Birleşmiş Milletler 76. dönem Genel Kurul’u 14 Eylül’de New York’ta başladı. Genel Kurul’un olağan çalışmaları üç ay süreyle devam edecek. 27 Eylül’de sona erecek devlet ve hükûmet başkanlarının katıldığı üst düzeyli toplantılarda Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan temsil etti. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmeden önce, BM Genel Kurul toplantılarına Türkiye adına kimin katılacağı, başbakanlar ile cumhurbaşkanları arasında aynı partiden de olsalar, her defasında büyük bir çekişme konusu olurdu. Neyse ki artık böyle bir derdimiz yok.
İki yıllık bir aradan sonra, bu sene Genel Kurul toplantıları yeniden fiziki katılımla yapılıyor. Bu yılki teması da yeni Başkan Maldiv’li Abdulla Shahid tarafından,” Covid -19 salgının atlatılması, sürdürülebilirliğin yeniden inşası, gezegenin ihtiyaçlarına yanıt verilmesi, insan haklarına saygı ve BM’nin yeniden canlandırılması için dayanıklılığın umut yoluyla tesisi” olarak belirlenmiş. Öyle bir tema seçilmiş ki, yılbaşı ağacı süslemesi gibi içerisinde yok yok. Konuşmacılar için tam anlamıyla atış serbest.
Geçtiğimiz Ağustos ayı ortalarında ABD Daimi Temsilciliği’nce New York’ta dağıtılan bir mektupla, pandemi nedeniyle liderlerin Genel Kurula gelmemeleri, konuşmalarını video yoluyla iletmeleri, toplantıların mümkün mertebe az kişiyle yapılması telkin edilmişti. Buna rağmen aralarında, İngiltere, Hindistan, Avustralya, Çin, İsrail ve Türkiye’nin de bulunduğu 100’e yakın devlet/hükûmet başkanı Genel Kurul için geçen hafta New York’da buluştular. Anlaşılan artık kimse Covid-19’u takmaz olmuş. Bizim heyet ne kadar küçülebildi, bilmiyorum. Ama eminim, önden giden güvenlikçiler ve protokol görevlileriyle birlikte, en az üç uçağı doldurmuşlardır. Programda da herhangi bir azaltmaya gidildiği göze çarpmıyor.
Bu kadar kalabalık heyetlerle Genel Kurul’a gidilmesinin nedenlerini hiçbir zaman anlamamışımdır. 11 Eylül’den bu yana, Genel Kurul Salonu'na giriş, bir artı altı kişiyle sınırlandı. İkili görüşmelere de, baş başa yapılmadığı takdirde, yine ancak bir o kadar kişi katılabiliyor. New York’taki diplomatlarımızın hepsinin Genel Kurul boyunca, heyete takviye olarak seferber edildiği göz önüne alındığında, Ankara’dan götürülecek 25-30 kişilik bir heyet, bu iş için yeter de artar bile. Geri kalan heyet üyelerine kart çıkarmak mümkün olmadığından, hatıra fotoğrafı çektirmek isteseler, BM’nin bahçesine adım atamazlar. Ancak ünlü Manhattan Adası’nın sokaklarında köşe kapmaca oynarlar, ellerindeki sipariş listeleriyle Amerikan ekonomisine katkıda bulunurlar.
Sanmayınız ki, BM Genel Kurul toplantılarında dünyanın ulvi meselelerine çözüm aranır. BM Genel Sekreteri, Genel Kurul Başkanı ve ev sahibi olmanın imtiyazıyla daima ilk konuşmayı yapan ABD başkanından sonra, salon neredeyse tamamen boşalır. Sadece kıdemsiz diplomatlar kalır. Konuşmacılar, genellikle boş sıralara hitap eder. Bundan sonra liderlerin şovu başlar. En büyük şovu da yine ABD başkanı yapar. Amerikan başkanının konvoyu trafiğe çıktığında sirenler çalar, hayat dondurulur(freeze). ”Freeze” başladığında, olduğunuz yerde çakılı kalıp durmazsanız ,başınız belaya girer.
