Avusturya Başbakanı Kurz’un, 26 Temmuzda, Alman “Bild” gazetesine verdiği bir mülakatta, “Eğer insanlar kaçmak zorundalarsa, herkesin Avusturya’ya, Almanya’ya ya da İsveç’e gelmesindense, Türkiye gibi komşu ülkelere gitmesini, kesinlikle daha doğru bir tercih olarak görüyorum” dediğini hatırlayacaksınız. Kurz’un, bu sözleri ilk bakışta dil sürçmesi olarak veya seçmenlerine hoş görünmek için bilerek sarf etmiş olabileceğini de düşünmüş olabilirsiniz. İşin aslına bakılırsa, Afganistan’ı bir kenara bırakın, Kurz’a Avusturya’nın komşularını soracak olsanız, tam olarak doğru dürüst sayabileceğinden şüpheliyim. Aynı Kurz, geçen hafta da Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula Von Der Leyen’in, gönüllü olarak Afgan göçmen kabul edilmesi çağrısını duyar duymaz, kendi başbakanlığı döneminde Avusturya’ya tek bir Afganlı göçmen bile alınmayacağını söylemiş. Gelin Kurz’u biraz daha yakından tanıyalım.
Avusturya kamuoyuna, yüzyılın harika çocuğu olarak pazarlanan Sebastian Kurz, 1986 yılında, Viyana’da Dünya’ya gelmiş. Anne tarafı, 2. Dünya Savaşı sırasında kızıl ordunun işgalinden kaçarak Avusturya’ya yerleşen Sırplardan. Kurz, 2004 yılında lise diplomasını aldıktan sonra, Viyana Hukuk Fakültesi’ne yazılmış, ancak ne hikmetse, bir süre sonra okumayı bırakarak siyasi hayata atılmış. Yani tahsil durumu üniversite “ilkten terk”.
Viyana’ya büyükelçi atandığımda, Kurz İçişleri Bakanlığı’na bağlı entegrasyondan sorumlu müsteşar olarak görev yapıyordu. Allah bir kere” yürü ya kulum” demesin. 2013 yılında milletvekili seçildikten sonra, aynı yıl 27 yaşında Avrupa’nın en genç Dışişleri Bakanı, 2017 yılında da, 31 yaşında Avusturya tarihinin en genç Başbakanı oldu.
Osmanlı ile Avusturya’nın yıldızları tarih boyunca hiç barışmamış. Birinci Dünya Savaşı hariç, hep harp meydanlarında karşı karşıya gelmişler. Osmanlı’nın bu savaşlarda şansı da bir türlü yaver gitmemiş. İki kez kuşattıkları Viyana’yı alamamışlar. Kahlenberg’te , Mogersdorf’ta, Zenta’da Avusturyalılara karşı meydan muharebelerini kaybetmişler. Bugün Viyana’daki Büyükelçiliğimizin bulunduğu cadde, Türklere karşı kazandığı zaferlerle hatırlanan "Prens Eugene” ismini taşıyor. Tıpkı Ankara’daki Hindistan Büyükelçiliği’nin önünden geçen caddenin Pakistan’ın kurucusu Cinnah’ın adını taşıdığı gibi. Gerileme devrinde de, Balkanlarda Osmanlı topraklarının önemli bir bölümü Avusturya’ya kaptırılmış. Buna rağmen Avusturyalılar, bugün hala Türk fobisini atabilmiş değiller. Viyana’yı ziyaret ettiğinizde, Avusturyalı rehberler size uzun uzun Türklerin saldırılarını, şehirde yaptıkları tahribatı anlatırlar. Oysa 30 yıl savaşları sırasında İsveçlilerin, 19. yy başlarında Fransızların, 2. Dünya Savaşı’nda da Avusturya’yı işgal eden Rusların yaptıkları çok daha büyük yıkımdan ve mezalimden hiç söz etmezler.
