ABD yönetimleri, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlardan ayrı olarak, diğer ülkelerin insan haklarına ilişkin kendi raporlarını yayınlamaya pek meraklıdır. Bu raporları uluslararası kuruluşlara güvenmediklerinden mi, yoksa demokrasi havariliğine soyunup Guantanamo'da, My lai'de yaptıkları insan hakları ihlallerini gölgelemek için mi yayınlarlar, orası pek belli değil. ABD Dışişleri'nin her yıl ülke bazında hazırladığı, özellikle İnsan hakları uygulamaları ve dini özgürlükler raporlarındaki eleştirilerden Türkiye de nasibini alır. Bu eleştiri ve iddialar mutaden Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamalarla anında reddedilir.
Bu yıl beklenmedik bir gelişme yaşandı. ABD 1 Temmuz'da açıkladığı insan ticareti raporunda, çocuk asker kullanımına karışan ülkeler listesine ilk kez Türkiye'yi de dahil etti. Amiyane tabiriyle, sağ gösterip sol vurdu. İddiaların temelinde, Suriye ve Libya'daki, Suriye Milli Ordusu (SMO) içerisinde çocuk sayılacak yaşta askerlerin yer aldığı suçlaması yatıyor. Esasen Türk Silahlı Kuvvetlerinde çocuk asker kullanılmasının lafı bile edilemez. SMO ile ilgili iddiaların doğru olup olmadığı da belli değil. Ama 15 ülkelik listede, Mali, Somali, Güney Sudan, İran, Afganistan gibi devletler arasında Türkiye'nin de isminin yer almış olması bile çok rahatsız edici. İleride başımıza yeni belalar açabilecek bu rapor, medyamızda çok fazla yankı bulmadı. Dışişleri Bakanlığının 2 Temmuz tarihli açıklamasında da Türkiye'nin çocuk haklarıyla ilgili tüm uluslararası anlaşmalara taraf olduğu hatırlatılarak, asıl PKK'nın ve ABD'nin desteklediği Suriye demokratik güçlerinin çocuk asker kullandığı dile getirildi. Adeta siz benim üstüme geleceğinize, PKK'nın yaptıklarına bakın mesajı verilmek istenildi.
Haberi ilk okuduğumda, Çenevre'deki görevim sırasında katıldığım bir insan hakları komitesi toplantısında çocuk askerlerle ilgili yaşanan bir tartışmayı hatırladım. Yıl İran-Irak savaşının devam ettiği 1983 veya 84 olmalı. Irak Temsilcisi, İran'ı çocuk yaştaki askerleri cepheye sürmekle suçladı. Batılı ülkeler de fırsattan istifade İran'a yüklenmeye başladılar. Herkes İranlı ne cevap verecek diye merakla beklerken, İktidarı kısa bir süre önce ele geçiren Humeyni rejiminin molla kökenli bir diplomatı, gayet pişkin bir şekilde suçlamaları kabul etti. Üstüne üstlük bir de çocuk asker kullanmakla iftihar ettiklerini, demek ki çocuklarına küçük yaşta ölüme gidebilecek imanı vermiş olduklarını söyleyince salonda buz gibi bir hava esti. Daha sonra başkanın müdahalesiyle, İranlı'nın ifadelerinin BM şartına aykırı olduğu gerekçesiyle, iç tüzüğe dayanarak hiç söylenmemiş farz edilip zabıtlardan çıkarılmasına karar verildi.
ABD'nin insan ticaretine ilişkin raporundaki iddialar, Türkiye için iki açıdan önemli. Birincisi, Türk-Amerikan ilişkilerinin sorunlu gündemine yeni bir başlık eklenmiş oldu. ABD Dışişleri Bakanlığının sitesine girdiğinizde ilk haber olarak karşınıza çıkan raporu okuduğunuzda, Çocuk Savaşçıları Önleme Yasasının (CSPA) 402. bölümü uyarınca, listede kayıtlı ülkelere ticari amaçla doğrudan askeri malzeme satışına lisans verilmesinin yasaklandığını görüyorsunuz. Bu yıl için 1 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girecek kısıtlamalar, başkana istisna tanıma yetkisi de vermiyor. Bir yandan CAATSA ile uğraşırken, başımıza bir de CSPA çıkmış oldu.
İkinci sorun da uluslararası hukuk bağlamında karşımıza çıkabilecek sıkıntılar. Özellikle 2000'li yıllardan itibaren çocuk savaşçılar insani hukukun en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiş durumda. Bu konuda çok sayıda uluslararası sözleşme, protokol, BM Genel kurul ve Güvenlik konseyi kararları var. BM Sözleşmesi, 18 yaşından küçüklerin sadece silahlı çatışmalarda değil, cephe gerisinde aşçı, garson, haberci ve casus olarak kullanılmasını da yasaklıyor. Bazı hukukçulara göre 15 yaşın altında çocuk savaşçı kullanılmasının insanlık suçu sayılması gerekiyor. Türkiye, Dışişleri açıklamasında da belirtildiği gibi çocuk hakları sözleşmesine ve çocuk asker kullanılmasını yasaklayan ihtiyari protokole taraf. Bu düzenlemelerde öngörülen mekanizmaların denetimine tabii. Öte yandan, bir süre önce SMO'nun insani savaş hukukuna uymayan bazı eylemlerde bulunduğuna ilişkin haberler yerli ve yabancı basına yansımıştı. SMO aleyhinde insan hakları denetim mekanizmalarına bireysel şikayet başvurularının da giderek artmakta olduğu anlaşılıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kıbrıs'la ilgili davalarda Türk Silahlı kuvvetlerinin sebep olmadığı olaylardan da etkin denetim kavramı tahtında Türkiye'yi sorumlu tuttuğu unutulmamalıdır. Türkiye'yi zor durumda bırakmak için fırsat kollayan dünya kadar düşmanımız var. Maalesef bunların arasında dost ve müttefik bildiklerimizin de yer almaya başladığı görülüyor.
Ülkemize eleştiriler içeren her raporu "yok hükmündedir, külliyen yalan" şeklinde geçiştirmek yerine, somut bilgilerle iddiaları çürütmeyi tercih etmek daha akılcı olmaz mı?