Televizyon ekranlarında ne zaman bombalanan şehirler, çaresizlik içerisinde sağa sola koşuşan insanlar görsek, ilk akla gelen, "Birleşmiş Milletler nerede?" sorusu oluyor. Geçen hafta, Filistin'den yürek yakan görüntüler gelmeye başladığında da bu durum değişmedi. Birleşmiş Milletler'in (BM) nasıl çalıştığı hakkında en ufak bir fikir sahibi olmayanlar hemen "BM ne işe yarar? Neden tepkisiz kalıyor" diye seslerini yükseltmeye başladılar. Hatta ateşkes çağrısı yapılmasına bile izin vermeyen ABD'nin vetosunu düşünmeden, BM'den barış gücü göndermesini isteyenler de oldu. Hem de insani yardım göndermek için dahi izin alınması gereken İsrail'in fiilen kontrolü altındaki topraklara...
BM'in temeli, İkinci Dünya Savaşı'nın galiplerinin liderliğinde imzalanan kurucu anlaşma niteliğindeki BM şartına dayanır. Amacı, 53 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı gibi belalardan gelecek nesilleri koruyabilmektir. 26 Haziran 1945 tarihinde BM Şartı'nı imzalayan 50 ülke arasında, savaşın bitiminde Almanya ve Japonya'ya harp ilan ettiği için San Fransisco'ya davet edilen Türkiye de vardı. Bugün, BM 193'e ulaşan üye sayısıyla en geniş katılımlı uluslararası örgüt olma özelliğine sahip. Filistin ve Vatikan da daimi gözlemci statüsüyle BM çalışmalarını izleyebiliyor.
BM denilince öncelikle halen başkanlığını emekli büyükelçilerimizden Volkan Bozkır'ın yürüttüğü genel kurul hatırlanır. Oysa genel kurul yılda bir kez toplanan, daha ziyade bir diyalog forumu niteliğindedir. Genel kurul toplantılarının bir bölümüne devlet ve hükümet başkanları da iştirak ettiği için, görünümü yüksek olsa da, bu toplantılarda genellikle havanda su dövülür. ABD başkanının da söz aldığı açılış oturumu hariç, konuşmacılar genellikle boş sıralara hitap ederler. Genel kurul kararları bağlayıcı değildir. Çoğu da kağıt üzerinde kalır.
Uluslararası barış ve güvenliğin korunması görevi ise, BM Şartı'na göre Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) aittir. İhtilafların barışçı yöntemlerle çözümlenmesi mümkün olmadığı hallerde, BMGK yaptırım uygulama, hatta zorlayıcı önlem alma yetkisine sahiptir. Bununla birlikte BMGK, beş daimi üyesi (ABD, RF, Çin, İngiltere, Fransa) "evet" demeden bu doğrultuda parmağını oynatamaz. Hatta veto yetkisine sahip tek bir ülke bile istediği takdirde, BM'yi devre dışı bırakabilir.
Daimi üyelerin veto yetkisini kullanmakta pek de çekingen davranmadıkları görülüyor. 1946-2018 yılları arasında 240 kez veto nedeniyle BMGK'da karar alınması mümkün olamamış. Aynı dönemde ABD'nin vetosuna uğrayan 84 karardan 43'ü İsrail'le ilgili.
1945 yılında oluşturulan BMGK'nın yapısının, değişen şartlara ve günün koşullarına uyduğunu kimse iddia edemez. İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkan Almanya'nın, bugün BMGK daimi üyesi olmak için Fransa ve İngiltere'den ne eksiği var? BM bütçesinin yüzde 10'nunu ödeyen Japonya, dünya nüfusunun 1/7'sini barındıran Hindistan'ın daimi üyelik taleplerinde haklı gerekçeleri yok mu?
BMGK'nın reformu tartışmalarının tarihçesi yaklaşık 30 yıl öncesine kadar uzanıyor. Bu alandaki ilk çalışmalar, 1993 yılında genel kurula bağlı olarak faaliyet gösteren açık katılımlı bir çalışma grubu bünyesinde başladı. Aradan geçen 30 yıl sonunda bir arpa boyu yol gidilemedi. Hâlâ müzakereye esas teşkil edebilecek yazılı bir metin ortaya çıkmış değil. San Fransisco'da statükoyu korumak için öyle sağlam bir mekanizma getirilmiş ki, bu gidişle görünür bir gelecekte çıkacağı da yok. BM Şartı'nda yapılacak en ufak bir değişikliğin önce genel kurulda 2/3 çoğunlukla kabul edilmesi, ardından da bu değişikliğin, üye ülkelerin 2/3'ü tarafından usulüne uygun olarak onaylanması gerekiyor. Üstüne üstlük bir de onaylayan ülkeler arasında BM güvenlik konseyi daimi üyelerinin beşinin de bulunması şartı var. Gerçekçi olmak gerekirse, bu koşullarda hangi daimi üye, sahip olduğu veto gibi ayrıcalıklı bir haktan vazgeçmek ister ki.
Tüm bu yazdıklarımdan BM'nin işe yaramaz bir örgüt olduğu anlamı çıkmasın. Diğer uluslararası kuruluşlar gibi BM de üye devletlerden oluşuyor. Devletler üstü bir yapı değil. Başarısı üyelerinin örgütten yararlanma iradesiyle doğru orantılı. Her ne kadar bölgesel krizleri ve çatışmaları önleyememiş olsa da bugüne kadar topyekün yeni bir dünya savaşı çıkmamış olmasında BM'nin de payı bulunduğunu kabul etmek gerek. İnsan haklarının gelişimi, küresel düzeyde çevre sorunlarına duyarlılığın artmış olması, değişik coğrafyalardaki kültürel mirasın korunması, sağlık alanındaki iyileştirmeler ve mültecilere sahip çıkılması BM ihtisas kuruluşlarının çalışmalarıyla mümkün olabilmiştir .Bağımsızlığını kazanan her ülkenin ilk hedefi BM'ye üye olmak iken, bugüne kadar BM'den ayrılan ülke görülmemiştir.
Tabiatıyla, BM'nin daha verimli çalışabilmesi için yapılabilecek iyileştirilmeler vardır. Ama bunu yaparken hedeflerin gerçekçi konulması, BM'yi günah keçisi yapmak yerine, BM'nin önünü kesenleri suçlamak daha doğru olmaz mı? Unutmamak gerekir ki çok taraflı diplomasinin merkezinde, tüm eleştirilen yönlerine rağmen hâlâ BM yer alıyor. Başka bir seçeneğimizde yok.