Endüstri 4.0’ın önemli bileşenlerinden biri de Bulut Bilişim’idir. İnternet temelli çalışan bu teknoloji, endüstri 4.0’ın yakıtı olan verinin depolandığı, yedeklendiği, güvene alındığı, ihtiyaç duyulduğunda paylaşıldığı bir sistemdir. Sistemin nasıl çalıştığına geçmeden önce tarihsel gelişimine kısaca göz atmakta yarar var.
Bulut sembolü 1994 yılına gelene kadar İnternet'i sembolize etmekteydi. Telefon menülerinde ve bilgisayar ağ diyagramlarında İnternet'e ait temel altyapının bir gösterimi olarak da kullanıldı.
Bulut bilişimin temel kavramı 1950’lere dayanmaktadır. Bu teknolojiyi anlayabilmemiz için, yakın geçmişte bilgisayarlarımızı nasıl kullandığımızı hatırlamamızın yararı olur:
Önceleri kullanıcılara (Client) hizmet veren Server olarak adlandırılan bir ana sunucu (genellikle bir Main Frame) satın alınıp, sistem bu ana sunucu üzerine kurulurdu. Bu ana sunucuya bağlanan ve çok fazla fonksiyonu olmayan monitörler üzerinden çalışılırdı.
Ana sunucu ile monitör arasındaki iletişim hızının kabul edilemeyecek kadar çok yavaş olması sonucunda, monitörlerin daha akıllı olması yönünde adım atıldı ve böylece kişisel bilgisayarlar dönemine geçildi. Zamanla kişisel bilgisayarlar o kadar gelişti ki neredeyse e-mail iletişimi ve veri depolama ihtiyacı ve bilgi işlem için kullanılan ana sunucuya gerek bile kalmadı.
Bu sistemin bir sonraki aşamasında, gelişmiş kişisel bilgisayarlar diğer bilgisayarlarla veri alışverişi yapabilmek için ağlar (networkler) oluşturdular. Aynı şirket içindeki bu kişisel bilgisayarlar yerel kablolama yöntemi ile birbirlerine bağlandılar.
Hatırlatmaya çalıştığımız bu dönemde, bir e-posta hesabı ve kutusuna sahip olabilmek için öncelikle bir donanıma, yani bir sunucuya (server) sahip olmamız gerekirdi. Bu sunucuyu çalıştırabilmemiz için Windows ya da Linux gibi bir işletişim sistemine ihtiyacımız vardı. Bu işletim sistemini de kurduktan sonra üzerine "Exchange Server" ya da "Sendmail" gibi bir uygulama (application) kuruyorduk. İhtiyacımız olan tüm işlerimizle ilgili uygulamaları sunucu bilgisayarlarımıza yüklüyor ve bu bilgisayarlar üzerinde kullanarak kendi dışımızdaki dünya ile olan iletişimimizi bu sistem vasıtasıyla kuruyorduk. Bilgisayarlarımızı kapattığımızda ise bu iletişim sona eriyordu. Kullandığımız bu bilgisayarlar dışında başka herhangi bir makineden bilgilerimize ulaşmak mümkün değildi.
Bilgisayarlardaki donanım gelişmesi iletişim ağlarına da yansıdı. İlk başlarda teknoloji kurumlarında kullanılan iletişim hızı 1kbps (saniyede 1000 bit) idi. Bugün evlerimizde kullandığımız en düşük internet bağlanma hızı bile 10Mbps (saniyede 10 Mega bit, yani 10 milyon bit) oldu. Bu artış iletişim ağlarındaki teknolojik gelişmenin hızını ortaya koymaktadır.
Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişme, hızla üretilen verinin büyümesine neden oldu. Verinin büyümesi önce depolama ve yedekleme, sonra da veriye her yerden yeteri kadar hızlı ulaşamama sorunlarını gündeme getirdi. Bunlarla birlikte veri güvenliği de başlı başına bir sorun haline gelmeye başladı.
