Latin Amerika'nın en ilginç ülkelerinden biri de Peru'dur. Ülkenin siyasi yaşamında aşırılık olağana dönüşmüştür der isek abartmış olmayız. 2016 yılında seçilen Cumhurbaşkanı Pedro Pablo Kuczynski'nin, geçtiğimiz aylarda düzenlenen seçimler ertesinde, görevi yeni devlet başkanına devretmesi gerekirdi. Öyle olmadı, bir buçuk yıl içinde istifa etmek zorunda kaldı, yerine gelen yardımcısı iki yıl sonra görevden alındı, Senato başkanları görevi devralarak ülkeyi seçimlere taşıdılar.
Peru, geçtiğimiz yaz aylarında, yine başkanlık ve parlamento seçimleri vesilesiyle gündeme geldi. Çok çekişmeli ve tartışmalı geçen seçimleri, fazla tanınmayan, kırsal kesimden gelen, sosyalist, başında kocaman hasır şapkasıyla dolaşan, mütevazı bir ilkokul öğretmeni, 2. turda, oyların yüzde 50,1 ini toplayarak kıl payıyla kazandı. Rakibi ise son derece tanınmış, sağcı, popülist politikacı Keiko Fujimori idi. Fujimori soyadı, sadece Peru'da değil, tüm Latin Amerika'da, hatta dünyada bilinir. Ülkeyi 1990 ila 2000 yılları arasında, demir yumruğuyla yönetmesinin yol açtığı tepkilerin ve karıştığı diğer suistimallerin ertesinde, Japonya'ya kaçmak zorunda kalan, geri yollandıktan sonra hapse konulan, 83 yaşındaki otoriter politikacı Alberto Fujimori'nin kızı olur kendileri...
Tanınmamış bir ilkokul öğretmeni nasıl oluyor da, 30 milyon nüfuslu bir ülkeye devlet başkanı seçilebiliyor diye sorduğunuzu tahmin ediyorum. Sorunun cevabı, ABD siyasi sisteminin kötü bir kopyası durumunda ki, Latin Amerika'da uygulanan başkanlık sistemi modelinin, zaaflarında yatıyor. Bölge ülkelerinde, seçimlerin kaderini, siyasi partilerin programları, vizyonları, başarılarından ziyade, başkan adaylarının karizmaları, seçmene seslenebilmeleri ve kampanya dönemindeki performansları belirliyor. Peru'yu, baba Fujimori'den itibaren, yani son 30 yıldır (Alan Garcia: 2006-10 dışında), hep sağ ve neoliberal liderler yönettiler. Bunların neredeyse tamamı, 2017 yılından itibaren hâkim karşısına çıkmak zorunda kaldılar: Latin Amerika'nın en büyük müteahhitlik şirketi olan Oderbrecht (Brezilya) yöneticilerinden rüşvet aldıkları ortaya çıktı (genellikle seçim kampanyalarını finanse etmek üzere). Peru, baba Fujimori dönemi ertesinden itibaren, 2018 yılına kadar, Latin Amerika'nın en istikrarlı ülkeleri arasında gösterildi. Şili, Kolombiya, Panama ve Meksika gibi ülkelerle birlikte, neoliberal ekonomi modelini başarıyla uygulayarak hızla kalkınan ve ilerleyen ülke olarak sunuldu. Lima'da bir sağ hükûmet, bir sebeple iktidardan düşerse, yerine diğer sağ hükûmet gelir şeklinde, siyasi modelin reklamı yapıldı. Nihayet, 2019 sonbaharında Şili'de başlayarak hızla diğer bölge ülkelerine sıçrayan, çok sayıda ölümlere ve ağır maddi hasarlara yol açan yaygın kitlesel protesto hareketleri " neoliberal Latino başarı efsanesi"ni derinden sarstı. Sağ hükûmetlerin ileri sürülen derecede başarılı neticeler elde edemediklerini ortaya koydu. Covid-19 pandemisinin etkileriyle, neredeyse tüm kıtada sağlık sistemlerinin çöküşü, neoliberal modelin zayıf taraflarını iyice gözler önüne serdi. Böyle bir siyasi arka plan zemininde, sosyalist ilkokul öğretmeni Pedro Castillo, neoliberal hükûmetlerin göz ardı ettiği, gelir dağılımı dengesi aleyhlerinde bozulan, giderek fakirleşen ve son olarak pandeminin nakavt ettiği seçmen kitlesinin oylarıyla iktidara geliverdi. Beklentim, Pedro Castillo'nun daha büyük bir farkla seçimleri kazanması yönündeydi. Otoriter sağın, popülizmin ve yolsuzluğun sembolü konumundaki Keiko Fujimori'nin, şaibeli ve tartışmalı soyadının getirdiği ağır bagajıyla, son 3 başkanlık seçiminde, ikinci tura kalmayı becererek oyların yarıya yakınını toplayabilmesini kavramak, bölgeyi tanımayanlar bakımından hayli müşküldür.
