Tam bir sene önce, 2021 Temmuz ayında, Haiti Devlet Başkanı Jovenel Moise, başkent Port-au-Prince'deki evine baskın düzenleyen profesyonel bir cinayet timi tarafından öldürüldü. Suikaste karışanların çoğunluğu yakalandı, aralarında Kolombiyalı emekli askerler de vardı. Suikastın planlaması ve bu amaçla bazı teçhizatın sağlanması Florida'da gerçekleştiği cihetle, ABD yargısı devreye girdi. Halen, bazı zanlılar Miami mahkemesi önünde yargılanıyorlar. ABD'de yaşayan, emekli Haitili senatör Joseph Koel John da, "azmettiren" suçlamasıyla yargılananlar arasında bulunuyor.
Geçtiğimiz kasım ayında İstanbul havaalanında tutuklanan suikast zanlılarından Samir Handal, Haiti'ye iade edilmediği gibi, temmuz ayı başında mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Handal'ın suikast ile bağlantısı pek dolaylı, zaten İnterpol'de tutuklanma talebini iptal etmiş. Netice itibariyle, Jovenel Moise suikastının acı gerçeği şöyle özetlenebilir: ABD topraklarında, bir bölge devletinin başkanı aleyhinde suikast planlanıyor, hazırlıklar tamamlanıyor, plan yürürlüğe konuluyor, hedef şahıs ortadan kaldırılıyor. Oyunun birinci bölümünün ardından, zanlılar Haiti'de ve farklı bölge ülkelerinde yakalanıyorlar, ABD Adalet Bakanlığının talebine binaen süper güce iade ediliyorlar ve Florida mahkemesi önünde hesap veriyorlar. Tabiatıyla, Haiti'de, güvenlik, kamu düzeni, siyasi istikrar ve işleyen demokratik kurumlar mevcut olsaydı, suikast timi adaya adeta turist gibi giremez, bu son derece riskli ve cüretkâr işe kalkışamazdı. Suçu hemen başkasına atmayalım, günahın büyüğü Haiti'ye aittir; bu hususta kuşku yok.
Küba görevimin başlarında, Haiti'ye iki kez gittim, o dönemde de işler yolunda değildi, güvenlik sorunları dikkat çekiyordu, deprem ve kasırgalar üç-beş yılda bir ülke ekonomisini derinden sarsıyordu. Ancak seçimle gelmiş bir hükümet elinden geldiğince sorunları aşmak üzere gayret sarf ediyordu. Uluslararası toplum da, fazla bir sonuç almasa da, güvenlik, sağlık ve insani yardım alanlarında, adadaki mevcudiyet ve faaliyetlerini sürdürüyordu. Haiti'de kritik kırılmanın 2019 yılına uzandığını biliyoruz. Hayat pahalılığı ve akaryakıt darlığının tetiklediği yaygın protestolar nedeniyle, o sene parlamento seçimleri yapılamadı. Yöneticilerin yolsuzluklara karıştığına inanan kitleler sokakları terk etmediler. Muhalefet ile hükümet arasında yaşanan ciddi tartışma ve gerginliklerin ardından, karşılıklı tavizler suretiyle ve uluslararası toplumun baskıları sayesinde, 2021 yılı eylül ayında, parlamento ve başkanlık seçimlerinin bir arada gerçekleştirilmesi kararı alındı. Bu gelişme siyaset zeminini güçlendirirken ülke içinde ve dışında nispi bir iyimserliğe yol açtı. "Nihayet siyasi aktörler arasında mutabakata varıldı, inşallah seçimlerin sonucunda seçilecek yeni hükümet Haiti'yi düştüğü çukurdan çıkaracaktır" denilirken tahayyül ötesi bir olay vuku buldu: Devlet başkanı Jovenel Moise, seçimlere 3 ay kala, evinde öldürüldü ; daha ilginci, koruma ekibinden kimse yaralanmadı ve ölmedi! Vahim suikast, Haiti'de, serbest ve adil seçimler yapılmasının ne denli müşkül olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Maalesef İspanyola adasının batısında, seçimler, kavga ve karmaşa süreci manasına gelmektedir; Haiti seçimleri krizlere hamiledir desek abartmış olmayız.
