Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un geçen hafta, "Türkiye'nin önümüzdeki yıl Fransa'da yapılacak seçimlere müdahale etmesinden kaygı duyuyorum" sözleri ve bu çerçevede Türk dernekleriyle Diyaneti hedef alması, Ankara'da hükümet çevrelerince tepkiyle karşılandı. Bu sözler ister istemez insanın aklına Türkiye'nin böyle bir müdahalede bulunması mümkün olabilir mi? sorusunu getiriyor. Rusya'nın Donald Trump'ın kazandığı dört yıl önceki Amerikan seçimlerine müdahale ettiği iddiaları hâlâ tartışılıyor. Bu iddiaların temelinde de Trump'ın 2016 seçimlerindeki rakibi Hillary Clinton aleyhinde sosyal medyada yürütülen itibarsızlaştırma kampanyası ve siber saldırılar yatıyor. Kendisi bir medya patronu olmasa da, Fox TV gibi etkili medya organlarının desteğine sahip olan ve sosyal medya becerisi ile tanınan Trump'ın bu tür faaliyetleri yürütmek için Rusya'nın müdahalesine ihtiyacı var mıydı? O da ayrı bir soru.
Aslına bakılacak olursa devletlerin başka ülkelerdeki seçimleri etkilemeleri, uluslararası alanda çok rastlanılmayan korkulacak bir durum da değil. İsrail'in ve Yunanistan'ın ABD seçimlerini, Ermenistan'ın da Fransa'daki seçimleri, diasporaları aracılığıyla etkilemediklerini kimse iddia edemez. Sözü geçen ülkelerde, seçimlere katılan adaylar Yahudi, Ermeni ve Rum lobilerine hoş görünebilmek için kampanyaları boyunca sonradan yerine getirmekte güçlük çektikleri vaatler bile verirler. Türkiye'nin hangi ülkede dişe dokunur bir Türk lobisine sahip olduğunu bilen varsa beri gelsin. Bu nedenle Türkiye'nin ne Fransa'da ne de başka bir ülkede, diasporası aracılığıyla seçimleri etkileyebilecek gücü bulunduğu sanılmasın. Nüfusunun yüzde 40'ı yabancılardan oluştuğu söylenen Viyana'da, 2015 yılındaki eyalet seçimlerine, "Viyana için Birlikte" adı altında bağımsız bir liste ile katılan Türkler, oyların sadece yüzde 1'ni alarak yüzde 5'lik barajı geçememişti. Bu sonuçlar bir Türk siyasi hareketinin bile Türk oylarını bir araya getiremediğini göstermektedir.
Türkiye'den Avrupa'ya göç hareketleri 1960'lı yıllarda, sırasıyla Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda ve Fransa ile imzalanan iş gücü anlaşmalarıyla başladı. Göçmen işçi statüsünde gittikleri ülkelerin kalkınmalarına önemli katkılar sağlayan Türklerin sayısı, Dışişleri Bakanlığının resmi sayılarına göre bugün 152 ülkede toplamda 6.5 milyona ulaşmıştır. Göçmen işçilerin geri dönmesi beklenmiyor. Günümüzde dördüncü nesilden bahsettiğimiz için bunlara artık göçmen demek de doğru değil. Zaman içerisinde Türkiye'de yaşanan etnik ve dini temeldeki bölünme ve gruplaşmalar aynen yurtdışındaki Türkler arasında da görülmeye başlandı. Herhalde Türkleri en güçlü hasletleri, birlikte hareket edebilme veya örgütlenme yeteneği olmasa gerek. Viyana'da büyükelçi olarak görev yaparken Avusturya'da yaşayan Türklerin çoğunluğunu oluşturan Yozgatlıların bile üç ayrı hemşehri derneği bulunduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
2010 yılında yurt dışında yaşayan Türkler ile ilgili sorunları ele almak amacıyla kurulan "Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı"nın yurt dışında yaşayan Türkleri birleştirerek etkili bir diaspora yaratmak konusunda nasıl bir politika izlediğini anlamak mümkün değil. Uluslararası hukuk bakımından "vatandaş", "yabancı", "azınlık", "soydaş", "göçmen" farklı farklı kavramlardır. Yaşadıkları ülkelerdeki hak ve yükümlülükleri aynı değildir. Bunların hepsini bir başkanlık altında topluca değerlendirmek pek akılcı bir yol olarak görünmüyor. "Akraba topluluğu" da herhalde Türkiye'nin uluslararası hukuka kazandırdığı bir yenilik olsa gerek.
Yüksek Seçim Kurulu'nun bir düzenlemesiyle 2012 yılında yurt dışında yaşayan Türklere, bulundukları yerlerde oy kullanma hakkı tanınması anayasal bir yükümlülük olmakla birlikte, bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu uygulamayla, Türkler arasındaki bölünmeler daha da derinleşti. Türkiye'deki siyasi partilerin, topraklarında propoganda çalışmalarına izin vermeyen Almanya ve Hollanda'da yapılan zorlamalar, büyükelçilerin geri çekilmesine varacak kadar bu ülkelerle ikili ilişkilerimizin bozulmasına neden oldu. Çifte vatandaşlığı kabul etmeyen Almanya ve Avusturya'da oy kullanan vatandaşlarımız seçimler sonrasında sıkıntılar yaşadı. Seçmen kütüklerini ele geçiren Avusturya makamları, Avusturya vatandaşı olmalarına rağmen seçimlerde oy kullandıklarını tespit ettikleri 18 bin 500 kişinin, Türk vatandaşlığına sahip olmadıklarını belgeleyemedikleri hallerde, Avusturya vatandaşlığından çıkarılacaklarını açıkladı. Sandık kurulan ülkelerde, Türkiye'den gelen siyasi liderlerin iştirakleriyle düzenlenen toplantılara katılıp katılmamak, tarafsız olması gereken devletin temsilcileri büyükelçileri de zor tercihler yapmaya mecbur ediyor.
Yurt dışında yaşayan Türkler, bulundukları ülkelerle Türkiye arasında yakınlaştırıcı köprü vazifesi görmesi gerekirken, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle tam tersi bir işlev kazanmaya başladı. Unutmamak gerekir ki iki devlet arasındaki ilişkiler ne kadar iyi olursa, vatandaşlarımız yaşadıkları ülkelerde o kadar rahat ederler. Ev sahibi ülkenin işbirliği sağlanmadan yurt dışı türklerin sorunlarının Türkiye'den alınacak tek taraflı kararlarla çözümlenmesi mümkün değildir. Bu çerçevede diaspora politikasının gözden geçirilerek siyasi hesaplardan uzak, hiçbir kesimi dışlamayan, ayırıştırıcı değil,birleştirici, çatışmacı değil uzlaşıcı, yeni yaklaşımlar belirlenmesi gerek ulusal çıkarlar, gerek yurt dışı türklerin esenliği için yararlı olacaktır. Ermeni meselesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin desteklenmesi, yabancı düşmanlığıyla mücadele gibi ulusal asgari müştereklerde bile bir araya gelemeyen bir diasporayla isteseniz de yabancı ülkelerdeki seçimleri etkileyemezseniz.