İngilizcede "talking turkey" diye bir deyim olduğunu, ilk kez Hindistan'da yayınlanan " Indian Express" gazetesinde rastladığımda öğrenmiştim. Hatta bu başlığı ilk gördüğümde "Yine Türkiye'ye sataşan bir yazı mı ?" diye kendi kendime sorduğumu hatırlıyorum. Meğer buradaki "turkey"nin bizim memleketle de, hindiyle de bir alakası yokmuş. Anılan gazetenin genel yayın yönetmeni Nihal Singh, kaleme aldığı makalelerini "Talking Turkey" başlığı altındaki köşesinde yayınlarmış. "Talking turkey"nin Oxford sözlüğündeki karşılığı da," evirip çevirmeden, dobra dobra söylemek."
Yılbaşından bu yana ,Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm memurları, yurt dışı ile yaptıkları yabancı dildeki resmi yazışmalarda,"Turkey" yerine, "Türkiye" ibaresini kullanmaya başladılar. Bu uygulama, 4 Aralık 2021 tarihli resmi gazetede yayınlanan, 2021/24 sayılı bir genelgeye dayanıyor. Genelgede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, kadim Türk milletine yakışır nitelikli çalışmalar gerçekleştirerek milletimizin kültür ve değerlerini muhafaza etmeyi ve yüceltmeyi temel görevlerinden biri olarak kabul ettiği ifadeyle, bu kapsamda bundan böyle her türlü faaliyet ve yazışmalarda "Turkey, Turkei, Turquie" yerine, Türkiye ibaresinin kullanılması rica ediliyor. Resmi yazışmalarda rica etmek, üst makamlar tarafından emretmek anlamında kullanılır. Bu uzun ve şatafatlı kelimelerle süslü cümlenin özü devletin adının yabancı dillerde sessiz sedasız Türkiye olarak değiştirildiğidir. Türk vatandaşlarının çok büyük bir bölümünün bilmediği yabancı dillerde, tek bir kelime Türkçe kullanılmasıyla milletimizin kültür ve değerlerinin yüceltilmesi arasında nasıl bir illiyet bağı var, onu da anlamış değilim.
Bir devletin kendi adını kendisinin belirlemesi en tabii hakkı. Çok eskilere gitmeye gerek yok. Yakın geçmişte adını değiştiren bir sürü ülke var. Burma'nın Myanmar, Seylan'ın Sri Lanka, Siam'ın Tayland olması bunlardan sadece birkaçı. Son olarak zavallı Makedonya ismini Yunanistan'ın baskısıyla Kuzey Makedonya yapmak zorunda kaldı. Çek Cumhuriyeti, söylemesi daha kolay olsun diye ismini Çekya yapmış. Swaziland Kralı ise her defasında İsviçre (Switzerland) ile karıştırılmaktan bıkıp usandığı için ülkesinin adını Eswatini'ye çevirmiş. Herkesin kendine göre iyi kötü bir gerekçesi var.
Bizimki gibi sadece yabancı dillerdeki isminin değiştirilmesini talep eden ülke pek yok gibi. 100 yıl sonra "turkey" sözcüğünün hindi anlamına geldiğinin farkına varıp rahatsızlık mı duyduk? Yoksa yerli ve milli olmak sevdamız mı ağır bastı? O da belli değil. Günün birinde Hintliler, "Türkiye'de bize hindiler ülkesi anlamına gelen Hindistan deniyormuş, bizim Hintçedeki adımız 'Bharat'dır, o kullanılsın" derlerse ne yapacağız? Mısırlıların da bizim adımızın doğrusu "Mısr"dır. Mısır ile karıştırılmasın demeye hakları yok mu?
Öte yandan İlber Ortaylı hocamıza göre, Türkiye sözcüğü de zaten yerli ve milli değil. Türklerin yaşadığı yerler anlamında ilk kez İtalyanlar tarafından kullanılmış. Bazı dil bilimciler ise "iya ve iye" eklerinin Arapçadan dilimize girdiğini savunuyorlar. Bizden bir iki kuşak yaşlı büyüklerimizin Türkiye yerine Turkiya demeleri Arapçanın etkisinden olmalı.
