Geçen haftanın en fazla konuşulan konulardan birisi Göztepe-Altay arasında oynanan İzmir derbisi oldu. Olaylı maçtan kısa bir süre sonra, Altay’lı bir taraftar tarafından Göztepe seyircisinin oturduğu tribüne doğru fırlatılan işaret fişeğinin stada bir cankurtaran içerisinde sokulduğu anlaşıldı. Hepimizi şaşkına çeviren bu haberi okuyunca, yaklaşık 12 yıl önce Atina’daki büyükelçilik dönemimde Yunanistan’da oynanan PAOK-Fenerbahçe maçı aklıma geldi.
Tarih 19 Ağustos 2010. Yer Selanik'teki PAOK kulübüne ait Touba stadyumu. PAOK, Yunancada “Athlitkos Omilos Konstantınoupoliton”un baş harflerinin kısaltması. Türkçede “İstanbulluların Pan-Selanik Spor Kulübü” anlamına geliyor. Yine İstanbul’dan göç edenlerin kurduğu Atina’daki AEK futbol takımının Selanik versiyonu. Kökeni 1895 yılında İstanbul’da kurulan Ermis’e (bugünkü adıyla Beyoğluspor) kadar uzanıyor.1926 yılında Selanik’e taşınan PAOK, ateşli taraftarlarıyla tanınıyor.
2010 yazında UEFA Kupası'nda Fenerbahçe ile PAOK’un eşleştiğini ve ilk maçın Selanik’te oynanacağını duyunca ilk iş olarak o tarihte Fenerbahçe’nin as başkanlığını yapan Murat Özaydınlı’yı telefonla arayarak PAOK hakkında derleyebildiğim güncel bilgileri ilettim. Konuşmamızın sonunda PAOK taraftarlarının sık sık taşkınlık yapabildiğini hatırlatarak mümkünse seyirci getirmemelerini telkin ettim.
Maç günü müsabakayı izlemek üzere, Selanik’e gittiğimde Yunan makamlarının olağanüstü güvenlik tedbirleri almış olduklarına şahit oldum. Stadyuma giden tüm yollarda neredeyse her 50 metrede bir polis veya asker görevlendirilmişti. Stadın çevresi de güvenlik görevlilerince kordon altına alınmıştı. Adeta kuş uçurtulmuyordu. Fenerbahçe, telkinimi de dikkate alarak seyirci getirmek için kulüp olarak resmi bir organizasyon yapmamıştı. Ancak stada girdiğimde 200-250 kişilik bir taraftar grubunun misafir takım seyircilerine ayrılan tribünde yerlerini almış olduklarını gördüm. Selanik sınırdan karayoluyla 5-6 saatlik bir mesafede olduğundan, anlaşılan kendi imkanlarıyla maça gelenler olmuş.
İkinci yarının başlamasından bir süre sonra Fenerbahçe taraftarlarının olduğu bölümde meşaleler yanmaya başladı. Stadın o bölümü bir anda alevler içerisinde kaldı. Allah’tan işaret fişeği filan getirilmemiş. Polisin müdahalesine gerek kalmadan bir süre sonra meşaleler söndü, ortalık sakinleşti. Bu kadar yoğun güvenlik tedbirlerine rağmen meşalelerin stada nasıl sokulduğu kafama takıldı. Sonradan öğrendim ki, bizim Türk taraftarlar sınırdan çıkmadan Edirne’de bir fırında içlerine meşaleleri yerleştirdikleri özel ekmekler yaptırmışlar. Yunan polisine de oruç tuttuklarını, maç saatinde ekmekle iftar açacaklarını beyan etmişler. Yunan polisinin de ekmekleri yarıp içlerine bakmak akıllarına gelmemiş.
Olaylı derbide Göztepe taraftarlarından birinin sahaya atlayarak eline geçirdiği korner direği ile Altay kalecisine arkadan saldırmasına ilişkin görüntüleri dehşetle izledik. Kendini bilmez bir seyircinin sahaya girmesine ilk kez şahit olmuyoruz. Bu yıl sezon başında Ankaragücü-Beşiktaş maçında Ankaragücülü bir taraftarın Beşiktaşlı futbolculara uçan tekme ile nasıl saldırdığı hala hafızalarımızda. 2017 yılında da Kasımpaşa-Beşiktaş maçında Kasımpaşalı bir taraftar sahaya girerek Beşiktaşlı Fernandes’e tekme atmış. Saldırgan Polise verdiği ifadede Fernandes’i çok sevdiğini, kendisine sarılmak için sahaya girdiğini söyleyince beraat etmiş.
Altay kalecisinin kafasına korner direğini geçiren Göztepeli seyircinin davası devam ediyor. Ankaragücülü taraftara ne ceza verildi? bilemiyorum. Türkiye’deki cezasızlık kültürü devam ettiği sürece korkarım bu tür olaylara daha çok rastlayabiliriz.
Bisiklet sporu Türkiye’de pek izlenmez. Uluslararası alanda en büyük bisiklet etkinliği her yıl temmuz ayında düzenlenen Fransa Bisiklet Turu'dur. Bu yılki turu Danimarkalı Jonas Vinegard kazandı. İkinciliği ise Sloven Tadej Pogacar aldı. Son etabın bitmesine 29 kilometre kala Tadej Pogacar yolun kenarındaki çakıl taşlı bölümde kayarak düşüyor. Şimdi sıkı durun. Podacar’ın düştüğünü fark eden bir numaralı rakibi Vinegard bisikletini kenara çekerek Podacar’ın yerden kalkıp bisikletiyle yanına gelmesini bekliyor. İki bisikletçi bir süre el ele pedal bastıktan sonra ayrılıp yarışa devam ediyorlar.
Spor barıştır, spor dostluktur, spor kardeşliktir. Daha güzel bir örneği var mı?
Hasan Göğüş kimdir?Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor. |