Bu sorunları aşabilmek için sürekli donanımımızı güncelleyip, yenilememiz ve kapasitesini artırmamız için yatırım yapmamız gerekirdi. Bu yeni yatırımların maliyeti elbette çok yüksekti. IT müdürlerinin her yeni donanım yatırımı talebi, üst yönetim tarafından sorgulanır ve masrafı kısabilmek için - bazen çok faydası olmasa bile - öncelikle eski verilerin bilgisayarlardan silinerek, disklerde yer açılması istenirdi.[1]
Bireysel kullanıcılar ise bu ihtiyaçlarını harici diskler ile halletmeye çalışırlardı. Eski dosyaları, fotoğrafları, mp3 müzikleri, video klipleri gibi bilgilerini harici disklerde tutmaları gerekirdi.
Bugün için mobil telefon ağlarında akıllı telefonların internet erişim hızı nerede ise evde kullandığımız internet hızına erişmiş durumda; 4G mobil telefon ağlarının iletişim hızı 100Mbps civarındadır. Mobil telefonlarda 5G teknolojisine geçildiğinde ise bu hızın teorik olarak 2Gbps (2000Mbps) başlayarak 10Gbs ve hatta 20Gbps’ye çıkması bekleniyor.
Ayrıca mobil telefon ağlarında akıllı telefonların kişisel bilgisayar kapasitesine erişip, yaygın olarak kullanılması, kullanıcıların veri depolama ihtiyaçlarını oldukça artırmıştır. Depolanan verilerin kaybolmadan, kullanılan cihazlar (bilgisayar, akıllı cep telefonu, akıllı TV’ler vb.) arasında hızlı bir şekilde transferi yeni teknolojik ihtiyaçların doğuşunu oluşturan temel etkenlerden birisidir.
Hızla artmakta olan veri depolama, yedekleme, veri kurtarma, veri güvenliği ve veriye hızlı ulaşma sorunlarını giderebilmek için bilgi teknolojileri firmaları devreye girdiler:
Önce sunucu barındırma (co-location) hizmeti vermeye başladılar. Bu hizmet ile internet hızı yüksek olan firmalar sizin sahibi olduğunuz sunucuları (server’ları) ya sizin için satın alıyor ya da size kendi sunucularını kiralıyorlardı. Böylece hem daha hızlı hizmet alabiliyor hem de sunucunuza 24 saat ulaşabiliyordunuz. Bulut Bilişim hizmetlerinin ilk adımı buydu.
Bir sonraki aşamada ise sanal sunucular (virtual server) kullanıma girdi. Şirketler ve kurumlar bu sunuculardan ihtiyacı olduğu kadar yer ve işlemci hızı kiralayarak ihtiyaçlarına göre kapasite artışı sağlayabilir hale geldiler.
Bu süreç şöyle devam etti; önce donanımı kiraladılar, sonra donanımla beraber işletim sistemini de birlikte kiralamaya başladılar. Daha sonra ise o sistemin içinde uygulamaları da kiralamaya başladılar. Böylece firmalar sunucu ve kapasite artırımı yatırım maliyetlerinden kurtuldular. Daha az teknik ekip istihdam ettiler. Sürekli artan veri güvenlik harcamaları en aza indi. Kısacası, firmalar büyük tasarruflar sağladılar.
Bu yeni düzen, bireylerin bilgisayar ve akılı telefon kullanım alışkanlıklarını temelden değiştirdi. Artık dosyalarımızı, e-postalarımızı, fotoğraflarımızı, müziklerimizi yedekleyip, harici disk ünitelerinde saklamıyoruz. Üstelik bu verilere, internete bağlanabildiğimiz tüm cihazlarımızdan (bilgisayarlar, akıllı telefonlar, tabletler, akıllı TV’ler vb.) istediğimiz zamanda ulaşabiliyoruz. Artık yedekleme ve depolama için yeni donanım alma zorunluluğumuz da kalmadı. Ayrıca, yedeklediğimiz ve depoladığımız harici disklerin bozulması olasılığı da uykularımızı kaçırmıyor çünkü veri kurtarma işi eskisi kadar zor değil.
