Teknolojik gelişmeler insanlığı şaşırtmaya devam ediyor. Henüz sürücüsüz, otonom araçların varlığına alışamamışken, bir de karşımıza uçan arabalar, otobüsler çıkmaya başladı.
Bu yeni tip uçan araçların ortak özelliği, iniş ve kalkışlarını uçaklar gibi değil de helikopterler gibi dikey olarak yapabilmeleridir. Bu sebeple bu araçlara eVTOL (Electric Vertical Takeoff and Landing – Elektirikli Dikey Kalkış ve İniş) araçları denilmektedir.
Söz konusu araçlar drone teknolojisi ile çalışmaktalar. Bildiğiniz üzere, drone'lar halihazırda fotoğraf çekiminden ilk yardım ilacı taşımaya, tarımsal faaliyetlerden güvenlik gözetleme faaliyetlerine kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Amazon gibi firmalar, bu teknolojiyi kargo taşımacılığında yaygın olarak kullanmak için AR-GE çalışmalarını hızla sürdürmekteler.
Drone'ların dikey iniş ve kalkış yapıyor olmaları büyük avantajdır. Zira kendi büyüklüğünden biraz daha geniş her alana inip, kalkabilmektedirler. Bir diğer avantajı ise enerji kaynağının elektrik olmasıdır. Bu enerji kaynağını da doğal yollardan üretmesi hedeflenmektedir.
Drone pazarı tüm dünyada hızla artmaktadır; 2015 yılında 600 milyon dolar olan pazar büyüklüğü 2019 yılında 1,6 milyar dolara ulaştı. Statista verilerine göre pazarın 2025 yılında 12,6 milyar dolara yükselmesi bekleniyor. Bu gelişme insan taşıyan araçların hızla devreye girebilme ihtimalini güçlendirmektedir.
İlk nesil eVTOL araçları, acil durumlarda ilaç ve gereç yetiştirme, hasta ve organ nakliyesi gibi tıbbi amaçlar için kullanılmışlardır. Düşük hacim ve ağırlıktaki objelerin nakliyesinde sağlanan başarı, teknoloji şirketlerini harekete geçirmiş ve aynı teknoloji ile insanların taşınması fikri üzerinde çalışmaya başlamışlardır.
İnsan nakliyesinde kullanılan uçan arabaların ilk versiyonu Volocopter idi. Bir Alman firması tarafından üretilen bu araç, tek kişilik bir helikopteri anımsatmaktaydı. Teknoloji firmaları bu tek kişilik aracı, beş kişilik "Hava Taksi"ye dönüştürmek üzere kolları sıvadılar bile. Bir başka Alman teknoloji firmasının geliştirmekte olduğu beş kişilik yeni araç saatte 280 km mesafe katedebilmektedir. Bir aracın bu yüksek hıza ulaşabilmesi, şehir içi taksi hizmetinin ötesinde, şehirlerarası nakliye hizmeti de verebileceği anlamına gelmektedir. Şirket yetkilileri, ilk hava taksi hizmetini, 2024 yılında, Florida'nın 14 şehrinde başlatacaklarını açıklamışlardır.
Uber taksi hizmetleri şirketi ise, kurduğu Uber Elevate adlı teknoloji şirketi vasıtasıyla geliştirmekte oldukları beş kişilik hava taksileri, 2023 yılında Amerika'da devreye sokacaklarını belirtmişlerdir.
Bu haberleri daha sindiremeden, Kelekona adlı bir başka Amerikan teknoloji şirketi, 40 kişilik "Hava Otobüsleri"nin projelerini yapmaya başladıklarını ve Amerikan Federal Havacılık İdaresi'nden yeterlilik belgesi ve gerekli izinleri alabilirlerse, 2024 yılında hizmet vermeye başlayacaklarını ilan ettiler. Üstelik New York-Hamptons arasındaki 30 dakikalık uçuşun yolcu başına ücretinin 85 USD olacağını açıkladılar.
Teknolojideki bu hızlı gelişmeler, elbette, bir dizi yasal düzenleme ve kural gerektirmektedir. Amerikan Federal Havacılık İdaresi (FAA) ve Avrupa Havacılık Güvenliği Ajansı (EASA) şimdiden gökyüzünde bu araçların kullanılmasının yaratacağı sıkıntıları gidermek için yasal düzenlemeler yapmaya başlamışlar. Bu yasal düzenlemeler ve kuralların 2025 yılına kadar tamamlanması hedeflenmektedir.
Aslında insanlık çok eski çağlardan beri uçmaya heves etmiştir; uçmayı özgürlük olarak tanımlamış ve bu konuda pek çok deneme yapmıştır. Leonardo da Vinci'nin XVI. yüzyıl başlarında geliştirdiği uçuş makinesi projeleri, XVII. yüzyılda Hezarfen Ahmet Çelebi'nin Galata Kulesi'nden atlayarak uçmayı denemesi bu konudaki ilk ciddi adım olarak kabul edilebilir.
Teknolojiyi kullanarak bireysel uçuş gerçekleştirme denemelerine ise, 1960'lı yılların ilk döneminde rastlamaktayız. Sumpac adı verilen hava bisikletini uçuracak enerjinin, kullanıcının çevireceği pedal ile sağlanması planlanmıştı. Ancak bu proje gerçekleşmedi. Daha sonraki yıllarda da insanlık bu sevdadan vazgeçmedi ve çeşitli projeler geliştirilmeye devam edildi.
İnsanlığın yüzlerce yıldır kurduğu hayal, 2019 yılı Ağustos ayında gerçekleşti. Franky Zapata isimli Fransız mucit, kendi geliştirdiği ve ayaklarının altına bağladığı "Hoverboard" adını verdiği bir platformla, ilk uzun mesafeli uçuşu gerçekleştirdi. Bu platformun enerji kaynağı kerosendir. Platformun uçuşunu beş küçük jet motoru sağlamaktadır. Bu platform saatte 170-180 km hız yapabilmektedir.
Zapata, Fransa'nın Sangatte kasabasından, İngiltere'nin Dover kentine uçmayı başarmıştır. Kanal üzerindeki uçuş esnasında kendisine 3 helikopter eşlik etmiştir. Uçuşun 35'inci kilometresinde, bir tekneden yakıt ikmali yapmış ve bu uçuşu tam 20 dakikada tamamlamıştır.
Kişisel uçuş araçları konusundaki ar-ge çalışmaları tüm dünyada olanca hızıyla devam etmektedir. Amaç, bireylerin gerek şehir içinde gerekse şehirlerarası seyahatlerini hızla gerçekleştirebilecek araçların bir an önce kullanıma sunulmasıdır. Bu sayede, bir yandan şehir içindeki trafik sorununu hafifletmek, bir yandan da topluma enerji ve vakit tasarrufu sağlamak amaçlanmaktadır.
İstanbul'un semalarında istediğiniz gibi uçtuğunuzu hayal etsenize. Ya da tatile ailenizi de bindirdiğiniz drone taksi ile uçarak gittiğinizi... Bu seyahatlerin çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğine inanmaktayım.
Acaba Türkiye enerjisini, 2022 yılında piyasaya sürüleceği iddia edilen ilk yerli ve milli otomobilimiz TOGG'un yerine, bu tür araçlara harcasa daha mı iyi olurdu diye sormaktan kendimi alamıyorum. Dünyadaki teknolojik gelişmelere baktığımızda, TOGG projesi, elektrikle çalışan hızlı trenlerin taşımacılık yaptığı çağda buharla çalışan tren yapmaya çalışmak gibi görülmektedir.