede olanların çektikleri... Tam zilli kurt yaşamıydı. O işe giriyorum. On gün sonra polis geliyor, çıkarılıyorum. Öteki işe giriyorum. Jandarma geliyor, çıkarılıyorum. Bir de insanları öyle şartlıyorlar ki... En korkuncu da o. Beni işe almaya korkuyor herkes... Bana düşüncelerimden dolayı çok çektirdiler. Düşüncelerimden dolayı zilli kurt oldum.
1995 yılı Temmuz ayıydı. Sevgili Yaşar Abi Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanıyordu, Kürt sorunu konusunda devleti eleştirdiği için. Hakkında beş yıla kadar hapis cezası isteniyordu, düşüncelerinden dolayı... O tarihlerde Yaşar Kemal’i savunan bir yazımı, artık zilli kurtlar olmasın, diye noktalamıştım. Ama ne yazık ki bugün hâlâ zilli kurt gerçeği ülkemizde varlığını sürdürüyor. Özgürlük düşmanlığı demek olan cadı avları sürek avı gibi devam edip gidiyor. Acıklı bir durum.