Henüz insanlar tamamen, verilerini harici disklerde depolama ve yedekleme alışkanlıklarından vazgeçmiş değiller. Bulut Bilişim hizmetlerinin ucuzlaması ve internet bant genişliğinin artması ile bu alışkanlığın da hızla değişeceğine inanmaktayım.
Bütün bu yenilikler elbette "Bulut Bilişim" teknolojisi sayesinde gerçekleşiyor.
Evinizde ya da iş yerinizde kullandığınız bilgisayarların ve sunucuların binlercesinin bir bina içerisinden birbirine bağlandığını düşünün.
Ortaya ne büyük bir kapasite doğar, değil mi?
Sizin sahip olduğunuz verilerinizi yerleştirmek ve depolamak için bu ortamdan bir yer kiralarsınız. Verilerinizin hacminin büyümesine paralel olarak da kiraladığınız ortamı genişletirsiniz. Bu binanın sahipleri verinizi sizin için yedekler ve güvenliğini de sağlarlar. Bu hizmetler için yeni yatırım yapmak zorunda kalmazsınız, sadece bu hizmetleri kiralarsınız. Ayrıca eskiden lisansına dünya kadar para verip, bazen de kaçak olarak kullandığınız yazılım maliyetinden de kurtulursunuz. Çünkü bu yeni düzende yazılımları da kiralayabilirsiniz.
Kendi bilgisayarınızda veya akıllı cihazınızda yapamayacağınız kadar büyük bir hesaplama işi yaptığınızı düşünün. Bulut bilişim ortamında bu karmaşık ve uzun hesaplama işi, dünyanın farklı noktalarında bulunan değişik sunucular üzerinde gerçekleşiyor ve sonuçlar çok hızlı bir şekilde sizin bilgisayarınıza iletiliyor.
Endüstri 4.0’ın motoru internet, yakıtı ise büyük veridir.
Bir önceki yazımızda büyük veriyi 4V ile açıklamıştık; Volume (Hacim), Variety (Çeşitlilik), Velocity (Sürat) ve Value (Değer).
Büyük verinin hacmi (volume) ile ilgili yazdıklarımız hatırlanırsa, bu büyüklükteki verinin ancak ve ancak bulut bilişim sistemleri üzerinde depolanabileceği açıkça görülür. Büyük verinin diğer bir koşulu olan sürat (velocity) de bulut bilişimin sağladığı olanaklarla gerçekleşmektedir.
Büyük veriden değer (value) yaratma işi ise verinin hacmi kadar çeşit zenginliğine ve çok yönlü olmasına (variety) bağlıdır. Bu imkanı ise yine bulut sistemleri sağlamaktadır. Kişi ve kurumların veriden değer yaratabilmesi için, kullandıkları verinin büyük hacimde olması, bu verinin çok çeşitli kaynaklardan gelmesi ve bu verilere çok hızlı şekilde ulaşıp, gerekli analizleri çok hızlı şekilde yapabilmeleri gerekmektedir.
4 ayrı çeşidi ile karşımıza çıkan bu teknoloji, farklı alanlarda, farklı biçimlerde kullanılmaya olanak sağlıyor.
Public Cloud (Genel Bulut): İnternet üzerindeki sunucular ile kurulan bir bulut teknolojisi. Küçük ve orta ölçekli şirketlerde kullanacağınız, kullandığınız kadar ödeme yapılan bu modele örnek olarak, elektronik postalar gösterilebilir.
Private Cloud (Özel Bulut): Bilgileri önemli olan büyük şirketlerin tercih ettiği bir bulut teknolojisidir. Tüm bilgiler kurucunun elinin altındadır ve erişim güvenliği ve gizliliği yüksektir. Örneğin Microsoft bunu size Hyper-V ve System Center ürün ailesi yardımı ile sağlamaktadır.
