Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde yaptığı konuşmalarda ardı ardına genel seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağına işaret etmesiyle, hukuken olmasa da fiilen seçim sürecine girilmiş oldu. Yüksek Seçim Kurulu'nca (YSK) açıklanacak takvim uyarınca, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın da 27 Nisan ile 9 Mayıs tarihleri arasında bulundukları yerlerde oy kullanmaları bekleniyor.
Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının oylarını kullanabilmeleri anayasal bir hak. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 67.maddesine göre, ”Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içerisinde siyasi faaliyette bulunma ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir”. İlk kez 1987 seçimlerinde bu haklarını kullanmaya başlayan yurt dışında yaşayan Türkler, 2008 ve 2012 yıllarında “Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri” hakkındaki 298 sayılı kanunda yapılan değişikliklerle, 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana ikamet ettikleri yerlerde oylarını kullanmaya başladılar.
2018 yılındaki genel seçimlerde 500’den fazla seçmenin yaşadığı 60 ülkede YSK’nın dış temsilciliklerimizle işbirliği halinde belirledikleri yerlerde seçim sandıkları kuruldu. Ancak, bu uygulama bazı sorunları da beraberinde getirdi. Deneyimli gazeteci Barçın Yinanç, geçen hafta bu sitede yayınlanan, ”Erdoğan Avrupa’ya yasa değiştirtti, yeni kriz kapıda mı?” başlıklı yazısında, Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin ülkelerindeki seçimler için kampanya yapabilme olasılığındaki benzerliği hatırlatarak , 2017 yılındaki anayasa referandumu sırasında Hollanda ile yaşanan “diplomatik rezaletlerle” dolu krize dikkat çekmiş.
Yabancı bir ülkede sandık kurulması, her şeyden önce ev sahibi ülkenin izin vermesine bağlıdır. Hatırladığım kadarıyla, başvuru yapılıp da izin alınamayan ülke yok. Ama birçoğunun bilahare izin verdiklerine bin pişman olduklarına eminim. Bugüne kadar siyasetçilerimizin kampanya faaliyetleri nedeniyle ilişkilerimizin bozulduğu devletler Hollanda ve Almanya ile sınırlı değil. Ayrıca bu uygulamanın sadece yabancı devletlerle ilişkilerimizi bozmakla kalmayıp vatandaşlarımız ve sandık kurulan ülkelerdeki büyükelçilerimiz açısından da sıkıntılar yarattığı bir vakıadır.
Diplomaside devlet yetkililerinin yabancı ülkelere yaptıkları ziyaretlerin turistik geziler hariç, ev sahibi ülkelerin daveti üzerine gerçekleştirilmesi esastır. Ziyaret programlarının hazırlanması, ziyaret özel nitelikte de olsa güvenliğin sağlanması ev sahibi ülkenin sorumluluğundadır. Bu bakımdan ev sahibi ülke makamlarının ilgili büyükelçiliklerle işbirliği içerisinde hareket etmesi çok önemlidir. Oysa uygulamada seçim çalışmaları için yabancı ülkelere yapılan ziyaretler, genellikle vatandaş dernekleri, meslek örgütleri veya cemaatlerin davetlerine icabetle gerçekleştirilmektedir. Ev sahibi ülke makamları işbirliği yapmak bir yana, ziyaretin gerçekleşmemesi için Hollanda örneğinde olduğu gibi her türlü engeli çıkarmaktadır. Vatandaş toplantıları için yer temin edilebilmesi başlı başına bir sorun oluşturmaktadır. Özel mülk sahiplerinden kiralanan toplantı salonları bile hükümetlerin baskısıyla son dakikada iptal edilmektedir. Barçın Yinanç’ın “diplomatik rezalet” diye kibarca geçiştirdiği Hollanda’da yaşananların diplomasi tarihinde eşi örneği yok. Diplomatik dokunulmazlığa sahip bir başkonsolosun nezarete götürülmesi, cep telefonuna el konulması, kadın bir bakanın arabasından inmesine izin verilmemesi, Ankara’da bakanlığa davet edilen Hollandalı işgüdere yapılan muamele savaş halinde bile diplomatların maruz bırakıldığı davranışlardan değil. Hollanda’daki kriz gelişmelerde hiçbir günahları bulunmayan Lahey’deki Büyükelçimizin geri çekilmesi, ve Atina’da aynı yıllarda görev yaptığım, Türkiye’ye kendi tercihi ile atanan ve çok kaliteli bir diplomat olan Hollanda Büyükelçisinin “ istenmeyen kişi” ilan edilmesiyle sonuçlandı.
