Deprem diplomasisi, 1999 yılında her iki ülkede yaşanan depremlerden sonra Türk-Yunan yakınlaşması için uluslararası ilişkiler lugatine giren bir terim. Aslında pek doğru olarak da kullanılmıyor. Zamanın Dışişleri Bakanları Yorgos Papandreou ile İsmail Cem'in öncülük ettiği sürecin kökenleri sanıldığı gibi depremlere değil, PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın 15 şubat 1999 tarihinde, Kenya'da Yunan Büyükelçiliğinde yakalanmasına kadar uzanıyor. O tarihten sonra neler yaşandı bir hatırlayalım.
Öcalan'nın yakalanmasından sadece üç gün sonra, Yunanistan'da Türkiye ile yıldızı bir türlü barışmayan Theodoros Pangalos'un yerine esasen vizyoner bir politikacı olan Yorgos Papandreou dışişleri bakanlığına getirildi. Türkiye ve Yunanistan krizi derinleştirmektense, işbirliğine yönelik bir politika izlemeyi tercih ettiler. Merhum Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Yunan muhatabına 24 Mayıs 1999 tarihinde bir mektup göndererek Yunanistan'ın terör örgütlerine desteğini keserek terörle mücadelede bir işbirliği anlaşması imzalaması kaydıyla, Kasım 1997 yılında Avrupa Birliğine sunduğu "uzlaşma planı" çerçevesinde ilişkileri geliştirmeye hazır olduğunu bildirdi. Cem'in mektubuna cevap fazla gecikmedi. Papandreou 25 Haziran tarihli cevabi mektubunda, Türkiye'nin ön koşulunu kabul etmekle yetinmeyip işbirliği alanlarının terörizmle mücadelenin yanı sıra, turizm, kültür, çevre, yasadışı göç gibi diğer alanlara da yayılmasını önerdi. Bu mektup teatisini 3 Temmuzda New York'ta gerçekleşen Cem-Papandreu görüşmesi izledi. Ardından bürokratların hazırladığı bir eylem programı çerçevesinde 5 ortak çalışma grubu oluşturuldu. Tam da bu sırada 17 Ağustos'ta Marmara depremi, 7 Eylül'de de Atina depremi meydana geldi. O yılki BM genel kuruluna iki ülke afetlerle mücadele konusunda ortaklaşa bir karar tasarısı sundular. Bu süreç yıl sonunda Yunanistan'ın Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin AB'ye adaylığına itiraz etmemesi ile taçlandı. Ez cümle depremler Türk yunan yakınlaşmasını başlatmadı, ancak ivme kazandırdı.
Şimdi herkesin merak ettiği soru, 6 Şubat depremlerine Yunanistan'ın büyük bir süratle Türkiye'nin yardımına koşmasının iki ülke arasında yeni bir yakınlaşmaya yol açıp açmayacağı. Gerçekçi olmak gerekirse, ne Türkiye'nin ne de Yunanistan'ın akşamdan sabaha temel anlaşmazlık konularındaki görüşlerini değiştirmesi beklenmeli. Ama en azından her iki ülkede önümüzdeki dönemde yapılacak seçimlere değin acemi bir denizcinin veya cesur bir balıkçının kıvılcımıyla alevlenecek bir ateş riski büyük ölçüde azaldı. Depremler İlişkilere nefes aldırdı.
"Türk-Yunan anlaşmazlıklarına hem Yunanistan'ın, hem de Türkiye'nin kazandığı bir çözüm bulunabilir. Zira birinin kazancı, diğerinin zararı değildir. Belki de güven arttırıcı önlemlere ilişkin toplantıları yeniden başlatabiliriz." Bu sözler kısa bir süre öncesine kadar Türkiye'yi haydut devlet olarak nitelendirilen Kuzey Kore'ye benzeten Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'a ait.
Bir tarafının kazancının, diğer tarafın zararı olmayacağı anlayışıyla oturulan bir müzakere masası sorunların yüzde 50'sinin baştan çözümlenmiş olması demektir.
Hafta içerisinde Yunanistan'ın farklı üniversitelerinden dört bilim adamının kaleme aldığı Kathimerani gazetesinde yayımlanan, "Türk-Yunan İlişkilerine Farklı Bir Yaklaşım" başlıklı makale daha da ilginç. Bugüne kadar emsali görülmemiş ölçüde tarafsız bir nitelik taşıyan makalede, toplumda korku yaratılmasının, yalan haber yayılmasının ve gerçeklerin çarpıtılmasının sorunların diyalog yoluyla çözümüne engel teşkil ettiği, uyuşmazlıkların çözümlenemez gibi göründüğünün doğru olmadığı, son 10 yılda Türkiye'nin tehdit diliyle bazı bölgelerde Yunan egemenliğini sorguladığı, buna karşılık Yunanistan'ın da hava sahası, kara suları ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılması gibi ihtilaflı konularda tek taraflı davranışlarla maksimalist taleplerde bulunduğu dile getirilmektedir.
Türkiye ile Yunanistan arasında 8 Kasım 2001 tarihli doğal afetlere karşı bir işbirliği protokolü var. Bir anlamda Yunanistan hükümetinin Türkiye'ye yardım etmesi ahdi bir yükümlülüğü. Burada asıl dikkat çeken Yunan halkının göstermiş olduğu duyarlılık. Halktan toplanan stadyumlara sığmayan yardım malzemeleri, duvarlara yazılan "Hepimiz Türküz" grafitileri, yayınlarına Türk ezgileriyle başlayan televizyon kanalları, ardı arkası kesilmeden Bodrum'a yanaşan sivil toplum örgütlerinin yardımlarıyla dolu yunan tekneleri "Rumdan dost olmaz" diyenleri pek haklı çıkarmıyor.
Şimdi iki ülke yöneticilerine düşen Almanya'nın arabuluculuğunda geçen yıl Berlin'de başlayıp Brüksel'de devam eden diyalog sürecinin seçimleri beklemeden hızlandırılması olmalı. Yeter ki bu defa çok korkulan kamuoyu desteği de arkalarındayken bu fırsat iyi değerlendirilsin.
Hasan Göğüş kimdir?Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor. Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" isimli bir kitabı bulunmaktadır. |