Millet olarak hem iç politikada, hem dış politikada açılım sözünü kullanmayı pek severiz. Açılımın sözlük anlamı, herhangi bir konuyla veya sorunla ilgili olarak, düşünce ve uygulamalarda yeni koşulların gerektirdiği değişiklikleri ve yenilikleri yapmak anlamına geliyor. İç politikada ahir ömrümüzde kaç kere demokratik açılım, Kürt açılımı, Alevi açılımı, Roman açılımı yaşadık bilen varsa beri gelsin. Dış politikada da benim hatırladığım üç kez Afrika'ya, ikişer kez de Latin Amerika ile Asya'ya açılıp saçılmışız. Açılım sözcüğü kabak tadı vermiş olmalı ki, iki sene önceki Asya açılımına "Asya Yeniden" adı verildi. Genellikle açılım yapılan kıta için eylem planları, yol haritaları, strateji belgeleri gibi kulağa hoş gelen kağıtlar hazırlanır. Yıllar ilan edilir. Ama açılımın sözlük anlamında yer alan uygulamadaki değişikliklere pek rastlanılmaz.
2021 yılında ev sahipliğimizde düzenlenen son uluslararası toplantı,16-18 Aralık tarihlerindeki, 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi oldu. Türkiye-Afrika zirvelerinin ilki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adaylığımız kapsamında,18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenmişti. Fazla dillendirilmemekle birlikte asıl amaç, seçimlerde Afrika ülkelerinin oylarını çekebilmekti. Bu hedefte başarılı da olundu. Seçimler öncesinde, Türkiye'ye destek vaat eden 163 ülkeden 52'si Afrika'dan geliyordu. Oylamanın gizli olmasına rağmen, seçimlerde 151 oy alarak çok az fire verdiğimiz dikkate alındığında, Afrika'dan 50 civarında oy aldığımızı söyleyebiliriz. İkinci Zirve ise,19-21 Kasım 2014 tarihlerinde Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'da gerçekleşti. Malabo toplantısıyla, Türkiye-Afrika zirveleri kurumsallaştı. Türkiye, Avrupa Birliği, Japonya ve Çin gibi Afrika ile düzenli olarak zirve düzenleyen üç-beş ülke arasına girdi.Bu kervana daha sonra Rusya Federasyonu da katıldı.
Afrika açılımlarının ne zaman başladığı tartışmalı bir konu. Bu konudaki görüş ayrılıkları, TBMM'deki son Dışişleri bütçesi görüşmelerine bile yansımış. Aslına bakılacak olursa Afrika açılımının tarihçesi rahmetli Gündüz Ökçün'ün dışişleri bakanlığı dönemine kadar uzanıyor. O tarihlerde, Dışişlerinde Türkiye'nin Birleşmiş Milletlerde yer aldığı gelişmiş ülkeler grubundan ayrılarak 77'ler olarak bilinen Bağlantısızlarla birlikte hareket etmesini savunan bir grup diplomat vardı. Hatta aralarında sonradan önemli görevlerde bulunan bazı büyükelçilerin de bulunduğu bu grup tarafından, "Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen" (YUED) başlıklı bir rapor hazırlandı. Gündüz Ökçün'ün bakanlıktan ayrılmasından sonra bu rapor rafa kaldırıldı. YUED raporunu kaleme alanlar da pek parlak olmayan yerlere tayine gönderildi. Muhtemelen bu stratejinin bir parçası olarak düşünülen Afrika açılımı da fazla uzun ömürlü olmadı, bir yıl içerisinde güme gitti. İkinci Afrika açılımı 1998 yılında hazırlanan "Afrika'ya Açılım Eylem Planı" ile başladı. Bazılarına göre de asıl açılım 2005 senesinin Afrika yılı ilan edilmesiyle uygulamaya konuldu.
