Birleşmiş Milletler'in 77.Dönem Genel Kurul Toplantıları 13 Eylülde New York’ ta, Macar diplomat Csaba Körösi’nin başkanlığında çalışmalarına başladı. Aralık ayı ortalarına kadar da devam edecek. Ama nedense BM Genel kurul deyince herkesin aklına sadece devlet ve hükümet başkanlarının iştirak ettikleri bir haftalık bölüm gelir. “Yüksek düzeyli kesim” olarak adlandırılan bu hafta içerisinde, toplantıya katılan devlet ve hükümet başkanları, “genel görüşme” başlıklı gündem maddesi altında ,yarım saati geçmeyen birer konuşma yaparlar. Genel görüşmeler için her yıl farklı bir tema belirlense de, söz alan konuşmacılar, çoğu zaman belirlenen temaya hiç değinmeden ülkelerinin önem verdikleri küresel ve bölgesel sorunlara ilişkin görüşlerini açıklarlar. Bu yılki tema “kenetlenmiş sınamalara dönüştürücü çözümler için dönüm noktası ” olarak belirlenmiş. Anlayan varsa beri gelsin. BM’nin dünya gerçeklerinden ne kadar kopuk olduğunun yeni bir göstergesi.
Genel Kurul'un üst düzey katılım sağlanan bölümü, mutaden Brezilya’nın konuşmasıyla açılır. İkinci konuşmayı ise mutlaka ABD başkanları yapar. Diğer konuşma sıraları kurayla saptanır. Ama büyük devletler ne yapıp ne edip sıralarını değiştirerek konuşmalarını birinci güne çekmeye çalışırlar. Çünkü birinci günden sonra bu sene Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başına geldiği gibi ya boş sıralara hitap edilir, ya da heyetlerin en kıdemsiz not tutan üyelerine. Genel Kurul’un aldığı kararlar bağlayıcı olmayıp tavsiye niteliğindedir. Bu sebeple de fazla ciddiye alınmaz.
Bu yılki genel kurul, İngiltere Kraliçesi II.Elizabeth’in cenaze töreniyle çakışması nedeniyle bazı ilklere de sahne oldu. Biden dahil Londra’daki cenaze törenine katılan liderlerin büyük bir bölümü New York’a toplantılar açıldıktan bir-iki gün sonra intikal edebildiler.
İngiltere hükümeti, cenaze törenine iştirak edecek yabancı devlet ricalinin özel uçakla Londra havaalanına inmelerine izin vermedi. Devlet/hükümet başkanlarının resmi programlara intikalleri de toplu taşıma araçlarıyla gerçekleştirildi. Bu uygulamanın tek istisnası Başkan Biden’a tanındı. Sanırım Türkiye’den başka dert eden de olmadı. Koca Japon İmparatoru bile ulusal havayollarının bussiness koltuğunda seyahat etmekten gocunmadı. İngilizler, Biden’a yapılan ayrıcalığı, törenin düzenlendiği “Westminister” Kilisesinde, kendisini İngiliz Uluslar Topluluğu devlet/hükümet başkanlarının arkasında, 14.sıraya oturtarak telafi etmiş. Biden da, ”ABD devlet başkanları, 14.sırada oturmaz” diye onur meselesi yapmamış.
Bu yıl New York’ta yaşanan ilklerden diğer ikisi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni Türkevi'nde kalması ve Genel Kurul toplantılarının birinde ön sırada BM Daimi Temsilcisi'nin değil de, salonda bile bulunmasına gerek olmayan Vaşington Büyükelçisinin oturması. Birincisi ne kadar sevindiriciyse, ikincisi de bir o kadar üzüntü verici.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sene Şanghay İşbirliği Örgütü(İŞÖ) toplantısı için gittiği Semerkant’tan, BM Genel Kurul Toplantılarının başlamasından üç gün önce doğrudan New York’a geçti. 400 kişiye yaklaşan heyetimiz mutlaka daha önce Amerika’ya gitmiş olmalı. Bu heyetten kaç kişi New York’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzünü görmek fırsatı buldu çok merak ediyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genel Kurul'daki konuşmasını toplantıların birinci günü yaptı. Eğer bir başka ülkeyle sıra değişiminde bulunulmadıysa şanslı bir kura çekilmiş. Konuşmanın ne kadarının Dışişleri tarafından kaleme alındığını bilmiyorum, ama en azından hariciyemizin süzgecinden geçtiği belli oluyor. Konuşma, pandemi, iklim değişikliği ve enerji gibi küresel sınamalarla başlıyor.
Filistin, Suriye, Irak, İran, Keşmir, Ukrayna, Afganistan, Karabağ gibi Türkiye’nin yakından takip ettiği hemen hemen tüm sorunlara yer verilmiş. Filistin’den bahsederken İsrail’i, Keşmir’den söz ederken de Hindistan’ı rahatsız edecek bir dil kullanılmamasına özen gösterilmiş. Uygur Türklerine verilen destek, tek Çin ve Çin’in egemenliği vurgulanarak desteklenmiş. Ege ve Doğu Akdeniz’deki sorunların, bir gece ansızın gelmekten vaz geçilerek iyi komşuluk ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmesi tercihinin dile getirilmesi önemli. NATO’ya bir paragraf ayrılırken ŞİÖ’ye hiç atıf yapılmamış olması herhalde Avrasyacı’ları üzmüş olmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasındaki en çarpıcı unsur Kıbrıs’la ilgili bölümdeki, tüm devletlere KKTC’yi tanıma çağrısı. Hatırlayabildiğim kadarıyla Türkiye uzun süredir BM kürsüsünden böyle bir çağrı da bulunmamıştı. Tabii ki tek bir çağrıyla kimsenin koşa koşa KKTC’yi tanıması beklenmemeli. Arkası gelecek mi göreceğiz.
BM Genel Kurulu'nun en önemli faydası liderler arasında ikili görüşmeler yapılmasına fırsat yaratmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da New York’ta bir dizi ikili görüşme gerçekleştirdi. Görüştüğü liderler arasında başkan Biden yine yok. Anlaşılan, ABD’nin Türkiye ile devlet başkanı düzeyinde Amerikan toprakları üzerinde, Bakan düzeyinde de Vaşington sınırları içerisinde de, görüşmeme politikası aynen devam ediyor. Anlaşılan bir gece ansızın Vaşington’a gitmekten başka çare yok gibi görünüyor...