15 yıl boyunca bir dergiyi çizgisini hiç bozmadan devam ettirebilmek çok zor iş. Büyük büyük medya devlerinin dergileri bile bunu başaramazken bağımsız bir dergi olarak bunu yapmak ise gerçek bir macera. Bant Mag., bunun hakkını vererek yapabilen bir dergi olarak 15 yıldır aramızda. Kendini tekrar düşmeden, yeniye burun kıvırmadan, dergi dışında etkinliklerde de adını görebileceğimiz tamamen yerli bir dergi! Bu derginin arkasındaki iki isim Aylin Güngör ve J. Hakan Dedeoğlu. Hem hayatı, hem de işi paylaşan ama aynı anda birbirlerinden bağımsız kariyerlerini devam ettiren bir çift (Burada yazarın gözünden kalpler çıkıyor). Aylin başarılı bir fotoğrafçı. Hatta iki fotoğraf kitabıyla yurtdışındaki kitapçılarda bile karşılaşabilirsiniz. Hakan ise ilk romanı yakın zaman önce yayınlamış bir yazar (Seden Mestan'ın Hakan'la yaptığı süper söyleşi şurada).
15. yılını farklı etkinliklerle kutlayan derginin iki beyni ile konuştuk ve hem bu işin sırrını sorduk hem de 'Daha nice 15 yıllara Bant Mag.!' dedik.
Bant'ın hikayesi bundan 16 yıl önce başladı. Aylin ve ben büyük bir medya grubundan çalışıyorduk. Ben Aktüel dergisindeydim, Aylin ise Vizyon'da. Vizyon dergisinin kapandığı dönemde Aylin'e bir "gençlik dergisi" yapma teklifi geldi. Neredeyse sıfır bütçesi olan bir projeydi ve Aylin "o zaman benim istediğim türde bir gençlik dergisi olur" şartıyla kabul etti bu teklifi. Arkadaş grubumuzda eli kalem tutan herkesin desteğiyle kolları sıvadık ve işe giriştik. Derginin adı Forward'dı ve sadece iki sayı sürebildi ama koşullar zor olsa da kendi dergimizi yapmanın heyecanını, zevkini yaşamıştık bir kere. Forward biterken Mobimedya'da çalışan arkadaşımız Ümit Kurt benzer bir dergiyle ilgilenebileceklerini söyledi. Aynı ekip Mobimedya'ya gittik, o dönem bize inandılar ve biraz daha iyi koşullarda yeni bir dergi için anlaştık. O derginin adı da Bant oldu. Bant 2004-2011 yılları arasında 66 sayı çıktı. 2011'den itibaren ise mecburen Mobimedya'dan ayrıldık ve Bant Mag. adıyla devam ettik. Bant Mag. dönemi dijital dünyaya açılmamızı sağlayan hareket oldu aslında.
Sanıyoruz bunda birden çok etken var. Birincisi hiçbir zaman tam anlamıyla bir şirket olmayıp, bir arada olmaktan, üretip paylaşmaktan keyif alan bir ekip olmamız. İkincisi ise yıllar içerisinde içgüdüsel olarak hayatta kalmanın yollarını bulmuş olmamız. Var olduğumuz yıllar içerisinde dünyada ve ülkemizde o kadar çok değişiklik yaşandı ki ister istemez kendimizi sürekli yeniledik, önlemler aldık, dergi olarak hayatta kalabilmenin yollarını aradık. Konserler, sergiler düzenledik, markalarla dergi dışında işler yaptık, değirmeni döndürmek için kırk dereden su getirdik, doğru zamanda basılının yanına dijital dünyayı ekledik gibi... Sonuçta alışkanlıklar ve medya araçları sürekli değişiyor. Kendi ruhuna sırt dönmeden kendini güncelleyebilmek, günün koşullarına razı olduğun kadarıyla uyum sağlamak bu işin anahtarı.
Buralarda dünyamızın karardığı, bombalandığı ve susturulduğumuz zamanlar yaşandı. İşte en çok o zamanlar bu hisler yanaştı. Ama aslında şimdi anlıyoruz, tam da devam etme zamanıymış. Ülkeden gitmeyip bir yandan da en iyi yaptığımız şeyi yaparak devam etme tercihimizin herkese iyi geldiğine eminiz. En başta da bize.