Avusturya’daki tarihi ön yargılardan kaynaklanan Türk düşmanlığı, bugün de Kurz gibi popülist politikacılar sayesinde aynen devam ediyor. Hatta Kurz’un siyaset sahnesinde önlenemeyen yükselişinde, Türkiye’ye yönelik hasmane söylemlerinin önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
19 Haziran 2014 tarihinde Erdoğan’ın başbakan sıfatıyla, Avusturya ‘ya yaptığı özel ziyaret sırasında, görüşebileceği bir muhatap aranırken, Kurz kendiliğinden Erdoğan’la görüşme talebinde bulundu. Ziyaret öncesinde yaratılan fırtınaya rağmen, olumlu bir havada geçen görüşmeden çıktıktan sonra, gazetecilere yaptığı açıklamada, görüşmede gündeme gelmediği halde, böbürlene böbürlene Türkiye’deki insan hakları ihlallerini, demokratik olmayan uygulamaları dile getirdiğini söyledi. Bu görüşmenin ardından, Kurz’un popülaritesinde hızlı bir yükseliş görüldü. Özel kaleminde çalıştırdığı 20 kişilik sosyal medya ekibi, her gün Türkiye aleyhine tweet yağdırmaya başladılar. Hala da yağdırıyorlar
2015 yılında Avusturya Parlamentosu’nda Ermeni soykırım iddiaları kabul edildiğinde, Avusturya ile ilişkiler daha da bozuldu. Kurz’un başında bulunduğu Avusturya Dışişleri, Türkiye’yle ilişkilerin düzeltilmesi için en ufak bir gayret göstermedi. Ne zaman ki mülteci krizi patlak verdi, Kurz ilk uçakla Türkiye’ye gelerek basının karşısında Avusturya hükümetinin 1915 olaylarına ilişkin tutumunda değişiklik olmadığını söyledi. Kendi aklınca günah çıkardı. Ankara’da varılan mutabakatta, Viyana Büyükelçiliğimizin caddeye bakan duvarına, Ermeni terörüne kurban verdiğimiz şehitlerin anısına plaket asılması törenine bizzat iştirak etmesi de vardı. Viyana’ya döndükten sonra tören günü geldiğinde katılmamak için bin bir dereden su getirdi. Neredeyse derdest yapıp törene zorla getirebildik.
Harika çocuk Kurz’un, son günlerde başı yolsuzluk iddialarıyla fena halde dertte. 2019 yılında koalisyon ortağı neo Nazi eğilimli Özgürlük Partisi'nin Lideri Strache’nin, seçim sonuçlarını etkilemek amacıyla Rus mafyasıyla yaptığı görüşmelerin video kayıtları ortaya çıktığında, verilen güvensizlik oyuyla iktidarı kaybetmişti. Bu kere de kendisi bir yolsuzluk soruşturmasında parlamento komisyonuna yanlış bilgi vermekle suçlanıyor. Hakkında ceza davası açılması çok ciddi bir ihtimal.
Avusturya, Avrupa’nın diplomasi geleneği güçlü ülkeleri arasında yer alır. Viyana tarih boyunca çok önemli kongrelere, toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Uluslararası İlişkilerin temel belgeleri sayılan “Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi” ve “Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi” Viyana’da imzalanmıştır. Halen Birleşmiş Milletler’in Avrupa ofislerinden biri Viyana’da bulunmaktadır. Avusturya kısa bir süre öncesine kadar, gerek Orta Doğu’da, gerek Balkanlar’da inisiyatif alabilen, sözü dinlenilen bir ülkeydi. Bugün artık diplomaside Avusturya’nın esamesi okunmuyor. Ne yazık ki, yabancı düşmanlığının merkezi haline dönüşen Avusturya, sadece Kurz’un ırkçı söylemleriyle gündeme geliyor.
Bir zamanlar Avrupa’ya yeni bir düzen getiren Metternich’in, Bruno Kreisky gibi Dünya liderlerinin oturduğu koltuğa, Kurz hiç mi hiç yakışmıyor.