25 Şubat'ta, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla başlayan savaş, tüm yıkıcılığıyla devam ediyor. Öyle görünüyor ki kısa bir sürede pek biteceği de yok. Savaşın uzamasından en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Bu nedenle arabuluculuğa soyunanlar arasında en fazla gayret gösteren de yine Türkiye. Bu arada Ukrayna savaşının Türkiye'ye siyasi açıdan bir faydası da olmadı değil. Batı ile ilişkiler beklenmedik bir süratle düzelmeye başladı. İsrail Devlet Başkanı Yitzak Herzog'tan, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Mitsotakis'ten, Almanya Şansölyesi Scholz'den sonra, bir hafta içerisinde bu kere Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile Hollanda Başbakanı Mark Rutte arka arakaya Ankara'yı ziyaret ettiler. Bugün toplanacak NATO Zirvesinin yıldızı da cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olacağa benziyor. Umarım 2016 yılındaki mülteci krizinde olduğu gibi Batı'yla yaşanılan bu bahar havası da saman alevi gibi yanıp sönmez.
Hollanda Başbakanı Rutte, Şansölye Merkel'in görevinden ayrılmasından sonra, Avrupa'nın en uzun süredir iktidarda bulunan başbakanı unvanını aldı. 12 yılda dördüncü hükümetini kurdu. Hollanda dış politikada Almanya'yı yakından takip eden bir ülke. 2009-2013 yılları arasında Ankara'da Hollanda'yı temsil eden ağırlıklı büyükelçilerden Jean Paul Dirkse, bir görüşmemizde, Bakanlığa ilk girdiğinde şube müdürünün kendisine, "Moskova'ya yürümedikleri takdirde, daima Almanları takip etmesini" öğütlediğini söylemişti. Bu bakımdan Rutte'nin, Şansölye Scholz'un ziyaretinin üzerinden bir hafta geçmeden Türkiye'ye gelmesi sürpriz sayılmamalı.
Avrupa'da halen hiçbir Türkün yaşamadığı, ama ismi Türkiye olan tek yerleşim beldesi Hollanda'nın Belçika sınırındaki "Turkeye köyü". Osmanlı padişahlarının portreleri, "Ne mutlu türküm pankartı" ve Türk bayraklarıyla süslü bu köyün ilginç de bir hikâyesi var. Köyün bulunduğu Zeeland bölgesi, 1600'lerde İspanyollarla yaşanan savaşlarda en önemli savunmanın yapıldığı yer olarak biliniyor. O sıralarda İspanyolların elinde esir bulunan 1500 kadar Türk Hollandalıların yardımıyla kurtulurlar. Türkler kendilerini kurtaran Hollandalılara kıyafetlerini ve ellerindeki flamalarını hediye ederler. Üç hilalli Osmanlı flamalarını gemilerine çeken Hollandalıları gören İspanyollar, "Osmanlı yardım için donanma göndermiş" diye geri çekilirler. Bu köye de daha sonra "Turkeye"adı verilir.
2012 yılında Hollanda ile ilişkilerimizin 400. yılını kutladık. Tarih boyunca Türkiye Hollanda ilişkilerinde ciddi bir sorun yaşanmamış. Ta ki 2017 yılındaki, referandumda Türklerin evet oyunu alabilmek için Aile ve Sosyal politikalar Bakanı Betül Sayan Kaya'nın, Hollanda'ya girmesine izin verilmemesine kadar. Hollanda'nın o tarihte Bakan Kaya'nın ülkeye girişini önlemek için Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesinin ötesine geçen fiziki önlemler uygulaması ilişkilerde çok ciddi bir bunalıma yol açtı. Hollanda'nın Ankaradaki Büyükelçisi istenmeyen kişi ilan edilerek geri gönderildi. Karşılıklı ziyaretler tamamen durduruldu.
Ankara'daki görüşmelerde Ukrayna savaşının yanı sıra ikili ilişkilerin yeniden canlandırılmasının da ağırlıklı olarak ele alındığı anlaşılıyor. Hollanda her ne kadar komşumuz olmasa da, "sorunsuz çembere" dahil edilmesi özellikle ekonomik açıdan çok önemli. 27 milyar doları bulan yatırımları ile Türkiye'de yabancı yatırımcılar arasında ilk sırada. Halen 3000 hollandalı şirket Türkiye'de faaliyet gösteriyor. İkili ticaret hacmi geçen yıl 10 milyar hedefini aşarak 11 milyar dolara ulaşmış.Hollanda tarafının da ilişkilerin düzeltilmesi için istekli olduğu görülüyor. Rutte, Ankara'da Türkiye'nin kilit ülke olduğu, NATO'nun güney kanadında önemli rol oynadığı, Montrö uygulamasını takdirle izledikleri gibi gurur okşayıcı ifadeler kullandı. Uzun bir aradan sonra İlk kez bir AB ülkesi lideriyle yapılan ortak basın toplantısında insan haklarıyla ilgili bir sorunun gündeme gelmemesi manidar. Hem de Osman Kavala'nın tutukluluk kararının uzatılmasından sadece iki gün sonra. Oysa insan hakları konuları Hollanda'nın dış politika öncelikleri arasında önemli bir yer tutar. Kısa bir süre önce Ankara'da yaşanan 10 büyükelçi krizinde Hollanda başı çeken ülkeler arasındaydı.
Rutte'nin Beştepe'deki ihtişama şaşkın gözlerle baktığını görünce kendisiyle ilgili bir anımı hatırladım. İlişkilerin 400. yılı vesilesiyle 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Hollanda'ya yaptığı ziyaretin resmi heyetinde ben de vardım. Ziyaretin birinci günü heyet üyelerini kraliçeyle tanıştırmak üzere sınırlı katılımlı bir resepsiyon düzenlendi. Bu tür resepsiyonların en sıkıcı tarafı hayatınızda ilk kez rastladığınız ve bir daha da karşılaşmayacağınız insanlarla sohbet etmek zorunda kalmaktır. Sarayın küçük bir odasında tek başıma sağa sola bakarken Hollandalı birinin yanıma yaklaşarak "kısa konuşma" (small talk) tabir edilen "Nerede çalışıyorsunuz? Buraya ilk gelişiniz mi? Beğendiniz mi?" türünden sorularına cevap verdikten sonra, "Siz de dışişlerinden misiniz?" dedim. Adam mütevazi bir ifadeyle, "Hayır, ben başbakanım" dediğinde çok mahcup olmuştum. Rutte'yi bir başka Hollanda ziyaretimde bisikletle makamına giderken de görmüştüm.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB liderleriyle yaptığı görüşmelerde Türkiye'nin üyeliğini gündeme getirmeye devam ediyor. Rutte'ye de fasılların açılması, gümrük birliğinin güncellenmesi gerektiğini hatırlatmış. Ukrayna savaşının devam ettiği, iki gün sonra Avrupa'da nasıl bir güvenlik mimarisiyle karşılaşılacağının bilinmediği bir belirsizlik ortamında "stratejik pusula" belgesini kabul eden öngörüsüz bir AB'ye girmek için bu kadar uğraş vermeye değer mi? Ona da siz karar verin.