Rusya'nın komşusu Ukrayna'ya karşı 24 Şubat tarihinde başlattığı savaş, mensubu olduğumuz Avrupa-Atlantik bloğunun güvenlik yaklaşımlarını temelinden sarstı. Emekli meslektaşlarım bu konuda çok sayıda değerli analizler kaleme aldılar. Ben, işgalin başından bu yana, Afrika kıtasının gelişmelere nasıl tepki verdiğini ve savaşın kıtayı ne şekilde etkilediğini izlemeye gayret ettim. Kıtada mevcut 54 ülkenin yarısı, Ukrayna krizinde, Batı'nın yanında yer almadı, Rusya'yı kınamaktan dahi kaçındı (11 Mart, T24: "Ukrayna krizinin yol açtığı Batı karşıtlığı pistinde Afrika ile yarışıyoruz" başlıklı yazı). İşgalin dördüncü ayında, tabloya baktığımızda, savaşın kıtaya daha ziyade, gıda güvenliği açısından yansıdığını rahatça görebiliriz. Afrika'da, Rusya ile askeri işbirliği anlaşması imzalamış ve bu ülkeden sahada askeri destek alan (Wagner) Merkezi Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de işler, sanki savaş hiç olmamış gibi yürümeye devam ediyor. Bangui ve Bamako çevrelerinden, "Rusya kapı komşusunu işgal etti; güvenimizi sarstı; yarın benim ülkemi işgale kalkarsa" türünde bir tartışma ya da endişe yansıdığını henüz duymadık.
Madrid zirvesinde kabul edilen ortak bildiride Afrika'ya özel bir atıf yok. Ancak Zirve sırasında onaylanan "Stratejik Konsept" in 11. maddesinde, Kuzey Afrika ve Sahel bölgesi doğrudan "çatışma, kırılganlık ve istikrarsızlık" alanlarına dahil ediliyor; siyasi, ekonomik,demografik ve güvenlik endişelerinin kaynağı şeklinde zikrediliyor. Bölgedeki olumsuz koşulların devlet-dışı silahlı gruplar ile terör örgütlerinin güçlenmelerine uygun ortam yarattığına dikkat çekiliyor, insanların evlerini terk ederek göçe zorlandıklarına işaret ediliyor. Netice itibariyle, söz konusu koşulların NATO'nun stratejik rakiplerini (Rusya, Çin) bölgeye müdahale etmeye yönelttiği ileri sürülüyor.
Madrid zirvesinin, Sahel bölgesine ilk somut yansıması, ev sahibi ülkenin Dışişleri Bakanı Manuel Albares'in, 30 Haziran günü, bir basın mensubuna cevabı vesilesiyle gerçekleşti. "Güvenliğimize yönelik bir tehdit söz konusu olursa, Mali'ye NATO'nun müdahale seçeneğini dışlamayız" demesi üzerine, Mali'deki askeri yönetimin dışişleri bakanı, başkent Bamako'daki İspanya büyükelçisini makamına davetle, bir güzel fırçaladı: "Bu sözlerin kabul edilemez olduğunu, bağımsız bir ülkeye karşı saldırının teşvik edildiğini" beyanla, masum büyükelçiden aydınlatıcı bilgi talep etti. Bilindiği üzere, İspanya, geçtiğimiz yıllarda, Cebelitarık boğazının Afrika tarafında kalan, Fas toprağı tarafından çevrelenmiş, iki küçük İspanyol cebi üzerinden gelen ciddi bir yasadışı göç baskısına maruzdur. Farklı ve sıkıntılı Afrika ülkelerinden kaynaklanan söz konusu yasadışı göç girişimleri İspanyol basınına yansımakta ve Madrid yönetimi üzerinde ciddi bir baskıya yol açmaktadır.
Fransa'nın son bir yıl içerisinde, Mali'deki askeri yönetimle aşırı itişmesi neticesinde, sadece, ülkedeki Fransız askeri mevcudiyetinin değil, Avrupa Birliği ülkeleri askerlerinden oluşan Takuba görev gücünün de Mali'yi terkederek komşu Nijer'de konuşlanmak zorunda kaldığını hep birlikte izledik, izliyoruz. Moskova, cunta yönetimi ile Paris arasında oluşan gerginlikten yararlanmasını bildi: İşin sonucunda Rus paralı askerler (Wagner) Mali'ye yerleştiler. Halen yine askeri yönetimin hakim olduğu komşu Burkina Faso'ya zıplamanın peşinde olduklarına dair duyumlar dolaşıyor.
