Content Hotel işbirliği ile Meşher Sanat Galerisi’nin devam eden sergisi “Mâziyi Korumak” için tasarladığı “Anadolu Mirası” filtresi, filtrelerin kullanım alanı açısından zihnimizi aydınlattığı ve uzun süredir her beğendiğimiz işte imzasını gördüğümüz için Meltem Şahin ile konuşmak istedik. Biz bu röportaja hazırlanırken o bambaşka bir filtreyle daha karşımıza çıktı: Yerli müziğin en sevdiğimiz isimlerinden Islandman’in son teklisi Kara Toprak için de bir filtre tasarladı. “Kara Toprak" toprağın önemini ve hayatımız için ne kadar hayati olduğunu ve onu her türlü tehlikeden nasıl korumamız gerektiğini anlatan bir şiir. Neredeyse 100 yıl önce yazılmış olmasına rağmen içinde bulunduğumuz iklim krizinde belki de her zamankinden daha da geçerli. Ben de bu filtre ile gözlerimizi kapatıp, içimize dönüp, önce kendi doğamızın uyanışı, oradan da aslında kolektif uyanışımızı tahayyül ettim” şeklinde anlatıyor bu filtreyi Meltem.
Bazı şeylerin sosyal medyada popülerleşmediği sürece kıymet görmediğini düşünürsek Anadolu mirasını filtrelerle tanıtmak çok iyi bir fikir aslında. “Anadolu’daki zengin mirasımızı Batı’da, Doğu’da ve hatta kendi ülkemizde yeterince temsil edebildiğimizi düşünmüyorum. Ben de elimden geldiğince bu kültürü, popüler kültüre taşıyarak, öğrenilmesini, hatırlanmasını, kutlanmasını sağlamaya çalışıyorum” diyen Meltem’le sohbetimizin tamamını okuduktan sonra muhakkak filtreleri deneyeceksinizdir. Bunun için filtre arama seçeneğine filtrelerin isimlerini yazmanız yeterli. Yahut Meltem Şahin’in Instagram hesabından da ulaşabilirsiniz. Sonrasında hem Meşher’deki “Mâziyi Korumak” hem de Meltem Şahin’in Kıraathane’de devam eden “Birinin Acısı Öbürüne Geçmiyor” sergisini gezmek için planlarınızı yapın derim.
-Instagram filtreleri için post-Internet sanatı diyebilir miyiz?
Ben dijital işler üreten, filtreler yapan bir sanatçı olarak, filtrelerin yeni bir sanat biçimi olduğunu düşünüyorum. Fransız filozof, Merleau-Ponty, bir ressamın vücudunu dünyaya ödünç vererek dünyayı resimlere çevirdiğini söylemiş. Bu fikir beni bir sanatçı olarak da hep etkiledi. Bu fikri filtre bağlamında düşündüğümde ise filtrelerin sanatçılar dışında kullanıcılar için de, onları sanata dönüştürebilen bir imkân yarattığını fark ettim.
Paul Cezanne, sanat yaratma sürecinde sanatçıların işin kendisi haline geldiğini, böylece birden fazla beden, boyut ve bakış açısı yaşayabileceğini söyler. Bir dağ olmak, nasıl bir dağ olunacağını tasvir etmek… “Cézanne’in (pek çok kez yorumlanmış) enigmasıdır bu: “insan yok, ama bütünüyle manzaranın içinde.” Gilles Deleuze & Felix Guitar, Felsefe nedir
Instagram filtreleri bir resim gibi tamamlanmış, bitmiş değiller, her zaman değişime açıklar, filtreler ancak kullanıcıyla buluşunca tamamlanıyorlar. Ve yine bir resim gibi pasif bir deneyim sunmuyorlar, filtrelerle etkileşime geçiyorsun ve aktif bir deneyim yaşıyorsun. Filtreler, yaratıcı ve kullanıcı arasında adeta bir işbirliği yaratıyor. Kullanıcıya keşfetme, oyun oynama, perform etme deneyimi sunuyor.
-Filtreler sayesinde sanatçı aslında daha önceden dahil olamadığı bir gerçeklikle, yaptığı eserin izleyici üzerindeki etkisiyle yüzleşiyor. Sanatçı açısından bu deneyim nasıl bir etki yaratıyor?
Instagram filtreleri kullanıcıya yeni bir makyaj, kostüm, fiziksel özellikler neredeyse yeni bir kimlik veriyor. Sanki içinden seçebildiğiniz yeni kişilikler sunuyor. Bu filtrelerin beni en çok etkileyen yanı ise performatif tarafları oldu. Filtreler onları kullanan insanlar tarafından yaşıyor, onlarsız bir hiç gibiler. Kullanıcının ruh haline, kullanımına ve hareketlerine bağlı olarak değişiyorlar. Kısa süreliler ve her defasında yeni bir kullanıcıyla beraber yeniden doğuyorlar. İşte bu yüzden de, bence, AR yeni nesil bir performans sanatına olanak sağlıyorlar. Sanatçılar hiç olmadığı kadar farklı ve çok sayıda kullanım gözlemleyip, geri bildirim toplayabiliyor. Ve bu geri bildirimlerin toplanmasının hızı ve çokluğu filtre sanatçılarının gelişimine büyük katkı sağlıyor.