Genç yaşta birlikte yol almaya başladığımız için hiçbirimiz kendisini başka bir iş senaryosu içerisinde görmek istemedi. Birlikte büyüdük ve Bant'ı birlikte büyüttük. Bant'ın yanına kendi kişisel işlerimizi de ekledik. İşimiz sıkıcı hale, kendini tekrar eder hale gelmesin diye çok uğraştık.
Kim bilir? Cevabı değişken olan büyük bir soru işareti bu.
Birlikte iş üretmenin ekip olmanın tekrar değerli ve havalı olduğu bir dönem gelecektir eminiz. Zira yeni nesilin de bunu tatması gerekiyor. Asıl sorun bu.
Açıkçası çok heyecan verici bir dönemde olduğumuzu düşünüyoruz. Türkiye geçtiğimiz yıllarda çok sarsıcı olaylar yaşadı ve yaşıyor. Bu bizi içimize kapadı ve sadece birbirimize açılabildik uzun yıllar. Bu içe kapalı olma hali yerli sahnenin yaratıcı isimlerini ön plana çıkardı ve çok iyi bir nesile denk gelmişiz meğer.
Sadece iletişimi değil erişimi de kolaylaştırdı. Önceden sadece basılıyken Türkiye'de çoğu şehire erişimimiz yoktu. Şimdi her haneye ulaşmanız mümkün. Bu da güzel sürprizleri beraberinde getiriyor. Ama eskiden size ulaşan bir okuyucunun heyecanı bambaşka oluyordu. Gerçekten özel bir şey paylaşmak için bize ulaşılıyordu. Şimdilerdeyse biraz yol geçer hanına döndü ortalık ve aradan iyi mesajları ayıklamak da zor oluyor.
Hakan: Nadir de olsa yaptığımız bir kaç farklı sayı var. Mesela sadece yerli keşiflere ayırdığımız, Bant döneminden kalan 60. sayımız. Bu sayının farkı derginin dikey değil yatay olmasıydı. Başta Aylin'in babası olmak üzere arşivci herkes çok kızmıştı. Rafta ya sırtsız ya da kısa sırtlı ve çıkıntılı olarak duruyordu.
Aylin: Ya da 10. yıl sayımız. Gerçi bunu hazırlaması epey zor olmuştu. Aynı zamanda Bant ve Bant Mag. toplamında 100. sayımızdı. (Devlet Bahçeli hesabıyla)
Tüm sayılarımızdan alıntılar yapıp, herkesin bize soru sorduğu bizim cevapladığımız uzunca bir bölüm yapmıştık. Başımıza gelen tuhaf hikayeleri de bu sayıda anlatmıştık.
Bu algıya tam da katılmıyoruz. çekirdek ekip değişmiyor evet ama yeniler eklenmiyor anlamına da gelmiyor tabi bu. 15 yıl az bir zaman değil, bu süre zarfında çevremizde destek olunması gerektiğine inandığımız sanatçılar ve müzisyenler ve kişileri hep ön planda tuttuğumuz doğrudur. Bizimle birlikte büyüyen ve popülerleşen birçok isim var. Ancak halen en büyük amacımız yeni isimleri doğru zamanda keşfetmek ve destek olabilmek.
Hiçbir zaman da sadece yayın yapan bir dergi olmadık. Hem üreten, hem dergi ve hem etkinlik yapan bir ekip olduk. Piyasada dönen basma kalıp işlerden farklı işler yapmaya çabaladık her dönemimizde. Bu da aynı amacı taşıyan birçok sanatçıyla, müzisyenle yakın dostluklar kurmamızı sağladı çünkü hepimizin dertleri ve istekleri müşterek.
Daha popüler olmak ve daha geniş kitleye seslenmek bir tercih sanıyorum. Biz sanki Bant okurlarıyla aynı masada oturabilir aynı dert ve zevklerden bahsedebilirsin gibi hissediyoruz...
Hakan: KaraKarga tarafından yayımlanan Bunu Biz İstedik İstanbul ilk romanım. Daha önce 2017 yılında Sadi Güran ile birlikte Rumeli Kabusu isimli bir grafik novella çalışmamız olmuştu. Bu sefer yolları dehşetengiz bir kar fırtınasında kesişen sekiz yabancının hikayesini anlatıyorum.
