Bugün Mustafa İsmet'in, aramızdan ayrılışının 48. yıldönümü. Mustafa İsmet, soyadı kanunu çıkmadan önce İsmet İnönü'nün nüfusta kayıtlı olduğu adı. Kurtuluş Savaşı'nın Garp Cephesi Komutanı, Lozan Barış Antlaşması'nda Türkiye'nin Baş Müzakerecisi ve Dışişleri Bakanı, Cumhuriyetin ilk Başbakanı, ikinci Cumhurbaşkanı, Tek Parti döneminin milli şefi, demokratik hayatın ilk ana muhalefet lideri İsmet İnönü, ister sevin, ister sevmeyin Cumhuriyetin ilk 50 yılına damgasını vurmuş çok önemli bir liderdir.
Mustafa İsmet evvel emirde bir Osmanlı subayıydı. 1903 yılında mülazimüsani (teğmen) olarak girdiği Osmanlı ordusunda İnönü savaşlarında kazandığı zaferlerin ardından Mirlivalığa (tug/tüm general) terfi etti. Paşalık Mustafa İsmet'e çok yakışmıştı. Üniformasını çıkardıktan sonra da, halk nezdinde İsmet Paşa olarak anılmaya devam etti. Hatta siyasi hayatta "paşacı olmak" parti kimliğinin de önüne geçti. İnönü'ye dil uzatan yeni Osmanlıcıların, Mustafa İsmet'in yıllarca orduya hizmet etmiş bir Osmanlı subayı olduğunu unutmamaları gerekir.
Hayatının 20 yılını savaş meydanlarında geçiren İsmet İnönü, askeri zekasının yanı sıra siyasi alanda da büyük bir dehaya sahipti. Çocukluğumuzda İsmet Paşa'nın dehasını tanımlamak için "Kafasında 40 tilki dolaşır, kırkının da kuyrukları birbirlerine değmez" yakıştırması yapıldığını çok sık duyardık. Bir kesim tarafından kabul edilmese de, Lozan'da İsmet İnönü, çok çetin geçen müzakerelerde diplomatik zekasını ispat etti. Ama asıl siyasi dehasını ise Türkiye'yi İkinci Dünya Harbi'nin dışında tutmayı başararak gösterdi. Savaşın başlamasıyla muharip tarafların başlarını çeken İngiltere ve Almanya, Türkiye'yi kendi yanlarında savaşa çekebilmek için her yola başvurdular. Churchill'in Adana ve Kahire girişimleri yakın tarihin hafızalarında hâlâ canlılığını korumaktadır. Savaşın yıkımını bizzat yaşayarak gören İsmet İnönü, ustaca manevralarla tilkilerin kuyruklarını birbirlerine dokundurmadan, 55 milyon insanın hayatını kaybettiği bu felaketten ülkeyi dışarıda tutmayı başardı. İki milyon askerin silah altında tutulmak zorunda kalındığı, tüm dünyada açlık ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir dönemde, tabiatıyla Türkiye'de de sıkıntılar yaşandı. İsmet İnönü'nün bir yurt gezisinde kendisine "Açız, ekmek istiyoruz" diye bağıran bir çocuğa cevaben sarfettiği, "Ben seni belki ekmeksiz bıraktım, ama babanı sana bağışladım" sözleri olan biteni gayet güzel özetliyor.
Şimdi de tek bir çivi çakılmadığı söylenen bu zor yıllarda kalkınma yolunda yapılanlara bir göz atalım. Ergani Bakır işletmeleri, Sivas demiryolları makineleri fabrikası, Gebere ve Seyhan barajları, Dalaman ve Hatay devlet üretme çiftlikleri, İzmit Selüloz ve kağıt fabrikaları, Sivas Çimento Fabrikası, Ereğli kömür işletmesi, Zonguldak-Kozlu, Diyarbakır-Batman demiryolu hatları,Türkiye Zirai donatım kurumu, İskenderun Limanı, Etimesgut uçak fabrikası, 1939-45 yılları arasında zor koşullarda ekonomiye kazandırılan işletmelerden sadece bazıları.
İsmet İnönü'nün renkli bir özel yaşamı vardı. Her zaman öğrenmeye, yeniliğe açık oldu. İleri yaşlarda keman çalmayı öğrendi. İngilizcesini geliştirmek için özel dersler aldı. Yıllık çivilemelerini hiç aksatmadı. Huzurlu bir aile hayatı sürdüren İnönü evlilikte mutluluğun sırrını kendi ağzından aşağıdaki sözlerilyle açıklıyor.
"Aile içerisinde geçimimiz daima anlaşmalı olmuştur. Biz bunun tılsımını şu usulde bulduk. Bir olaydan sonra hangimiz şikayetçi olup ilk söze başlarsa ötekimiz susar ve hak verirdik. Fırtına ne kadar uzun sürerse sürsün, sütliman olarak biterdi."
Keşke her evli çift bu tılsımı uygulayabilse, özellikle yeni evlilerin kulağına küpe olsa.
İsmet İnönü son yurt dışı gezisini bir sağlık sorunu nedeniyle Paris'e yapar. Dönüş yolunda da 22 Aralık 1971 tarihinde Atina'ya uğrar. O tarihteki Atina Büyükelçisi'ne, kendi adıyla anılan İnönü savaşlarında şehitlerimizin yanı sıra çok sayıda Yunanlının da hayatını kaybettiğini belirterek Syntagma meydanındaki meçhul asker anıtını ziyaret etmek istediğini söyler. Büyükelçi önce şaşırır, ama talimatı yerine getirmek zorundadır. O tarihte Yunanistan cunta yönetimi altındadır. Yunan tarafı da bu talep karşısında hayretler içerisinde kalır. Sonuçta İsmet İnönü bir Yunan general komutasındaki şeref kıtasının eşliğinde anıta çelenk koyar, saygı duruşunda bulunur.
İnönü'nün büyüklüğünü gösteren daha güzel bir örnek vermeye gerek var mı?
Paşa'nın ruhu şad olsun, nurlar içinde uyusun.
Bugün bir yandan İnönü'yü anarken, aynı zamanda Gaziantep'in kurtuluşunun 100. yıl dönümünü kutluyoruz. Antep savunması, Antep halkının tüm imkansızlıklara ve yokluklara rağmen Fransızlara karşı verdiği eşine az rastlanır şanlı bir mücadelenin adıdır. Antep savunması Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ben Gazianteplileri nasıl alınlarından öpmem ki! Onlar sadece Gaziantep'i değil, Türkiye'yi de kurtardılar" sözlerinde anlamını bulan bir kahramanlık destanıdır.
Gaziantep'in kurtuluşunun 100. yılı, Gazi şehrin gazi evlatlarına kutlu olsun.