Latin Amerika seçmeni 2021 yılında sol politikalara daha fazla rağbet gösterdi. Şili, Peru, Honduras ve Nikaragua'da düzenlenen seçimlerde solcu başkanlar başarılı oldular. Ekvator'da yarışı kazanan liberal sağ lider istisna teşkil etti. Bölgenin batmış durumdaki ülkeleri Venezuela ve Haiti'deki gelişmeler umutların yeşermesine imkan vermiyor. Her iki ülkenin yakın gelecekte düzlüğe çıkma ihtimalleri pek zayıf. Brezilya'nın yarı kaçık yarı faşist muhafazakâr lideri Bolsonaro, kendi vatandaşları dahil tüm dünyayı şaşırtmayı sürdürdü. Kıtanın Kuzeyi (ABD) istikametinde yollara koyulan, aş, iş ve güvenlik arayışındaki binlerce insanın oluşturduğu kafileler ve toplu göç manzaraları 2021 boyunca ekranlardan vicdanları sızlatmaya devam etti. Latin Amerika, sona eren yıl boyunca, dünyanın, gelir dağılımı en adaletsiz, sosyal güvenlik sistemi en zayıf ve uyuşturucu kartellerin en güçlü, en etkili oldukları bölge özelliğini muhafaza etti.
Şili seçimlerini ilerici sol koalisyonun ortak adayı, eski öğrenci lideri, 35 yaşındaki genç ve yeni bir ismin kazanması, Türkiye dahil tüm dünyanın dikkatini çekti. Neredeyse 50 yıldır Latin Amerika'da neoliberalizmin kalesi bilinen Şili'nin, 2021 kasım seçimi sonuçlarıyla, istikamet değiştireceği ve sosyal devlete dönüşme yönünde ilerleyeceği ortaya çıktı. Gabriel Boric'in başarısının arkasında, ülkenin 2019 sonbaharında yaşadığı, aylar süren, ciddi maddi ve can kayıplarına yol açan protestoların yattığı kuşkusuz. 2019 direnişi, Şili'nin, neoliberal istikamette yolun sonuna geldiğini, aşırı gelir dağılımı eşitsizliğine neden olan neoliberal sistemin artık Şili'de barınamayacağını ortaya koydu.
Gelişmeleri iyi okuyan sağcı Devlet Başkanı Sebastian Pinera, referandum vasıtasıyla halkın tercihini sormuş, çoğunluğun yeni anayasadan yana olduğunun anlaşılmasıyla, halkın oylarıyla seçilen yeni Kurucu Meclis yıl içinde çalışmalarına başlamıştır. 2022, Şili'nin, yeni anayasa eşliğinde, sağlık, eğitim ve sosyal güvenliğe öncelik veren bir sisteme doğru ilk adımları atacağı yıl olacaktır.
Şili'de, sol koalisyonun kasım seçimlerindeki başarısının bir benzeri, yaz aylarında Peru'da yaşandı. Bölgede, neoliberal modelin bir diğer bilinen temsilcisi konumundaki Peru'da, fakirlikten, gelir dağılımı dengesizliğinden ve siyasilerin yolsuzluklarından şikayet eden seçmen, sol koalisyonun ortak adayı gösterilen tanınmamış bir sendikacı ve ilkokul öğretmenini, kıl payı oy farkıyla, devlet başkanı koltuğuna getirdi. Pedro Castillo'nun karşısında ise, kendisini görevden almak üzere tetikte bekleyen öfkeli bir Meclis çoğunluğu mevcut. Bu koşullarda, seçim kampanyalarında vadettiği kapsamlı sol projelere yönelmesi, başkan açısından hayli müşkül ve riskli gözüküyor. Görev sürelerini tamamlayamayan, aleyhinde soruşturma açılan, hapiste cezasını çeken ve hatta intihar eden devlet başkanları denilince, akıllara Peru'nun geldiğini unutmayalım.
2021 sonlarına doğru sol siyasetin başarı kaydettiği bir başka ülke Honduras oldu. Bilindiği üzere, Honduras, San Salvador ve Guatemela'da, uyuşturucu şebekeleri, baskıcı hükümetler, yolsuzluk, fakirlik, işsizlik ve doğal afetler, sokaktaki insanı, uzun yıllardır evini ve ülkesini terk etmeye zorlayan düzeylerde. 2009 yılında, askeri darbe neticesinde koltuğunu bırakarak ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılan Honduras Cumhurbaşkanı Mel Zelaya'nın ardından, Orta Amerika'nın bu bahtsız ülkesi, 12 yıl boyunca, uyuşturucu kartelleri ile işbirliği yapan baskıcı sağ hükümetler tarafından yönetildi. Son Cumhurbaşkanı Juan Orlando Hernandez'in erkek kardeşinin, geçtiğimiz aylarda, ABD'de uyuşturucu ticaretinden 30 yıl hapse mahkûm olduğunu bu vesileyle hatırlatalım. Böylesi koşullarda düzenlenen kasım seçimlerinde, 2009 yılında devrilen devlet başkanı Mel Zelaya'nın eşi, eski "First Lady" Xiomara Castro, sol koalisyonun ortak adayı sıfatıyla ipi göğüsledi. Bir yandan ekonomik krizle, bir yandan Mafyayla, bir yandan köklü cezasızlık kültürüyle mücadele etmesi gereken, itibarı zedelenmiş ülkenin "demokrat sosyalist" ilk kadın liderinin işinin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?