Malabo'da, müteakip zirvenin 2019 yılında Türkiye'nin ev sahipliğinde düzenlenmesi öngörülmüştü. Türkiye'nin ısrarlı taleplerine karşın, bu zirve iki yıllık bir gecikmeyle, ancak geçen ay sonu yapılabildi. Maalesef bu zamanlama biraz talihsiz bir döneme rastladı. İlk kez Güney Afrika'da ortaya çıktığı anlaşılan Omricon virüsü nedeniyle, ABD'nin hemen ardından THY'nin yedi Afrika ülkesine uçuşları durdurması, Afrika'da belirli bir kırgınlık yarattı. Nitekim uçuşların yasaklandığı ülkelerden Zirve'ye Devlet Başkanı düzeyinde iştirak eden olmadı. Bazıları hiç temsil edilmezken, bir iki tanesi dışişleri bakanı göndermekle yetindi. Türkiye de Omricon'a rağmen zirveyi ertelememekle ciddi bir risk aldı. Gelen heyet üyelerinden çok sayıda PCR testi pozitif çıkanlar olduğu söyleniyor. Umarım, son iki haftada Covid vakalarında yaşanan patlamada, Afrika Zirvesinin etkisi olmamıştır.
İkinci zamanlama hatası zirvenin Türkiye'nin ekonomik açıdan sıkıntılı bir dönemine denk gelmesiydi. Afrika ülkelerinin bu tür zirvelerden başlıca beklentisi yardım koparabilmektir. Türkiye "yükselen donör ülke" sıfatını kazandığı dönemdeki yardımlarının önemli bir bölümünü, TİKA ve çeşitli sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Afrika'ya gerçekleştirdi. Herhalde önümüzdeki 5-10 yılda ,bu yardımların aynı seviyede sürdürülmesi mümkün olamayacak gibi görünüyor.
Afrika ülkeleri ile ikili ticaret hacmimizin son 20 yılda beş kat artarak 25 milyar dolara ulaşması memnuniyet verici bir gelişmedir. Ancak gelinen aşamayı çok da abartmamak gerek .Başlangıç seviyesi çok düşük olduğunda sadece oransal artışlar üzerinden değerlendirmede bulunmak fazla iyimser bir tablo çizebiliyor. 2019 rakamları itibariyle, sadece Çin, Hindistan ve Kore ile ikili ticaretimizin Afrika'daki 55 ülke ile ticaret hacmimizden daha fazla olduğunu hatırlamakta yarar var.
Yine geçtiğimiz ay Dakar'da düzenlenen Çin-Afrika İşbirliği Forumunda kabul edilen belgelerden biri "Çin-Afrika İşbirliğinin 2035 Vizyonu" başlığını taşıyor. Bu belgede önümüzdeki 15 yıl belirlenen sekiz işbirliği alanında neler yapılacağı tek tek anlatılıyor. Çin'in Afrika'da neden durdurulamadığı için başka neden aramaya gerek var mı? 2021 yılının ilk 9 ayında Afrika-Çin ticaret hacmi 183 milyar dolara ulaşmış. Artış oranı yüzde 38.2.
Latin Amerika'ya ilk kez ne zaman açıldık, kimse hatırlamıyor. İkinci açılım 2006 yılının Latin Amerika yılı ilan edilmesiyle başlıyor. Bu açılım da Güney Amerika'da birkaç yeni büyükelçilik açılması, Türkiye burslarından yararlanan latin öğrencilerin sayılarının artırılması ve Ankara Üniversitesi bünyesinde bir Latin Amerika çalışmaları merkezi açılmasıyla sınırlı kaldı.
Asya açılımlarımız ise 2010 yılında başladı. 2019 yılında ise "Asya Yeniden" açılımı duyuruldu. Asya'nın potansiyeli, açıldığımız diğer bölgelerle kıyas kabul etmeyecek kadar büyük. Hindistan bugün 500 milyonluk bir orta sınıf yarattığını iddia ediyor. Yarısı palavra olsa, Avrupa'da 250 milyonluk pazara sahip tek bir ülke yok. Çin ve Hindistan pazarlarına girebilmek kolay değil. Ama geçen yıl rekor kıran ihracatçılarımız bu pazarları zorlayabilecek deneyime sahipler. Amerika'nın da dikkatini Orta Doğu'dan Güney Asya'ya çevirmesiyle "büyük oyun" adeta yeniden sahneye konuluyor. Türkiye de, bu oyunun dışında kalmamak istiyorsa hızlı hareket etmeli. Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Asya için yeni bir yapılanmaya gidilmesi sanki bu sefer işin daha ciddi tutulacağı izlenimini veriyor.
Açılmak güzel, ama yeterli kaynaklarla desteklenmedikçe fazla bir anlam ifade etmiyor.