Mali'nin ve diğer 3 Sahel ülkesinin demokrasiden uzaklaşmaları tabiatıyla onaylanamaz. Ama bu ülkelerin sivil yönetimlere kavuşmaları görevi münhasıran bölgesel örgüt ECOWAS ve Afrika Birliğine aittir. Paris'in albay Assimi Goita ile itişmesi, sadece Fransa'ya değil, Avrupa Birliği ve Batı bloğuna da zarar vermiş, Ruslar da önlerine gelen fırsatı gole çevirmiştir. ECOWAS'ın, cuntanın 2024 mart ayında seçimleri düzenleyeceğini ilan etmesi üzerine, geçtiğimiz hafta, Mali'ye uygulanan yaptırımları kaldırdığı dikkate alındığında, Batı'nın, özellikle Avrupa Birliğinin, Bamako ile ilişkilerini düzeltmek üzere yatıştırıcı adımlar atması, Rusya'nın bölgede daha da güçlenmemesi açısından elzem gözükmektedir. NATO Madrid bildirisinde, altı defalarca çizilen Rus tehdidinin Afrika'ya yansımaları, Mali'yi tahrik etmeyi değil, bu ülkeyi tekrar kazanma yönünde bir politikayı zorunlu kılmaktadır.
Ukrayna savaşına rağmen, Afrika'da izlediğimiz Rusya-Batı rekabeti/çekişmesi, Rusya lehinde seyretmektedir. Karadeniz limanlarından, kıtaya yönelik çok yüksek miktarlardaki tahıl ihracatının, kriz nedeniyle kesilmesinin faturası Rusya'ya kesilmemiştir. Afrika Birliği Dönem Başkanı Macky Sall'ın (Senegal), Birliğin Komisyon Başkanı Musa Faki ile birlikte, haziran ayı başında, Soçi'de, Putin ile yaptıkları tahıl ihracatının başlamasına dair girişimden bir sonuç alınamaması dahi, Rusya aleyhinde yorumlara yol açmamıştır.
Ukrayna devlet başkanının, haklı davasını anlatmak, ülkesine yönelik desteği arttırmak ve Rusya'yı daha fazla zorlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin Parlamentolarına ve uluslararası kuruluşların genel kurullarına internet üzerinden hitap etmeyi sürdürdüğünü izliyoruz. Volodimir Zelenski, bu çerçevede, 20 Haziran günü, Afrika Birliği Genel Kuruluna seslenmiş, ülkesinin haklı mücadelesini anlatmış, "savaş olmasaydı, Afrika halkları tahıl tedariki sorunuyla karşılaşmayacaklar ve gıda ürünlerinde fiyat artışı yaşamayacaklardı" mesajını vermiş, Ukrayna istikrara kavuşursa Afrika'nın istikrarı güçlenir diyerek destek aramıştır. Lakin, Afrika liderleri maalesef, Zelenski'ye itibar etmemiş ve dinleme nezaketi dahi göstermemişlerdir. Jeune Afrique dergisi, sadece 4 (dört) devlet başkanının Ukrayna liderine kulak verdiğini yazmıştır. Güney Afrika'nın söz konusu hitap girişimine dahi karşı çıktığı söylenmiştir. Velhasıl Rusya'yı bugün Afrika'da oturduğu koltuktan aşağı indirmek pek müşküldür. Bu doğrultuda, İspanya dışişleri bakanının, NATO gerekirse Mali'ye müdahale edebilir yönündeki yukarıdaki sözleri, son tahlilde, Rusya'nın lehine bir açıklamaya dönüşmektedir.
Batı dünyası, Afrika'ya yönelik hatalarını sürdürdüğü takdirde, kıtada, Rusya - Çin rekabetinde geriye düşmeye devam edecektir. Son 10-15 yıl içinde yapılan en büyük yanlışlardan birisi de, Batı'nın Libya'ya müdahelesi olmuştur. Sahel bölgesinde son 10 yıldır yaşanan ayrılıkçı ve cihatçı saldırıların temelinde, petrol zengini bu ülkeye yönelik NATO müdahelesi ertesinde ortaya çıkan karmaşa ve istikrarsızlığın yattığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu arka plana rağmen, Batılı büyükler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (BMGS) tarafından, Afrika Birliği'yle bilistişare, belirlenen Libya BMGS temsilcisi adaylarını red etmeyi sürdürmektedir. Bu defa da, önceki Cezayir Dışişleri Bakanı Sabri Boukadoum'un anılan münhal hassas göreve atanmasının Vaşington tarafından durdurulduğu basına yansımıştır. Afrika'nın gerçekleri ve sorunları NATO'da ve batı başkentlerinde nasıl tartışılıyor? Yanlışlardan dersler çıkarılıyor mu? Bu husus merak konusu. İyi yetişmiş, vizyoner ve tarafsız uzman eksikliği söz konusu olabilir mi?
Hasan Servet Öktem kimdir? Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce’de doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında “meslek memuru” olarak Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana’da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu. Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı’ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24’te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika ve Latin Amerika'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor. Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı’ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24’te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika ve Latin Amerika'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor. |