Kasım ayında, Orta Amerika'nın "aykırı" ülkesi Nikaragua'da seçimler düzenlendi. Seçimleri ülkeyi toplam 16 yıl yöneten, ABD kuklası Somoza rejimini 1979 yılında devirerek ismini dünyaya duyuran , "devrimci" lider Daniel Ortega kazandı. Ancak burada, sol ve ilerici politikalardan söz etmek mümkün değil. Nikaragua'da, son 3 yıldır işler hiç de iyi gitmiyor. Sosyal haklarını savunan kitleler polis şiddetine maruz kalıyor. İnsanlar artık çareyi ülke dışına kaçmakta arıyor. Kasım seçimlerinin tam bir baskı ortamında gerçekleştiğini izledik. Kampanya döneminde muhalif liderlerin önde gelenleri, vatana ihanet suçlamasıyla hapse atıldı. Muhalif medya kapatıldı. Bu defaki seçimler, bir zamanların devrimci liderinin, koltuğunu terk etmemek uğruna, demokrasiye ihanet etmesinden başka bir manaya gelmiyor. Latin Amerika'daki sol liderlerin, Nikaragua yönetimine layık olduğu muameleyi yaparak Daniel Ortega'yı tecrit etmeleri elzem hale geldi. Sandinist lider, devrimci, solcu, demokrat, sosyalist, ilerici vs. sıfatları artık hak etmiyor. Aklıma Fas Kralı II. Hasan'ın 1980 lerde İran'ın dini lideri İmam Humeyni için sarf ettiği cümle geliyor: "Humeyni müslüman ise ben müslüman değilim."
Petrol zengini Venezuela, son 4-5 yıldır içine düştüğü siyasi ve ekonomik krizden 2021 yılında da çıkamadı. Ancak Maduro hükümeti ile muhalefet arasında 2 yıl önce kesilen görüşmeler, bu defa Norveç'in arabuluculuğuyla, ağustos ayında, Meksika'nın ev sahipliğinde tekrar başladı. Yaptırımların kaldırılması karşılığında, tarafların, adil ve serbest seçimler düzenlemek üzere gerekli zeminin hazırlanmasını teminen görüşmelere başlamaları memnuniyet uyandırdı. Ancak Maduro hükümetiyle çok yakın çalışan Kolombiya'lı iş adamı Alex Saab'ın ekim ayında Yeşil Burun'da tutuklanması ve karapara aklama suçlamalarına binaen ABD'ye iade edilmesi üzerine başkan Maduro görüşmeleri durdurdu. Kasım ayında düzenlenen yerel seçimleri (belediye başkanları ve eyalet valileri) bu defa boykot etmeyen muhafet partileri, katılım oranının düşüklüğünün de katkısıyla, hezimete uğradılar. 2024 yılında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar, muhalefet liderleri arasında birlik ve uzlaşma sağlanamadığı takdirde, Maduro'nun koltuğundan uzaklaştırılamayacağını söyleyebiliriz. Nüfusun beşte birinin, kurtuluşu, son 2-3 yıldır, ülkeyi terketmekte aradığı, bir zamanların refah ve keyif ülkesi Venezuela'nın, 2022 yılında huzura kavuşması uzak ihtimal gibi duruyor.