Aylin: Son sergim Red Bull Music Festival İstanbul dahilinde Akaretler'deki House of Music'te gerçekleşen müzik fotoğrafçıları sergisiydi. En çok sevdiğim ve örnek aldığım biri eskilerden biri de bu dönemden olan iki efsane fotoğrafçıyla birlikte yaptık bu sergiyi. Üçümüzün de birer odası vardı. Steve Gullick 90'lardan bu zamana yürek hoplatan, analog ve kendi basımı her biri birer sanat eseri gibi olan bir seçkiyle katıldı. New York'ta yaşayan ve son yıllarda birçok önemli müzik yayını ve müzisyenle çalışan Ebru Yıldız'ın da bayıldığım bambaşka bir tarzı var. Özellikle konser fotoğraflarında inanılmaz bir enerji yakalıyor. Ebru da son yıllardan dönemin en önemli isimlerine odaklanan efsane fotoğraflarıyla katıldı. Ben de geçtiğimiz 15 yıldan yerli müzik sahnesinden çektiğim analog portrelerle yer aldım. Bazıları albüm kapağı olmuş, bazıları öylesine, bazıları Bant için çekilmiş bir seçkiydi bu. Bir oda dolusu fotoğraf çıktı, dönemin garip bir özeti gibiydi. Çok özel bir sergiydi hepimiz için.
Aylin: Şu ana kadar From Where I Am (Oturduğum Yerden) ve de This Magical Depresssion isimli iki kitap çıkardım. From Where I am 2004-2014 yılları arasında yolu İstanbul'dan geçmiş turneleyen müzisyen ve grupların çektiğim fotoğraflarından oluşuyordu ve Tokyo, Berlin, Amsterdam, Tel Aviv, Londra vs. gibi neredeyse dünyanın dört bir yanında sergisini yaptığım bir seriydi bu. Bu sebeple kitap dünyada çok özel ve sevdiğim kitapçılarda yer aldı.
Daha sonra This Magical Depression kitabı ve sergisi geldi. Bu seri biraz fenomene dönüştü bilenler arasında. Şapkasını yaptırmıştım kitaptan daha çok ilgi gördü .
Kısacası bu serinin bir de insanlı versiyonu var. Değerli Yalnızlık isimli bir yeni seri bu. Aklımda ona dair bir sergi ve belki kitap fikri var.
Aylin: Steve ile Bant'ın ilk zamanlarında 2005'te tanıştık. Ben zaten büyük bir hayranıydım ve röportaj yapmak için ona ulaştım ve sonra arkadaş olduk. Onun sayesinde şu anki analog kameralarımı almaya başladım ve hatta kameraların huylarına dair ilk derslerimi de ondan aldım. Hatta süper bi an vardı, bir teknede boğaz gezisine çıkılmış, teknede konser için İstanbul'a gelmiş Will Oldham (Bonnie Prince Billy), en sevdiğim davulcu Jim White, Steve Gullick ve daha birçok önemli isim var. Steve bana Hasselblad kameranın detaylarını anlatıyor... Neyse o kameramın adını Steve koydum o an zaten.
Aslında Steve ile birlikte çalışmıyoruz. Ama birbirimize farklı şekillerde destek oluyoruz diyebilirim. O 90 yılında kariyerine başlamış ve analog fotoğraftan hiç vazgeçmemiş bir isim. Günümüzde de bu şekil çalışmak bir hayli zor, yavaş ve hatta istenmeyen bir şekil neredeyse. Müzik dünyasındaki değişim ve dijital fotoğraftaki keskinlik ve gerçeküstücülük vs hepsi bence bağlantılı... Bu konular üzerine yıllardır süregelen bir muhabbetimiz var. Son 10 yılda birçok şeyin değiştiğini ve hatta şimdilerde tekrar analog dünyanın önemli olduğunu fark ediyoruz mesela. Belki grup müziği de tekrar popülerleşir, kim bilir...
Mesleki bir durum kesinlikle. Bu kadar uzun yıldır kültür sanat dünyasında olunca ve de sürekli etkinlik de yapınca sanıyorum çok doğal olarak çok kişiyi tanıyor oluyorsun. Yerli gruplar ayrı yabancı gruplar ayrı düzenli olarak konser yapıyorduk ve her konseri para kazanmak amacından çok daha fazla kendimizi beslemek amaçlı yapıyorduk sanırım. Neredeyse herkesle arkadaş olduk sonunda.