-Sen bu filtreleri yaratırken neleri göz önüne alıyorsun?
Artırılmış gerçeklik dünyasının parçası olan filtreler çoğunlukla 3D animasyon teknikleri kullanılarak yaratılıyor. Bense bu teknoloji trendlerinin yakından takip edildiği dünyada, cel animasyon gibi geleneksel animasyon tekniklerini kullanarak kendi üslubumu bu platforma da taşımaya çalışıyorum.
-Filtre yaratma süreci nasıl işliyor?
Markalarla yaptığım filtre yaratma süreçleri ve kendim için yaptığım filtre yaratma süreçleri birbirinden farklı oluyor. Kendim için yaptıklarımda, ya o aralar kafamı kurcalayan belli bir duyguyu, bir konuyu işliyorum, ya da platformun yeni çıkmış bir özelliğini deneyebilmek için minik filtreler yapıyorum. Markalarda ise başlangıç noktası markaların istekleri oluyor. Onların filtre üzerinden aktarmak istedikleri temayı, fikri öğrenip, onu kendi tarzımla en iyi nasıl hayata geçirebilceğimi düşünüp onun üzerinden ilerliyorum.
-Content Hotel işbirliği ile Meşher için yaptığın filtreden bahsedebilir misin?
Meşher’deki Mâziyi Korumak sergisi kültürel birikimimizin çeşitliliğini tüm zenginliğiyle ortaya koyuyor. Bu sergi sayesinde figürinlerin yıllar içerisindeki forma dair değişimlerini gözlemlerken bir yandan da dönemlerinin kültürlerine dair de çok fazla bilgiye sahip olabiliyoruz. Content Hotel ile bu sergi için tasarladığım “Geleceğe Miras” filtresinde çizdiğim 4 farklı heykelcik de Mö 5700’lerden MS 200’lere kadar farklı dönemlere ve medeniyetlere aittir. Kadın figürünün MÖ 5700’lerdeki geniş kalçalı formunun, MÖ 3. bin yıl ortalarına gelindiğinde geniş omuzlu ve dar kalçalı bir forma dönüşmesinden, günümüzde bile hala erkeksi olarak algılanabilen MS 1-2. Yüzyıldan Aphrodite figürünün bacak bacak üstüne atışına, bu filtre ile biz zengin tarihimizin gözlemcisi haline geliriz.
-Mâziyi Korumak sergisinde en sevdiğin eserler hangileri oldu?
Filtrede kullandığım eserler beni en çok etkileyen işlerdi. Onlara ek olarak da grotesk figürin başlarından etkilendim.
- Müzelerin, sanat galerilerinin artırılmış gerçekliği ve/veya sosyal medyayı kullanarak daha çok kişiye ulaşması sence kültürün, sanatın demokratikleşmesi mi yoksa sanatı sadece “Instagram’da bir başka fotoğraf” haline mi getiriyor?
Müzelerin ve galerilerin yeni trendleri, kullanımları takip edip, dijitalleşmelerini, adapte olmalarını çok değerli buluyorum. Evet bazı denemeler senin de dediğin gibi belki “Instagram’da bir başka fotoğraf” olarak kalabilir, ama bu hem kurumlar için, hem de o kurumlar için bu deneyimleri tasarlayan sanatçı ve tasarımcılar için çok yeni bir süreç. Ve zaman içerisinde evrilip oturacağını düşünüyorum.
-Bir de Islandman için yaptığın filtreden bahsedelim! Müzik ve filtre bir araya nasıl geldi?
Anadolu kültürünün en sevilen ozanlarından Âşık Veysel'in cover’ı olan Islandman'ın yeni single'ı "Kara Toprak" için "Kara Toprak" filtresini yaptım. "Kara Toprak" toprağın önemini ve hayatımız için ne kadar hayati olduğunu ve onu her türlü tehlikeden nasıl korumamız gerektiğini anlatan bir şiir. Neredeyse 100 yıl önce yazılmış olmasına rağmen içinde bulunduğumuz iklim krizinde belki de her zamankinden daha da geçerli. Ben de bu filtre ile gözlerimizi kapatıp, içimize dönüp, önce kendi doğamızın uyanışı, oradan da aslında kolektif uyanışımızı tahayyül ettim.
-İki işte de Anadolu kültürü, toprak ve hatta bir dönem küçümsenen Anadolu mirası var. Bu kültürü popüler kültür ile birleştirmenin önemi nedir senin için?