Haiti, muteveffa cumhurbaşkanının ölümünden önceki yıllarda da, siyasi istikrarsızlık ve vahim asayiş tablosu ile dikkatleri çekiyordu. Yasadışı silah deposuna dönüşmüş, çeteler arası mücadele ürkütücü boyutlara yükselmiş, insanların fidye için kaçırılması vaka-i adiye haline gelmiş bir ülke konumundaydı. 2021 yılında fidye için bin civarında insanın kaçırıldığı kayıtlara geçti. 2022 temmuz itibarıyla durumun fevkalade vahim seviyelere çıktığını izliyoruz. Artık başkent Port-au-Prince'in bazı semtlerinde, çeteler arası savaş nedeniyle, sakinler sokağa çıkamıyor, çocuklar okula gidemiyor, temel ihtiyaçların karşılanması mümkün olmuyor. BM Genel Sekreteri Guterres 16 Temmuz'da yaptığı açıklamada Haiti'de yılın ilk 5 ayında 782 kişinin öldürüldüğünü, 540 kişinin kaçırıldığı açıkladı ( Guterres, 2021 ağustos ayında, Haiti halkına seslenerek "yalnız değilsiniz" demişti). İlkbahar aylarında ABD vatandaşı 17 rahip kaçırıldı, mayıs ayında TC vatandaşı 8 kişi kaçırılanlar kervanına katıldı; neyse ki tamamı bir süre sonra hürriyetlerine kavuştular. Fidye ödenip ödenmediği ise meçhul. 11 milyon nüfuslu Haiti, kaçırma ve fidye talep etme istatistiklerinde, 220 milyon nüfuslu dev Afrika ülkesi Nijerya ile yarışır hale geldi. Ülke artık uçurumun kenarında değil, hızla aşağıya doğru yuvarlanıyor.
Peki ne olacak? Haiti, Karayipler'in ortasında kara delik mi olacak? Somali veya Güney Sudan'a mı dönüşecek? Böyle bir ihtimal az da olsa mevcut. Halen, her şey ülke siyasetçilerin ve örgütlü baskı gruplarının elinde, asgari müştereklerde birleşerek uzlaşmak gibi milli bir sorumluluk söz konusu. Dönülemez nokta henüz aşılmadı. Geçiş döneminin esasları ve seçim takvimi üzerinde uzlaşabilirlerse, Haiti'nin yokuş aşağı yuvarlanması durur.
Çözüme dair öne çıkan iki ana görüş bir yıldır tartışılıyor. Birincisi iki yıllık bir geçiş sürecini öngörüyor, 5 üyeden oluşan bir başkanlık konseyinin önderliğinde ve yeni bir başbakanın idaresinde geçici bir hükümetin, seçimlerin düzenlenebileceği zemin ve koşulları hazırlamak üzere, ülkeyi azami iki yıl yönetmesi. 70 civarında siyasi parti ve kuruluşun imzaladığı "Ulusal Mutabakat Protokolü"nde böyle bir geçiş dönemi öngörülüyor. Bu görüşü savunanlar "Montana Anlaşması" diye anılan ve bir kısım senatörlerin de desteklediği bir mutabakatın arkasında birleşiyorlar. Başbakan Ariel Henry ise, kendisinin önderliğinde bir geçiş hükümetinin önce sağlam bir seçim zemini oluşturmasını, yeni anayasa hazırlamasını, reformların seçimler ile birlikte yürürlüğe sokulmasını savunuyor. Başbakanın arkasında da ciddi bir destek bulunduğu göze çarpıyor.
Başbakan Ariel Henry'nin yasal süresi 2022 şubat ayında sona erdi. O dönemde hız kazanan geçiş dönemi uzlaşı formülleri üzerinde 6 aydan beri mutabakat sağlanamaması gerçekten moral bozuyor. Başta ABD olmak üzere, uluslararası aktörler, Haiti'nin geleceği için çözüm empoze etmekten kaçınıyorlar. BM Güvenlik Konseyi etkisiz kararların ötesine geçemiyor. Ortak arzu ve anlayış, muhalefet ile Ariel Henry arasında, görüşmeler yoluyla geniş bir çözüm mutabakatına ulaşılması yönünde. İşin özeti şudur: Bir devlet başkanının, kendi ikametgahında, yabancı unsurların da dahil olduğu biçimde suikasta uğraması, ülkenin çetelerin hakimiyetine girmesi, insanların sokağa çıkamaz hale gelmeleri, krizlerin bir türlü sona ermemesi, ülkeden kaçışın yegane çözüme dönüşmesi, velhasıl tüm bu "ahval ve şerait" olağan dışı geçiş dönemi öngören istisnai bir milli mutabakat için hala yeterli olmaz ise, Haiti bakımından deniz bitmiş demektir.
Hasan Servet Öktem kimdir? Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce’de doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında “meslek memuru” olarak Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana’da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu. Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı’ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24’te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika ve Latin Amerika'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor. |