Ekim ayında o kadar çok şey yaptık ki artık biraz dinlensek mi diyoruz açıkçası. Ama birkaç güzel sürprizimiz daha var. Ekim ayında kapalı gösterimini yaptığımız Her Yıla Bir Klip projesini çok yeni paylaştık. O proje bizi bir hayli heyecanladırıyor. Ekipçe Bant'ın aktif olduğu her yıldan bir şarkı seçtik. Bunların hepsi yerli müzik sahnesinden şarkılar. Seçilen şarkıları da işlerini sevdiğimiz yönetmen ve video sanatçılarıyla eşledik ve bu şarkılara birer klip çekmelerini istedik. Bu noktada tek kuralımız klipleri iPhone'larla çekmeleriydi. Ortaya muazzam işler çıktı. Bunların hepsi şuradan ya da YouTube kanalımızdan izlenebiliyor.
Bir de tabi Ocak ayında Bina'da Bant Mag 15.yıl sergimizin ikincisi, 2011-2019 bölümü var. Ve de içeriğini bizim değil, farklı kulvarlardan tanınmış simaların belirlediği özel sayımızın ikincisi de hazırlanıyor şu an. İlk sayısı bu linkte.
Demonation Festivalimiz Ocak ilk hafta sonu gerçekleşiyor, onun da 10. yılı. Bu aralar baya heyecan verici bizim için, kutlamalara doyamadık.
Bir haraketlenme olduğu aşikar. Kadıköy'e genç expat'larımız dönmeye başladı. Gelen yabancı grupların, sanatçıların sayısında artış var. Ama en güzel veri İstanbul'u ziyarete gelen arkadaşlarımızın arkadaşlarındaki artış. 2010'ların başlarında her hafta 2-3 mail alırdık. "Şu şu arkadaşım İstanbul'a geliyor, sizinle tanıştırmak istiyorum..." gibi mail'lerin ardı arkası kesilmezdi. Sonra sessizlik geldi. Bildiğimiz, karanlık zamanlar... Ama şimdi tekrar, özellikle kültür dünyasından birçok insan şehrimizin yolunu tutuyor.
O kadar değişti ve sürekli değişiyor ki biz de takibini kaçırdık. Mesela Bant'ın ilk yıllarından 2010'ların başına değin inanılmaz bir İstanbul merakı hatta akını vardı. Sonra malum sebeplerle haritadan resmen silindik. Ilk önce orası tehlikeli, ay yazık size terör olayları vs dediler. Sonra "sizin ülke tu kaka biz gelmeyiz"e döndü... Şimdi de, herhalde aşırı ucuzladığı için buralar, "ya güzel ülke ya aslında"ya döndü. Merakla sonraki aşamaları ve olayları bekliyoruz.
Biz en çok heyecanı özlüyoruz. Yeni bir şey üretmenin daha büyük bir heyecanı vardı o zamanlarda. Keşfedip heyecan ile paylaştığımız bir şeyin karşılığını aynı heyecan ile okuyucularımızdan alabiliyorduk. Okuyucu daha dikkatli ve istekliydi.
"15 yıl önce ne güzel bunlar yoktu" dediğimiz çok şey var da, diğerini bir düşünmek lazım... Ama 15. Yıl önce olmayan şey yüksek bellek alanıydı. Her şey CD'lerde bize geliyordu, herhangi bir şeyi mail atamıyordun vs büyük yüktü. Dolayısıyla 15. Yıl öncesine ışınlanacak olsak yanımızda bir çanta USB bellek götürürdük.
Sanırız bu hayata analog başlamış olmamızın bir getirisi. Dijital dünyayı anlıyoruz ve içerisinde yaşıyoruz. Ama bir o kadar da değişken ve henüz emekleme çağında olduğunun da farkındayız. Bu sebeple kendimizi tamamen dijital/sanal furyalara teslim etmiyoruz, edemiyoruz. Analog candır, dijital dünya ise hakikat, ikisi arasında denge kurmamız gerekiyor.
Benzer zevklerde olmamız ve elbette ellerin kalem tutması. Yakın zamanda bir staj duyurusu da yaptık. Katılmak isteyenlerin burdaki form doldurup [email protected]'a göndermeleri kafi. Instagram DM üzerinden başvuru kabul etmiyoruz, onu ekleyelim.