Genel Kurul’dan önce yetki belgeleriyle ilgili merak edilen iki konu vardı. Yıl içinde askeri darbeyle iktidar değişikliği yaşanan Myanmar ile Taliban’ın yönetime geldiği Afganistan’ı kimin temsil edeceği. Anlaşılan Çin ile ABD arasında yürütülen geri kanal diplomasisiyle varılan mutabakatla, Myanmar’ı iktidardaki cuntanın değil, seçimle gelen eski hükûmetin temsilcisi, uslu durmak kaydıyla şimdilik temsil etmeye devam edecek. Asıl kriz, Taliban’ın Dışişleri Bakanı’nın hafta içerisinde ‘Genel Sekreter’e gönderdiği mektupla, sözcülerinden Süheyl Şahin’i delegasyon başkanı olarak bildirmesiyle patlak verdi. Şimdi top yetki belgelerini incelemekle görevli dokuz üyeli komitede. Komitenin en azından üst düzeyli toplantılar sona erene kadar bu meseleye el atması beklenmiyor. Taliban yönetimi çok taraflı diplomasideki ilk ciddi sınavını orada verecek.
Genel Kurul’un çalışmalarına başladığı birinci gün olan 14 Eylül’de, son bir yıldır başkanlık görevini yürüten meslektaşımız Büyükelçi Volkan Bozkır, koltuğunu yeni başkan Maldivler Dışişleri Bakanı Abdulla Shahid’e devretti. Genel Kurul başkanları Birleşmiş Milletler’deki coğrafi gruplar arasında rotasyonla belirlenir. Seçim yapılması usulden değildir. Volkan Bozkır da, bu yıl Haziran ayında oybirliğiyle, üyesi olduğumuz “Batı Avrupa Ve Diğerleri Grubu”nun ortak adayı olarak ortaya çıktı. Ama şer cephesinden GKRY ve Yunanistan, diplomatik teamüle uymayan bir şekilde, Genel Kurul’da oylama istediler. Bozkır tek aday olarak katıldığı oylamayı kazanarak başkanlık görevini üstlendi. Pandemi nedeniyle geçen yılkı toplantıların çoğunun çevrim içi düzenlenmesi hem Bozkır, hem Türkiye açısından şansızlık oldu. Korkarım böyle bir tanıtım fırsatı için, bir 75 yıl daha beklememiz gerekecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Biden görüşmesinin gerçekleşmemesine fazla bir anlam yüklememek lazım. Zaten ABD başkanları, Genel Kurul sırasında her zaman en fazla 3-4 devlet başkanı ile ikili görüşme yapar. Bu ülkelerden biri de İngiltere olur. Bu uygulama bu yıl da değişmedi. Haksız da değiller. 193 ülkeden New York’a gelen liderlerin hemen hepsinin en büyük ideali, ABD başkanı ile el sıkışmak ve aynı fotoğraf karesinde görünebilmektir. Kabahat “Erdoğan Biden ile görüşecek”, ”Türkevi Erdoğan ve Biden tarafından birlikte açılacak” diye masa başında haber yapanlarda.
Bu yılki Genel kurulun hatıralarda kalacak en önemli özelliği, New York’un en prestijli bir mevkiinde, eskisi yıkılarak yerine inşa edilen görkemli yeni Türkevi binasının hizmete açılması oldu. ‘Emeği geçen herkese teşekkür ederken, 1977 yılında eski binayı büyük bir öngörüyle Türkiye’ye kazandıran, meslekteki ilk bakanım İhsan Sabri Çağlayangil’i rahmetle anmadan geçmemek gerek. Ülkenin ekonomik darboğazdan geçmekte olduğu bir dönemde 3 milyon dolara satın alınan binanın değeri, yenilenmiş haliyle bugün milyar dolarla ifade ediliyor. Bence yurt dışındaki en güzel büyükelçiliğimiz olan Viyana’daki saray yavrusu binamız da, Osmanlı’nın hasta adam sayıldığı, 1916 yılında, tam da Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında, Sultan Reşat tarafından satın alınmış. Bunlar devletin itibarından tasarruf edilmemesinin güzel örnekleri. Umarım yedi düvelin gıpta ile baktığı yeni Türkevi siyasi hesaplar gözetilmeden doğru kullanılır.