"Ayı ile dansa kalkarsanız, dansın ne zaman sona ereceğine ayı karar verir." Bu bir Rus atasözü. Son günlerde Ukrayna krizi bağlamında sıkça duymaya başladık. Sizden daha güçlü, kural tanımaz biriyle sıkı fıkı bir ilişki içerisine girerseniz, ilişkinin ne zaman biteceğine siz değil, sizden daha güçlü olan işbirliği ortağınız karar verir anlamına geliyor. Diplomaside ise daha çok Rusya ile angajmana giren ülkeler için kullanılıyor. Ruslar kendilerinin ayı yerine konulacağını tahmin etseler, herhalde böyle bir atasözünü hiç sahiplenmezlerdi.
Bu nasıl bir "ayı" ise hemen hemen bütün ülkeler, kıskanç kadınlar gibi kendisiyle dans edebilmek için sıraya girmişler. Rusya buğdayını, petrolünü, gazını, S-400'lerini kimseye zorla satmadı. Yabancı yatırımcılar Rusya'ya Putin'in baskısıyla gelmiyor. Sanki bu bizim bildiğimiz pençeleriyle ünlü vahşi boz ayı değil de, anneleriyle birlikte ülkelerini terk etmek zorunda kalan Ukraynalı çocukların kucaklarındaki sevimli ayı "Teddy bear". Ama galiba bu kere sevimli Teddy, votkayı fazla kaçırmış, dansı ne zaman sonlandıracağını kendisi de bilemiyor.
Dünya bir haftadır nefesini tutmuş, Ukrayna'dan gelen yürek sızlatıcı görüntüleri izliyor. Askere alınan babasından ayrılan Ukraynalı çocuğun göz yaşları, oğlunun şehit olduğu haberini alan bir annenin feryadı, sığınakta yan yana oturmuş ne olup bittiğini anlamaya çalışan çocukların sessizliği; bunlardan hiçbiri içerisinde bulunduğumuz 21. yüzyıla hiç yakışmıyor. Ukrayna'daki görüntülerden daha vahimi de New York'ta, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres'in, kameralar önünde göz yaşlarına boğularak Putin'e askerlerini geri çekmesi için yalvarması. Genel Sekreter uluslararası barış ve güvenliği korumakla görevli Birleşmiş Milletler'in en üst düzey yetkili Temsilcisi.
Rusya'nın, Başkan Biden'a göre üçüncü dünya savaşına yol açabilecek saldırılarına en ciddi tepki, uluslararası güvenlik ve istikrardan sorumlu Birleşmiş Milletler'den, üyelerine güvenlik garantisi veren NATO'dan, logosunda güvenlik yazan AGİT'den değil de, Avrupa Konseyi'nden geldi. Rusya'nın Avrupa Konseyi'ndeki temsili, geçen hafta askıya alındı. Rusya'nın yaptıklarının yanına kâr kalmaması açısından sevindirici bir gelişme. Ancak bu kararla 150 milyon insanın Putin'in hukuk dışı uygulamalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşıma imkanından mahrum bırakıldığı da unutulmamalı. Bu insanlar arasında kızıl meydanda savaş karşıtı gösteri yaptıkları için hapse atılan Ruslar da var. Osman Kavala davası nedeniyle, kazayla Türkiye'nin de başına bir iş gelirse, AİHM işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek.
Türkiye, bugüne kadar ihtilafa taraf olmadan dengeli bir politika izlemeyi başardı. İki tarafı da pek incitmedi. Ancak Rus askerlerinin Ukrayna topraklarına saldırdığı andan itibaren gittikçe sıkışmaya başladı. Birbirleriyle çelişen açıklamalar, atılan adımlar var. NATO'yu hareketsiz kalmakla suçlarken, Rusya'nın Avrupa Konseyinden dışlanmasına ilişkin oylamada çekimser kalmanın izahı zor.
Görünen o ki, Putin bu sefer "Rubicon"u geçti. Ukrayna bir Suriye, bir Afganistan değil. Avrupa'nın göbeğinde Hristiyan bir ülke. Yaptırımlar birbiri ardından ağırlaşarak geliyor. NATO müttefikine, yıllardır tank motoru yapımında kullanılan ufak bir parçayı satmaktan kaçınan Almanya, silah satışlarına ilişkin politikasını değiştirerek tanksavar silahlarını, stinger füzelerini Ukrayna'ya bedava göndermeye karar verdi. Hava sahaları birer birer Rus uçaklarına kapatılıyor. Rus bankaları "swift" sisteminden dışlanıyor. Rusya gözüne kestirdiği Ukrayna'ya saldırılarını devam ettirse bile bu defa ağır bir bedel ödeyecek.
Yazıya bir Rus atasözü ile başlamıştım. Büyük Ata'mızın bir sözüyle bitireyim.
"Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti harbe götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girmeliyiz. Fakat millet hayatı tehlikeye uğramadıkça, harp bir cinayettir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 2 Mart 1923"
Acaba Putin vicdanında hiç acı duyuyor mu?