Hybrid Cloud (Melez Bulut): Public ve Private Cloud’un birleşiminden ortaya çıkan bulut teknolojisidir. Şirketlerin hacmine göre birleşim oranlarında farklılıklar görülebilmektedir.
Community Cloud (Topluluk Bulut): Birkaç şirket ile ortak kullanılan hizmetleri barındıran bulut teknolojisidir. Topluluk üyeleri uygulama ve verilere erişebilmektedir.[2]
Bulut Bilişim teknolojisi yazılımları internet üzerinden çalıştığından, bilgisayar, tablet, akıllı telefon ve Smart TV'lerin birbiriyle uyumlu çalışmasını ve aynı verilere aynı formatlarda ulaşılmasını sağlamaktadır. Sunulan bu imkan, kullanıcıların belirli platformlara bağımlı hale gelmesini engellemektedir. Kullanıcılar kendilerine en uygun koşulları sunan platformları dinamik olarak tercih etmekte, verilerini bir platformdan diğerine kolayca taşıyabilmektedirler.
Bulut bilişimi hizmeti veren platformlardan bazıları aşağıda listelenmiştir. Pek çoğumuz bu platformları değişik ölçeklerde kullanmaktayız:
Bulut bilişim teknolojisini özetleyecek olursak; kullandığımız donanım, program ve verinin bizden ayrılarak bulunduğumuz ortamdan uzakta, belki de ayrı ortamlarda depolanması ve gerektiğinde bir araya getirilerek bize sunumu veya izin verdiğimiz başka birisi tarafından kullanılması sonucunda, bizim istediğimiz aygıt üzerinde, bizim istediğimiz şekil ve ortamda iletilmesidir. Bu yeni düzenin olmazsa olmaz koşulu internettir.
Eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, 12 Ağustos 2011’de katıldığı bir açılış töreninde bu kavramdan ne anladığını şu sözlerle açıkladı;
"Bulut sistemi dedikleri bir şey var. Son zamanlar herkes oraya bir şey atıyor, gelen oradan işine yarayanı alıyor, kullanıyor. Ben böyle anlıyorum. Belki farklı bir şeydir. Şey yok artık, böyle sistematik bir şey yok. Abur cubur dolduruyorsun, herkes ihtiyacını oradan alıyor ama hiç de karışmıyor. İstediğini buluyorsun. Bu bilişime fazla kafa yorarsan sıyırırsın. Kullanacaksın, nimetlerinden yararlanıp, işini göreceksin. Kafayı taktın mı, o zaman işin kötü. Çok fazla hikmetine, fazla şey yapmamak lazım."[3]
Bulut Bilişimi dediğimiz teknoloji aslında yukarıdaki satırlarda aktarmaya çalıştığım kadar basit. Sistemin, biz teknik bilgisi az olan kullanıcılar için, elbette anlaşılması zor ve karmaşık yanları da var. Pek çoğumuz iki yüz yıldır kullandığımız otomobillerin motorlarının nasıl çalıştığını da bilmiyor olabiliriz. Ama anlamadığımız her şey, öğrenemeyeceğimiz ve 'kafaya takarsak sıyırtacağımız' anlamına gelmez.
Sayın eski bakan bu sözleri ile Türk halkının zeka düzeyi ve yeteneklerini küçümsediğini düşünüyorum. Siz ilkokuldan itibaren çağın gerçekleri ve teknoloji odaklı bir eğitim verin ondan sonra bakalım 'kafaları sıyırıyor muyuz?'
[2] BULUT Canan, Bulut Bilişim (Cloud Computing) Nedir?, Türkiye’nin Endüstri 4.0 Platformu https://www.endustri40.com/bulut-bilisim-cloud-computing-nedir/
[3] ÇOBANOĞLU Kerem, Binali Yıldırım - Bulut Bilişim, 30 Ekim 2011, https://www.youtube.com/watch?v=Sn7pNTsY5iY