Dışişleri Bakanlığı'nda, 40 yıl görev yaptıktan sonra emekli olan diplomatlar merkezde çalıştıkları dairelere ve atandıkları ülkelere göre belirli konularda uzmanlaşırlar. Ancak, merkez göreviniz ve atandığınız başkentten bağımsız biçimde, her Türk diplomatı iki konunun özünü gayet iyi bilir: Biri Ermeni iddiaları dosyası, diğeri ise Kıbrıs'ı da kapsayan Türk-Yunan sorunlarıdır.
Ermenistan ile ilişkilerimiz denilince, Ankara ile Erivan arasında mevcut ilişkiler yumağı aklınıza gelebilir. Oysa Ermenistan'ın Türkiye ile ilgili hassas konularda egemenliği sınırlıdır. Erivan, bu çok nazik konularda güçlü diasporasının belirlediği çizgilerin dışına kolay kolay çıkamaz. Bu tahditin en başında, bizim "1915 olayları" dediğimiz, onların soykırım olarak adlandırdığı, 1. Dünya Savaşı koşullarında, askeri zorunluluklardan ötürü, Osmanlı Yönetiminin, sevk ve iskâna (tehcir) tabi tuttuğu 920 bin civarındaki ermeninin karşılaştığı çok acı olayların, yönetimi ve uluslararası topluma takdimi gelir.
Ermeni diasporası için soykırım iddiaları tabudur, adeta her mülahazanın üzerindedir. Bu iddialar, ABD ve Fransa'da yaşayan Ermeni toplumlarının varlık nedenidir, onların yapıştırıcısı, çimentosu ve demiri olmuştur. İddialar sayesinde, kültürlerini, benliklerini korumuşlar, birbirlerine kenetlenmişler, eriyip gitmekten kurtulmuşlar ve göç ettikleri ülkelerde ciddi bir siyasi güç haline dönüşmüşlerdir. İşte bu sosyolojiden dolayı, ABD Başkanı Biden'ın, soykırım terimini içeren 24 Nisan konuşması, bu ülkede ve Fransa'da yaşayan Ermeni teşkilatlanması açısından zafer niteliği taşır. Yıllarca, yılmadan verilen ve bir kısmı kan ve terör ile lekelenen bir uğraşın neticesidir.
Biden'ın 24 Nisan konuşması tabiatıyla anavatanda yaşayan Ermenileri de çok sevindirmiştir. Ancak bu karar son aylarda büyük sıkıntılar yaşayan Ermeni halkının hangi sorunlarını çözecektir? Bu hususta ciddi tereddütlerim mevcut. Biden'ın konuşmasının sıradan Ermeni vatandaşının sorunlarını daha da arttıracağı kanaatindeyim. "Soykırım" sözcüğünün kullanılmasıyla, Erivan'ın barış arayışları çabalarının daha da güçleştiğini düşünüyorum. ABD başkanının, yıllar sonra telaffuz ettiği soykırım ifadesini cebinde bulunduracak müstakbel Erivan hükümetinin, Ankara ile ön koşulsuz görüşme talebinde artık daha ısrarcı olması beklenir.
Ermenistan, Azerbaycan yenilgisiyle bir yol ayrımına geldiğini, artık yeni bir sayfa açmanın zorunluluk oluşturduğunu görebiliyor mu acaba? Diaspora öncülüğündeki aşırı milliyetçi ve şoven politikaların, Ermeni halkına sadece keder ve gözyaşı kazandırdığını görme zamanı gelmedi mi?30 yıl süren bağımsızlık döneminde bir komşusunun topraklarını işgal ile savaşa yol açmak, diğer komşusunu her fırsatta soykırımla suçlayarak ve toprak bütünlüğüne saygı göstermekten kaçınarak ilişkileri koparmak, bu çatışmacı politikalar neticesinde, büyük bölgesel kalkınma ve işbirliği projelerinin dışına itilmek; Ermenistan bu durumunu göremiyor mu?İnşallah, seçimler öncesinde derinlemesine ve gerçekçi bir durum değerlendirmesi yaparlar. Aşırı milliyetçi ve yayılmacı politikalar, bu ülkeye demokrasi, refah ve barış getirmemiş, tam tersine ülkeyi kaosa sürükleyip, Rusya'nın otlağı haline dönüştürmüştür. Yanlış siyaset Ermenistan'ı göç veren bir ülke yapmış, nüfus 3,5 milyondan 3 milyonun altına gerilemiştir.