Haiti, 215 yıllık tarihinin en derin siyasi, iktisadi ve sosyal buhranını yaşıyor. Batı yarımkürenin bu en fakir ülkesi, 2019 yılından bu yana karmaşa içinde. Kaos ortamı sürerken, temmuz başında, Devlet Başkanı Jovenel Moise evinde bir çete tarafından öldürüldü. Ağustos ortasında ülke güçlü bir depremle sarsıldı. Suikast sonrası atanan Başbakan Ariel Henry, 4 ay aradan sonra kasım sonlarında hükümet kurmaya muvaffak oldu. Deprem bölgesindeki okulların çoğu hâlâ kapalı. Haiti'de güç kazanan çeteler bir türlü durdurulamıyor. Son defa ülkeye yardım amacıyla gelen ABD misyoner heyetinin 17 üyesi ekim ayı ortasında kaçırıldı. Geçtiğimiz günlerde serbest bırakılan misyonerler için yüksek fidye bedeli ödendiği anlaşılıyor. Dibe vurmuş Haiti'nin, tek başına, güvenlik ve yaşam koşullarını iyileştirmesi, siyasi istikrarı sağlayarak 2022 yılı içinde, çok geciken seçimleri olaysız biçimde düzenlemesi ve böylece, kısa vadede, ülkede hayatın normale dönüşmesi maalesef hayal. Uluslararası toplumun, 2010 depremi ertesinde yaptığı yanlışlıkları tekrarlamadan, Haiti'ye, 2022 yılı içinde, gerekli ve etkili desteği acilen sağlaması insaniyet borcudur.
Latin Amerika'nın önde gelen ülkesi Brezilya'nın global itibar gören lideri Lula Da Silva'nın, 2018 seçimlerine katılmasının, mahkeme kararıyla engellenmesi neticesinde, ordu hayranı, aşırı sağcı siyasetçi Bolsonaro'nun, doğan boşluktan bilistifade, devlet başkanlığına seçildiğini hatırlayacaksınız. 2022 ekim ayı başında yapılacak seçimlere 9 ay kala, faşist lidere yönelik halk desteğinin yüzde 20'lerin altına indiği dikkat çekmektedir. Ülke ekonomisindeki kötü gidiş, yolsuzluk şikayetleri, Covid-19 pandemisinin yönetiminde yaptığı yanlışlıklar (620 bin ölü sayısı ile ABD'nin ardından ikinci sırada) ve Yüksek Mahkeme ile Senato'nun aleyhinde başlattığı soruşturmalar, Bolsonaro'nun tekrar seçilme şansını iyice azaltmaktadır. Bir dönemin tanınmış başsavcısı ve Bolsonaro kabinesinde Adalet Bakanı olarak görev yapan Sergio Moro'nun sağ seçmen nezdinde yükselen grafiği de Bolsonaro aleyhinde bir başka faktördür. Söz konusu gelişmeler, 2003-2011 yılları arasında Brezilya'yı bölgenin ve dünyanın saygın ülkeleri arasına yerleştiren, 77 yaşındaki İşçi Partisi lideri Lula da Silva'yı, 2022 seçimlerinin en kuvvetli adayına dönüştürmekte, düşük ve orta gelirliler bakımından umutları yeşertmektedir.
Küba ekonomisinde 2020 yılında ortaya çıkan sıkıntılar 2021 yılında da devam etmiştir. 1990'lı yıllardan itibaren kullanmakta olduğu iki farklı para birimini 2020 başında birleştiren Küba'da, bu hassas bankacılık işlemi neticesinde, enflasyon yüzde 70 civarına yükselmiş ve Küba Pezosu ciddi seviyelerde değer kaybına uğramıştır. Dış borç sorunu yaşayan ve sürekli dış ticaret açığı veren ülkenin, son 2 yıldır pandemi nedeniyle turizm gelirlerinden de mahrum kalması sıkıntıları daha da arttırmıştır. Öte yandan Covid-19'a karşı kendi aşısını geliştiren Küba, halkının yüzde doksanını yıl içinde aşılayarak pandemiye karşı mücadelede dünyanın en başarılı ülkeleri arasına girmiştir.
Sol seçmenin oylarıyla seçilmesine karşın, neoliberal reçetelere ve ABD-IMF yanlısı politikalara rağbet eden Lenin Moreno döneminin (2017-21) ardından, göreve getirilen, bankacı, sağ siyasetçi, Guiellermo Lasso önderliğindeki Ekvator, yıl boyunca ülkenin çeşitli hapishanelerinde meydana gelen, 300 civarında tutuklu/hükümlünün ölümüne sebebiyet veren, çeteler arası çatışmaların yol açtığı güvenlik sorunlarıyla meşgul olmuştur. Yasadışı kokain ticaretinde Kolombiya ile ABD ve AB arasında transit ülke konumundaki Ekvator'da, güvenlik endişeleri diğer meselelerin önüne geçmiş ve Lasso yönetimini uyuşturucuyla mücadele alanında, ABD ve Kolombiya ile işbirliğine yöneltmiştir.