Batıda kullanılan Latin alfabesinde," ü" harfinin mevcut olmaması ayrı bir sorun. Yabancılar için Türkiye'yi doğru yazıp, doğru telaffuz etmek hiç kolay olmayacak. Hindiden kurtulalım derken abuk sabuk bir sürü yazım hatalarıyla karşılaşılması ihtimali hayli yüksek. Şimdiden Turkiyeah, Turkia diye yazanlar var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Haziran'da TÜRKSAT 5B uydusunun hizmete alınması töreninde yaptığı konuşmasında, "artık Turkey yok, Türkiye var" dedikten sonra bir adım daha ileri giderek, bundan sonra uçaklarımızın gövdelerine "Turkish Airlines" yerine," Türkiye Hava Yolları" yazdırılacağını söyledi. Umarım bu sözler niyet beyanı olarak kalır da uygulamaya konulmaz. "Turkish Airlines" Türkiye'nin uluslararası alanda adını duyurabilmiş tek markasıdır. Bu markanın yaratılması için bugüne kadar tonla reklam yapıldı. Tüm Dünya'da ses getiren reklam filmlerinde oynamaları için Kobe Bryant'a, Messi'ye, Morgan Freeman'a herhalde milyon dolarlar ödenmiş olmalı. Son yıllarda Avrupa Basketbol Ligi Turkish Airlines adı altında oynanıyor. Bunlar yabana atılacak kazanımlar değil .Bunca emekle ortaya çıkan "Turkish Airlines" markasının bir isim değişikliği uğruna heba edilmesi büyük bir hata olur.
"Turkish Airlines" yerine, Türkiye Hava yolları yazılabilmesi için muhtemelen uçakların gövdelerinin komple yeniden boyanması gerekecek. 2019 yılında Amerikan "United" şirketi kurumsal görünümünde yaptığı bir değişiklik için 1000 uçağını yeniden boyatmak zorunda kalmış. Bir uçağın boyanması yaklaşık iki hafta sürüyor. Maliyeti de uçağın boyutlarına göre değişmekle birlikte ortalama 200 bin dolar civarında. THY'nin filosunda kaç uçak var tam bilmiyorum. Kargo uçaklarıyla birlikte 400'den az olmamalı. Değişikliğin son yıllarda pek de karlı işletilemeyen Türk Hava Yolları'na getireceği mali yükü varın siz hesap edin.
Bu arada ne yapacağını şaşıran bazı diplomatların Dışişleri Bakanlığı'nın adını bile İngilizcede "Türkiye Ministry of Foreign Affairs" diye yazmaya başladıklarına üzülerek şahit oluyorum. Ya işgüzarlık yapıyorlar, ya da İngilizce bilmiyorlar. İngilizcede "Turkey" ve" Turkish" birbirlerinin yerine kullanılmaz.
Başa dönüp "talking turkey" konuşmak gerekirse, bu isim değişikliği zorlaması, uluslararası toplantılardaki masalarda değiştirilen isim levhaları ve Türkiye'yi ziyaret eden yabancı devlet ricalinin basın önündeki konuşmalarıyla sınırlı kalacağa benziyor. Bugüne kadar dünya medyasında Türkiye diyene pek rastlamadım. AB'nin son konsey bildirisinde bile yine Turkey kullanılmış.
Öte yandan "Turkey" yerine "Türkiye" denilmesinin, hangi sorunumuzun çözümüne katkısı oldu? Yabancı yatırımcılar Türkiye'yi duyunca aşka gelip yatırımlarını Türkiye'ye mi kaydırdılar? Turistler, "Şu Türkiye neymiş?" diye akın akın gelmeye mi başladılar?
Herhalde bu işe en fazla da Yunanlılar, kendi aralarında "Kırk yıllık Kani, olur mu Yannis?" diye kıs kıs gülüyorlardır. Kendimizi ele güne daha fazla güldürmeyelim.
Hasan Göğüş kimdir?Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor. |