Bölgeye barış ve istikrarın geri dönmesinin ilk adımını Ermenistan'ın komşuları atmalıdır. Yere düşen bu ülkenin elinden tutulması görevi komşulara aittir. Azerbaycan, Ermeni işgalini bileğiyle sona erdirmiş, rahatlamış, yaralarını sarmaya başlamıştır. İki taraf halen Rusya öncülüğünde imzaladıkları barış anlaşmasının uygulamaya konması amacıyla temaslarını sürdürmektedir, yani diyalog kanalları açıktır. Ulaşılan bu aşamada, Bakü'nün, Zürih protokollerine muhalefet etmesinin önündeki maddi engel kalkmıştır. Bölgede hâkim durumda olan çatışma psikolojisini aşmak, barış ortamına geri dönülmesi için adımlar atmak gerekmektedir. Bu maksatla, Ankara, sözkonusu protokolleri tekrar yüce Meclisimizin önüne getirmek ve Ermenistan ile sınırımızı açmak üzere çalışmalara başlamaya hazır olduğunu duyurmalı, Ankara, Bakü ve Tiflis'ten yapılacak ortak bir açıklamayla, Erivan, yeni bölgesel işbirliği faaliyetlerine davet edilmelidir (Uzun süredir masada duran altılı ve 3+3 işbirliği modellerinin Rus-Gürcü tezatlığı nedeniyle uygulanması müşküldür).Biden efendiye ve Ermeni diasporasının önderlerine verilecek en uygun ve en asil cevap, bölgeye barışın geri dönmesi yönündeki ilk adımlar olacaktır.
Soykırım açıklaması karşısında, "Türkiye'deki üsler kapanmalıdır, NATO'dan çıkılmalıdır" türünde pek milliyetçi sesler yükselmeye başladı. 40 yıllık dışişleri tecrübemiz bize şu gerçeği öğretmiştir: Türkiye'nin alacağı hassas ve stratejik bir karar doğru mudur? Türk halkının menfaatlerine uygun mudur? Bunu teyit etmenin basit yollarından biri de, bu karardan sonra, Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar ve Ermeni diasporası kararımıza sevinir mi yoksa üzülür mü?
Bu hususu değerlendirmek gerekir. Üslere ve NATO'ya ilişkin cevap çok basittir: Sadece sevinmezler, sevinçten havalara uçarlar. Bir emekli meslektaşımın televizyon ekranlarından değindiği üzere, Kıbrıs Rum Yönetimi NATO'dan çıkışımızın ertesi günü, NATO'ya giriş müracaatı notasını adresine teslim eder. Hiç şüpheniz olmasın, rekor süre içinde de NATO üyeliğine kabul edilirler.
"Çözüm Türk-Ermeni diyaloğundadır" diyen kadim dostum ve meslektaşım Oğuz Demiralp haklı. 1915 olaylarının araştırılması için Türkiye'nin 2005 yılında yaptığı "Ortak Tarih Komisyonu" kurulması önerisinin, "araştırılacak bir şey yok, bizim gerçeklerimizi kabul edin" denilerek geri çevrildiğini hatırlayalım. Rahmetli büyükelçi Gündüz Aktan'ın dahil olduğu gayri-resmi "Türk-Ermeni Barışma Komisyonu" toplantıları da tıkanmış ve Komisyon 2004 yılında dağılmıştır . Bu koşullar bizi yeni çözüm arayışlarına sevk etmelidir. TC vatandaşı Ermeni kardeşlerimizle birlikte "Ortak Tarih Komisyonu" seçeneğini deneyelim. Müteveffa Hrant Dink misali, Türk-Ermeni kardeşliğine inanan, 1915 olaylarını soykırım olarak gören, ancak diasporanın ve büyük batılı devletlerin çözüme katkı yapacaklarına inanmayan, diasporanın etki altına alamayacağı ve rüşvet vs. öneremeyeceği karakterde, Türkiye Ermenilerinin kanaat önderi kabul ettikleri üyeler ile, Ankara'nın seçeceği Türk tarihçilerden meydana gelecek "yerli ve milli komisyonun" uzlaşmak niyetiyle masaya oturması, gerçekçi bir çözüm seçeneği teşkil edebilir.
Biden'ın soykırım sözcüğünü niye telaffuz ettiğini anlamak için ülkemizin içinde bulunduğu durumu objektif biçimde analiz etmek yeterli olacaktır. 2000'li yılların ilk senelerinde Brüksel'e doğru hızla ilerleyen Ankara, güney ve doğu komşularına barış, demokrasi ve istikrar ihraç ediyor, müslüman dünyaya ilham veriyordu. Bu özelliklerimizi 5-10 yıl içinde yitirince ve bölgenin kilit ülkeleri ile (İsrail, Mısır) düşman haline dönüşünce, ABD'nin yeni başkanı, Ankara'nın verdiği pası iyi değerlendirmiş ve topu filemize rahatça bırakmıştır.