Türk milletinin en önemli hasletlerinden biri hiçbir zaman birlik ve beraberlik içerisinde hareket edebilmek olmamış. Yurt dışındaki vatandaşlarımız esasen milli görüşçüler, Süleymancılar, ülkücüler, PKK iltisaklı ayrılıkçılar, DHKPC’ciler gibi dini ve ideolojik temelde esasen 80 parçaya bölünmüş durumda. Yurt dışında siyasi partilerce yürütülen seçim kampanyaları, Türkiye’deki kutuplaşmayı aynen yurtdışına taşıyarak bu dağınıklığı daha da pekiştiriyor. Kutuplaşma zaman zaman Karşıt gruplar arasında kan dökülen çatışmalara kadar ileri gidebilmekte. Avusturya’da büyükelçilik yaptığım sırada seçimler sona erdikten sonra, aynen Türkiye’deki gibi konvoylar oluşturularak Viyana sokaklarında zafer turları atılması bir keresinde Parlamento gündemine taşınarak, bu nedenle fazla mesai yapan polislere ödenen ücretlerin Türkiye tarafından karşılanması talep edilmişti.
Almanya ve Avusturya başta olmak üzere bazı ülkeler çifte vatandaşlığa izin vermezler. Bir başka ifadeyle, bu ülkelerin vatandaşlıklarına geçebilmek için önce Türk vatandaşlığından çıkılması gerekli. Seçimlerde oy kullanan Türklerden aynı zamanda çifte vatandaş olanlar, ev sahibi ülkeler tarafından kolaylıkla tespit edilebiliyor. Bu şekilde Avusturya vatandaşlığından ihraç edilenlerin sayısının 20 bine yaklaştığı söyleniyor.
Her ne kadar başkanlık sistemine geçildikten sonra yapılan değişikliklerle Büyükelçiler, sadece devletin değil, hükümetin ve cumhurbaşkanının da Temsilcileri olarak tanımlanmış olsa da, siyasi partilere karşı tarafsızlığını korumak zorundadır. Yurt dışında yapılan seçim kampanyaları ister istemez büyükelçileri de siyasetin içerisine çekmektedir.
Büyükelçiler, ülkelerini ziyaret eden üst düzey devlet ricalinin programlarında kendilerine eşlik ederler. Seçim kampanyası amacıyla ülkeye gelen resmi zevattan beklenen, büyükelçilerden kampanya amacıyla düzenlenen etkinliklere katılmamalarını istemesidir. Ancak bugüne kadar hiçbir devlet büyüğümüzün bir büyükelçiden böyle bir talepte bulunduğuna ne şahit oldum, ne de duydum. Bir vatandaş buluşmasına iştirak edip ön sırada oturan bir büyükelçinin içine düşeceği ikilemi bir düşünün. Konuşmacıları alkışlayanlara katılsa, Sakarya’da komutanlara yöneltilen eleştirilere maruz kalacak. Tek kalıp alkışlamasa, muhalif damgası yiyecek.
Yurt dışındaki seçimler, Türkiye’de olduğu gibi YSK’nın sorumluluğunda düzenleniyor. Ancak en ufak bir aksaklıkta her zaman olduğu gibi fatura büyükelçilere kesilmektedir. Yakın bir geçmişte bir Avrupa ülkesinde sandıkların önünde uzun kuyruklar oluştuğunda “yeterli sayıda sandık açılmamış” diye bir büyükelçi arkadaşımızın merkeze çekildiğini hatırlıyorum.
14 Mayıs seçimlerinde benzer sorunların yine yaşanacağı anlaşılıyor. Almanya’da bir milletvekilimizin seçim kampanyası faaliyetlerinde bulunduğu için, Berlin Büyükelçimiz Dışişleri Bakanlığına çağrılmış. Dakika 1, gol 1.
Yurt dışında yaşayan vatandaşların oy kullanabilmelerini teminen sandık kurulması yerine bazı ülkelerin yaptığı şekilde posta yoluyla oy verme (absentee voting), elektronik ortamda oy atma gibi başka yöntemler denenebilir.
Siyasi partiler, ”bir oy bir oydur” hesabıyla, yasak olmasına rağmen yurt dışında kampanya yapmakta ısrar ederlerse korkarım vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkeler, kamu düzenlerinin bozulduğu gerekçesiyle sandık açılmasına bu kere izin dahi vermeyebilir.
Hasan Göğüş kimdir?Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor. Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" isimli bir kitabı bulunmaktadır. |