Joe Biden’ın Amerikan Başkanı seçilmesinin üzerinden bugün tam bir yıl geçti. Geçtiğimiz sene 3 Kasımda yapılan seçimlerde, 78 yaşındaki Biden, 75 yaşındaki rakibi Trump’ı az bir farkla mağlup ederek, ABD’nin 46. başkanı seçilmişti. Her ne kadar görevine, bu yıl 20 Ocak’ta başlamış olsa da, yönetimdeki 10 aylık icraatı, Biden hakkında bir değerlendirme yapmaya imkân veriyor.
Seçim kampanyasını “Amerika tekrar geri geldi” sloganı üzerine kuran Başkan Biden yönetimindeki ABD’nin, pek bir yere geldiği yok. İlla geri geldiği bir yer arayacak olursak, o da iklim değişikliğine ilişkin Paris Anlaşmasıyla sınırlı kaldı. Biden’ın bir yıllık dış politika uygulamalarından tek akılda kalan ise, Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilerek ülkelerine geri dönmeleri oldu. Maalesef, büyük bir becerisizlikle gerçekleştirilen geri çekilmenin iç parçalayan görüntüleri de, Amerikan tarihinde kara bir leke olarak kalacak.
Bugün bir seçim yapılacak olsa, Biden’ın seçilebilmesi çok şüpheli. Kamu oyu yoklamalarına göre, Biden’ı destekleyenlerin oranı ilk kez yüzde 50’nin altına düştü. Hatta Biden’ın, dört yıllık görev süresini tamamlayıp tamamlayamayacağı bile tartışılmaya başladı. İsrail’in eski Başbakanı Netanyahu ve ardından İngiltere Başbakanı ile yaptığı görüşmelerde uyuklarken kameralara takılan görüntüleri, uçak merdivenlerinde arka arkaya tökezlemesi ve irticalen yaptığı konuşmalarda ara sıra ne anlama geldiği belli olmayan sözler sarf etmesi, Biden’ın sağlık durumu hakkındaki kuşkuları artırıyor. İki yıl sonra 80 yaşına girdiğinde, ülkeyi nasıl yönetebileceği ayrı bir merak konusu. Biden’in herhangi bir nedenle başkanlıktan ayrılması halinde, anayasa gereği yerine geçecek Yardımcısı Kamala Harris ise, seçildiğinden bu yana ortalıklarda görünmüyor.
Biden dönemindeki Türk-Amerikan ilişkilerine gelince, mevcut sorunların hiçbirinin çözümü yolunda mesafe alınabilmiş değil. Üstüne bir de 24 Nisan travması eklendi. Esasen perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Seçim ortamında söylenenlere bakmamak gerektiği beklentisi, bu kere doğru çıkmadı. Biden, kampanya sırasında Türkiye karşıtı verdiği sözleri, birer birer yerine getiriyor. Önce CAATSA yaptırımları uygulamaya konuldu. Türkiye, F-35 projesinden çıkarıldı. Parasını ödemiş olduğu uçakları bile alamadı. Ardından önceki başkanların ermeni lobilerine karşı direndiği 1915 olaylarına ilişkin iddialar, Biden tarafından soykırım olarak tanındı. Korkarım sırada Halk Bankası dosyası var. Belli ki Türkiye seçimlerden önce yanlış ata oynamış.
Başkan Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan birbirlerinden hazzetmiyor Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Biden’ın kimyaları bir türlü uyuşmadı. Birbirlerini önceden tanımış olmaları, birbirlerine muhabbet duydukları anlamına gelmiyor. Neredeyse, her canı sıkıldığında Erdoğan’la telefonla görüşen Trump’ın aksine, Biden bir yıl içerisinde Erdoğan’ı sadece bir kez aradı. O da Ermeni soykırımını tanıyacağını önceden “müjdelemek” için. Biden ile Erdoğan iki kez yüz yüze görüştüler. İkisi de uluslararası toplantılar marjında. İki lider henüz birbirlerinin makam odalarını görmediler. 20 dakika olarak planlanan Roma’daki son görüşme, 70 dakika sürdü diye neredeyse havalara uçacağız. İçerikten çok görüşmenin süresi, her zamanki alışkanlıkla haberlerde manşetlere taşındı. Esasen görüşmenin 20 dakikada sona ermeyeceği baştan belliydi.10 dakikanın selam sabah ve tercümeyle geçeceği dikkate alındığında, kalan 10 dakikanın, iki ülke arasındaki sorunların, başlıklar itibariyle sıralanmasına bile yetmeyeceğini, herkes gibi Amerikalılar da, bal gibi biliyordu. Burada da bir mesaj yatıyor olmalı.
Kapalı kapılar ardında neler konuşulduğu bilinmiyor. En azından bu kere görüşmenin başka şahitleri var. Umarım devletin arşivlerine gereken kayıtlar düşülmüştür. Bu nedenle değerlendirmeleri her iki tarafın resmi açıklamaları ve verilen beyanatlar üzerinden yapmak gerekiyor. Biden ile ikinci görüşmenin ardından da ortak basın toplantısı düzenlenmedi. İlişkilerin hassas bir dönemden geçtiği veya liderlerin öngörülemeyen tepkiler verebildikleri hallerde, ortak basın toplantıları düzenlenmemesi daha hayırlı oluyor. Bu meyanda ister istemez, akıllara bu yıl Ankara’daki Çavuşoğlu-Dendias basın toplantısında yaşananlar geliyor.
Önceden hazırlandığı anlaşılan açıklamalarda tarafların öncelikleri belirgin olarak görülüyor. Amerikan tarafı, S-400 meselesini ve insan hakları konusunu açıklamaya koymuş. Türkiye de, PKK/YPG’ye verilen Amerikan desteğini kendi açıklamasına koymalıydı. Ama koymamış. Bu eksikliği Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısındaki açıklamalarıyla gidermeye çalıştı. F-16 satışı muhtemelen Kongre sürecini etkilemesin diye danışıklı dövüş sonucu iki tarafın açıklamasında da yok. Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Amerikan açıklamasında var, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bir yunan gazetecinin sorusuna cevaben gündeme hiç gelmediğini söyledi. Muhtemelen Biden Rum lobisine çiçek atmak istemiştir. Ortak mekanizma Amerikan açıklamasında yok, Türk açıklamasında var. Kimin talepkâr olduğu buradan belli oluyor. Nedense çalışma gruplarını pek bir seviyoruz.
ABD ile ilişkilerdeki sorunlar tek bir görüşme ile çözülemeyecek kadar çok ve derin. Aslında Biden ile görüşme üzerinde de neden bu kadar ısrarcı oluyoruz anlaşılır gibi değil. Biden’ın Amerikan Dışişleri’nin hazırladığı konuşma notlarının dışına çıkması mı bekleniyor?
Türkiye’nin F-16 ile ilgili niyet mektubu, ABD’den gelen nasıl bir işaret üzerine gönderildi bilinmiyor. Teklif kimden gelmiş olursa olsun, mektup ABD tarafında biraz kafaları karıştırmışa benziyor. ABD yönetim kademelerinde,"Türkiye’yi daha fazla Rusya’nın kucağına atmayalım” diyenler herhalde vardır. Yedi milyar dolar da yabana atılacak bir meblağ değil. F-35’lerin yokluğunda, F-16’ların Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını ne ölçüde karşılayacağı belli olmasa da, bu konuda yaşanacak olumlu bir gelişme, yoğun bakımdaki Türk-Amerikan ilişkilerine bir nebze nefes aldıracaktır.