“Avrupa Birliğinde fikirler daima Fransa’dan çıkar, paralar Almanya’dan gelir” diye bir söz duymuştum. İster sevelim, ister sevmeyelim Fransa’nın entelektüel zenginliğini kimse inkar edemez. Fransa’nın tarihten gelen yaratıcı fikirler üretme yeteneği günümüzde de aynen devam ediyor. Yakın geçmişteki Balladur paktı, Royaumont Süreci, Akdeniz İçin Birlik(AİB), Avrupa Konferansı gibi oluşumlar hep Fransa’nın ortaya attığı projelerdi. Gerçi AİB haricinde hiçbiri kalıcı olamadı. AİB’in de ne iş yaptığının kaç kişi farkında emin değilim. Türkiye açısından bakıldığında Barselona’daki merkezinde genel sekreter yardımcısı düzeyinde görev yapan bir büyükelçimize istihdam sağlaması haricinde bir yararı olduğunu sanmıyorum. Bildiğim kadarıyla büyükelçinin maaşını da Türkiye ödüyor.
Bugünlerde de yine Fransa kaynaklı yeni bir girişim gündemde: ”Avrupa Siyasi Topluluğu” ( AST) .Fikir babası da Türkiye ile bir türlü yıldızı barışmayan Emmanuel Macron. İlk kez 9 Mayıs’taki son Avrupa Günü'nde dillendirilen AST’nin ilk toplantısı 6 Ekim’de Çekya’nın başkenti Prag’ta gerçekleştirilecek.
AST hakkında elimizde kamuoyuyla paylaşılan çok az bilgi var. Tek bildiğimiz Prag’a Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin yanı sıra aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 17 devletin daha davet edildiği. Davetli ülkeler arasında AB’ye aday ülkeler olduğu gibi, henüz adaylık süreci başlamayan Gürcistan, Moldova, Kafkasların düşman kardeşleri Azerbaycan ve Ermenistan, bir süre önce kendi isteğiyle AB’den ayrılan İngiltere ve bugüne kadar AB’ye katılmak gibi bir niyeti olmayan Norveç ve İsviçre de bulunuyor.
AST’ın hangi amaçla kurulduğu belli değil. Kimilerine göre amaç, Ukrayna savaşından sonra şekillenecek yeni güvenlik mimarisinde Rusya’ya karşı daha geniş yeni bir cephe oluşturmak, kimilerine göre de AB üzerindeki genişleme baskısını azaltmak için bir bekleme odası yaratmak. AST’ı çok vitesli AB’ye geçiş sürecinin ilk aşaması olarak değerlendirenlere de rastlanıyor. Ancak davetli ülkeler listesine bakıldığında bu varsayımların hiçbiri pek doğrulanamıyor.
AST ile ilgili bilinmeyenler arasında en önemlilerinden biri de topluluğun nasıl çalışacağı, karar alma sürecinin nasıl işleyeceği... AB’nin, 27 üye ile oydaşmayla karar alınamadığı için yeni yöntemler üzerinde çalıştığı bir dönemde, 44 ülke ile oydaşmaya varılmasının imkansızlığının herkes farkında olmalı.
AST’nin siyasi bir topluluk olarak isimlendirilmesi, enerji, gıda güvenliği, çevre gibi Avrupa’nın önündeki güncel sorunlarla meşgul olunmasının istenmediği izlenimini veriyor. Hal böyle olunca davetli ülkelerin hemen hepsinin aynı zamanda Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı!na üye oldukları hatırlanınca, AST’nin ne gibi bir katma değer sağlayacağı bilinmiyor. Bu Avrupalıların işine akıl sır erdirmek mümkün değil. Bugünkü AB de başlangıçta Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak (AET) yola çıkmıştı. Bugün neredeyse el atmadığı alan yok.
AB, Türkiye’yi üyeliğe almamaya karar vermiş olduğu mesajını her vesileyle veriyor. Ancak bir şekilde üye yapmadan nasıl etrafımda tutabilirim arayışından da vazgeçmiyor.
İlk önce eski Almanya Şansölyesi Merkel’in ortaya attığı imtiyazlı ortaklık denendi. Ne anlama geldiği belli olmayan bu formülü Türkiye haklı olarak kabul etmedi. 2010’lu yıllarda bu kere Türkiye’nin adaylık sürecini ayrı bir kulvarda yürütmek için “Batı Balkanlar” diye bir kavram icat ettiler. Batı Balkan ülkeleriyle yapılan toplantılara Türkiye’yi çağırmadılar. Peki iyi de ‘Doğu Balkanlar kimler?” diye soracak olursanız, Türkiye’den başka bir ülke akla gelmiyor. AİB girişiminin de Türkiye’yi AB dışında tutabilmek için önerilen bir seçenek olduğunu öne sürenler olmuştu. Bu nedenle Türkiye AİB’e bayıla bayıla katılmadı diye hatırlıyorum. Bir ara Türkiye’yi bir süre daha oyalayabilmek amacıyla zamanın Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle, Türkiye ile” pozitif gündem” diye bir diyalog başlattı. Bir Birlik üyeliğe aday olarak kabul ettiği bir ülkeyle diyaloğunu negatif gündem üzerinden sürdürebilir mi?
Yabancı medyada yer alan bazı haberlere göre, Türkiye Prag’a davet edilen 17 ülke arasına bile güç bela girebilmiş. Türkiye’nin insan haklarına ve demokratik değerlere uymadığı için çağrılmaması gerektiğini savunanlar olmuş. İnsan ister istemez Biden’ın iki yıl önce Vaşington’da düzenlediği ve Türkiye’nin çağrılmadığı Demokrasi Zirvesini hatırlıyor. Sanki AST’a davet edilen Azerbaycan ve Ermenistan Türkiye’den daha mı demokratik?
Prag’dan yeni bir “Avrupa Kulübü “çıkar mı? Hiç sanmam. Ne demişler: ”Dostlar alışverişte görsün”. Tabii bu sefer Avrupa pazarında alıp satacak mal bulabilirlerse.