Bir çok Latin Amerika ülkesinde, 1970’li yıllardan itibaren, artan siyasi baskıya, yaygınlaşan fakirlik ve eşitsizliğe karşı gelmek üzere, sosyalizmi savunan devrimci örgütler ortaya çıkmıştır. Siyasi otoriteye karşı silahlı mücadeleye başvuran bu örgütler, yıllar içerisinde, bazen çizgilerinden uzaklaşarak yanlış uygulamalara yönelmiş, kimi zaman savundukları fakir kitleleri dahi baskı altına almıştır. Örgüt ile işbirliği yapmadığı gerekçesiyle köylerin yakıldığı vakidir. Peru'da, 1980 yılında, bir felsefe profesörünün önderliğinde kurulan "Aydınlık Yol"un (Sendero Luminoso-Shining Path), ülkede Mao modeli bir sosyalist sistemi yerleştirmek üzere başlattığı silahlı mücadele sırasında, ülke çapında büyük acılar yaşandı; 20 yıl içinde, 70 bin civarında Perulu öldü veya kayboldu. Bu örgütü baba Fujimori, askeri metotlarla, çoğu zaman da hukukun dışına çıkarak ortadan kaldırmıştır. Günümüzde, sağ eğilimli Peru seçmeninin, Aydınlık Yol'un şiddet yanlısı kanlı bilançosundan ötürü, sosyalizmin adını duymaya dahi tahammülü yoktur. Terör örgütü kabul ettiği Maoist grubu, yanlış yöntemlerle dahi olsa, ortadan kaldıran baba Fujimori'ye ve dolayısıyla kızı Keiko Fujimori'ye oy vermekte bir beis görmez, sosyalist liderlerin yönettiği Venezuela, Nikaragua ve Küba'dan adeta nefret eder.
Başkan Gonzalo adıyla tanınan Aydınlık Yol'un lideri, profesör Abimael Guzman geçtiğimiz günlerde, 83 yaşında, hapis yattığı askeri hapishanede zatürre sebebiyle öldü. Vefatıyla birlikte, cesedinin nereye gömüleceği tartışmaları baş gösterince, terör örgütünün liderini sevenlerin ziyaret edebilecekleri bir anıt mezarın teröre destek anlamına geleceği ve mevcut yasalar uyarınca suç oluşturacağı medyada işlenmek suretiyle konu kapatıldı. Aydınlık Yol'un liderinin cesedi muhtemelen yakılacak ve külleri sessiz sedasız Pasifik Okyanusu’nun derin aydınlık sularına serpilecek.
Peru'da, yıllar sonra iktidara gelebilen sosyalist devlet başkanının işi hakikaten pek zor. Basın koro halinde, Cumhurbaşkanı Pedro Castillo'nun kurduğu hükûmet üyelerini eleştirmeyi sürdürüyor. 130 milletvekilinin yer aldığı Parlamentoda, cumhurbaşkanını destekleyen Vladimir Cerron liderliğindeki Perou Libre (Hür Peru) sadece 37 sandalyeye sahip. Yürütme ile yasama arasındaki çetin mücadeleyi dikkate alan Pedro Castillo, temkinli davranarak hükûmeti baştan aşağı radikal sol bakanlarla doldurmadı. "Kompozit" bir kabine kurdu Ekonomiyi ılımlı sol görüşleriyle tanınan Pedro Franke'ye teslim etti. Kampanya döneminde gaz ve petrol sektörünü kamulaştıracağını ilan etmiş olsa da, Castillo'nun yabancı sermayenin ülkeye gelişini caydıracak veya kaçmasına yol açacak icraatlara başvurması beklenmiyor.
Göreve başlayalı henüz iki ayı dolduran Pedro Castillo hükûmeti şimdiden iki zayiat vermiş durumda. Dışişleri Bakanı olarak atanan eski tüfek sosyalistlerden Hector Bejar, maruz kaldığı eleştiri yağmurunun ardından, işine bile ısınamadan kabineyi terk etmek zorunda kaldı. Geçtiğimiz hafta içinde bu defa başbakan Guido Bellido istifa etti. İnkaların atayurdu Peru da sosyalist olmak ne kadar zormuş! Hem sosyalist hem de yerli devlet başkanının işi galiba daha da çetin. Acaba dört yıllık görev süresini kazasız belasız tamamlayabilecek mi diye düşünmeden edemiyorum.