4 yıl süren müzakereler sonucunda, 2016 yılı sonunda terör örgütü FARC ile Barış Anlaşması imzalanmasının ardından, iç barış ve güvenliğini tesis etmiş Kolombiya'nın, Latin Amerika'da parmakla gösterilecek bir kalkınma sergileyeceğini iddia ettiğimi hatırlıyorum. Ancak, söz konusu başarının mimarı, 2010-18 yıllarında ülkenin cumhurbaşkanı olan, 2016 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görülen Juan Manuel Santos'un ardından göreve gelen muhafazakar sağ devlet başkanı İvan Duque, bu tarihi sosyal barış fırsatını yeterince değerlendirememiş, anlaşmanın uygulanmasından memnun kalmayan silah bırakmış çok sayıda FARC militanı, 2019 dan itibaren silahlı mücadeleye geri dönmüştür. Kolombiya son iki yıldır protesto gösterileriyle sarsılmakta, göstericilere karşı orantısız güç kullanan kolluk kuvvetlerinden ötürü halkın devlete olan güveni azalmakta, ülke, 5 yıl önce çok yaklaştığı kapsamlı yaygın sosyal tarihi barış zemininden giderek uzaklaşmaktadır.
ABD'nin Güney komşusu Meksika, geçtiğimiz yıl içinde, bir yandan, güçlü uyuşturucu kartellerinin sebebiyet verdikleri cinayetler ve saldırılara karşı mücadeleyi sürdürürken, öte yandan da, Orta Amerika, Haiti ve diğer sorunlu ülkelerden gelerek, Meksika üzerinden ABD sınırına ulaşmaya çalışan, binlerce göçmenden müteşekkil insan kafileleriyle uğraşmak zorunda kalmıştır. ABD'de, Biden yönetiminin iktidara gelmesi, göç politikaları açısından, Meksika bakımından bir rahatlamaya yol açmamıştır. Covid-19 ile mücadele itibarıyla bilançosu pek parlak olmayan Meksika, 300 bin civarındaki ölü sayısıyla başarısız ülkeler listesindedir. Söz konusu olumsuzluklara karşın, Cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador'a (OMLO) yönelik halk desteği yüzde 60 civarında yüksek seviyelerdedir. Merkez sol popülist politikacının, fakirlerden yana ve gösterişten uzak siyaseti, halk nezdinde karşılık bulmakta, ABD baskısına rağmen, bölgede ilerici-eşitlikçi dış politika izlemesi takdir görmektedir. Uyuşturucu kartellerinin sebebiyet verdikleri olaylardan ötürü hayatlarını kaybedenlerin yıllık 3 bin seviyesinde, "teröre karşı savaşın" başlatıldığı 2006 yılından bu yana, ölenlerin sayısının ise toplamda 200 bin civarında seyretmesi, Meksika'nın, güvenlik sorununa, kısa, belki de orta vadede, kolay bir çözüm bulunamayacağına işaret etmektedir.
Arjantin, 2021 yılını Covid-19 ile mücadele ve pandeminin getirdiği kısıtlamaların yol açtığı sıkıntılara çare aramakla geçirmiştir diyebiliriz. Bölgede pandemi ye karşı en sert önlemleri Arjantin'in aldığı dikkat çekmektedir. Halk aylarca evlerinde kapalı kalmış, ülke sınırları 6-7 ay boyunca yabancılara kapatılmıştır. Bölgeyi tanıyanlar, Arjantin denilince, ekonomik kriz, yüksek enflasyon, dış borç yükü ve IMF'nin acı reçetelerinin akla geldiğini hatırlarlar. Önceki hükümetin 2019 yılında IMF'den aldığı 45 milyar dolar borcun, 2022 ve 2023 yıllarında geri ödenmesi zorunluluğu, aralık ayında Arjantin halkını yine sokaklara dökmüştür. Ülkenin yapısal köklü ekonomik sorunlarını, 2015-2019 döneminde, merkez-sağ neoliberal Mauricio Macri'nin çözememesi nedeniyle, iktidarı tekrar devralan merkez-sol peronist yönetimin de, ekonomiyi düze çıkaramadığı göze çarpmaktadır. Halen enflasyon yüzde 50 düzeyinde seyretmekte, halkın yüzde 40'ı fakirlik sınırında yaşamakta, dış borç krizi ve Merkez Bankasının yetersiz döviz rezervi sorunu aşılamamaktadır. Nitekim son ara seçimlerde Peronist Parti yenilgiye uğramış, Meclis ve Senato'da çoğunluğu kaybedince, 2022 bütçe teklifi yasama organınca onaylanmamıştır. Tango diyarını maalesef sıkıntılı günler beklemektedir.
Emekli olduğumuz 2018 yılından itibaren, her sene başında, Latin Amerika'nın yıllık değerlendirmesini yapmayı sürdürüyoruz. Bu defaki yazımız dördüncü yıllık bilançomuz oldu. Geleneği muhafaza etmek ümidiyle, Latin Amerika'yı seven okurların yeni yıllarını candan kutlarım.