Ben aslında küçüklüğümden beri mitlerle, masallara, bu topraklarda yaşamış medeniyetlerin kültürlerine çok ilgi duymuşumdur. Hatta Bilkent grafik tasarımdan mezun olurken, bitirme projem bu topraklardan farklı yaratılış destanlarının resimlenmesiydi. Anadolu’daki zengin mirasımızı Batı’da, Doğu’da ve hatta kendi ülkemizde yeterince temsil edebildiğimizi düşünmüyorum. Bu ülkede yaşayan insanların çoğunun Yunan mitolojisi hakkında, kendi mitolojimizden daha fazla fikri var. Tabi ki aslında Yunan mitolojisi bu topraklarla fazlasıyla kesişiyor, ama burda anlatmaya çalıştığım o değil. Ben de elimden geldiğince bu kültürü, popüler kültüre taşıyarak, öğrenilmesini, hatırlanmasını, kutlanmasını sağlamaya çalışıyorum.
-Snapchat, Instagram, TikTok filtrelerinin yarattığı güzellik algısı hakkında ne düşünüyorsun? Internet sayesinde güzelliğe dair tabuların yıkıldığı bir devirde bu kadar çok yaygın olmaları tezat değil mi?
Filtrelerin sanat olup olmadığı tartışmaların yanında, filtrelerle ilgili en önemli tartışmalardan biri de güzellik algısına etkileri üzerinedir. Bu tartışmaların alevlenmesi de aslında geçen yıl Instagram’ın, insanların ruh sağlığına zarar verdikleri endişesiyle estetik cerrahiyi tasvir eden veya teşvik eden tüm artırılmış gerçeklik filtrelerini kaldıracağını açıklaması üzerine başladı. Bu kararın da arkasinda dünyanın dört bir yanından yapılan araştırmalar vardı.
Bütün bu filtrelerin benliğimize kötü etkilerini savunanların yanında, aslında bizlere getirdiği güzellikleri de düşünen, savunan birçok araştırmacı, akademisyen, sanatçı var. Filtreler kullanıcıya kendilerini farklı biçimlerde ifade etme olanaklarını sunar, kendi bedeninden, görünüşünden memnun olmayanların veya utananların da bu dijital platformlarda dijital görüntüleriyle var olmalarını sağlar.
Instagram’dan “çıplaklık” nedeni ile kaldırılan bir filtren var. Internet’in pornografiyi bu denli yaygınlaştırmasına ve fiziksel özelliklere dayanan “like”ları alenileştirmesine karşın bir sanatçının işini sansürlemesi (ki bunu yaşayan çok sanatçı var) bana biraz ikiyüzlü bir politika olarak görünüyor. Kadınların meme ucuna uygulanan sansür de bu ikiyüzlülüğün bir parçası. Kadının ve cinsiyetler ötesi algının özgürleşmesini sağlarken bir yandan farkında olmadığımız başka yargılar/algılar mı yaratıyor?
Bugüne kadar 3 filtrem ve 5-6 illüstrasyonum Instagram’ın çıplaklık politikaları yüzünden red yedi. Hatta “Geleceğe Miras” filtresi de en başta Aphrodite figürininin çizimindeki meme ucu yüzünden red yedi, sonradan kabul alması için meme uçlarını silmek zorunda kaldım. Müzelerde gösterilmiş bir heykelin tasvirinin yasaklanması akıl alır gibi değil gerçekten. Ve Instagram’ın politikalarını senin de dediğin gibi ben de ikiyüzlü buluyorum. Keşke instagram meme uçlarını sansürleyeceğine, nefret söylemlerini sansürlese.
-Dijital sanatın kusursuzluğu, sanattaki insani pürüzleri ortadan kaldırırken duyguları da azaltıyor mu?
Evet eskiden hep dijital sanatın kusursuzluğunu insani dokunuşlarla kırmaya çalışırdım ve hala çalışırım. Özellikle dijital fabrikasyonlarıma her zaman bir hata, bir kazaralık eklensin isterim. 2020 yılında yaptığım “sketches with+for+from ai” video işimde yapay zeka ile çalışmak, bir rüyanın gerçekleşmesi gibiydi, sanki gizemli, sakar, sürprizlerle dolu kayıp ortağımı bulmuştum. Makine öğrenimi teknolojisi hala gelişmekte olduğu için aslında daha küçük bir çocuk gibi. O yüzden de videoda insancıl dokunuşu getiren yapay zekaydı, ben değil. Bence pürüzler doğadan gelir, doğanın karşısındaki insan yapımı şeyler de aslında mükemmelliğe gitmeye çalışır, ve bu insan yapımı şeylerin içindeki sanatçı da bu mükemmellikten doğaya, pürüzlere sığınmaya çalışır.
-Neredeyse mümkün olan tüm medyumları kullanarak sanat yapan birisin. Bir şeyi denemek için ya da ortak yapılan işlere dahil olmak için kriterlerin neler? Nedir seni heyecanlandıran şeyler?
Farklı medyumlar beraberinde getirdiği aksiyomları ile beni yeni şeyler düşünmeye zorlar ve beni bir sanatçı olarak geliştirir. Ortak yapılan işlerde dahil olmadan, her zaman o işin savunduğu değerlere ve o değerlerin benimkilere ne kadar örtüştüğüne bakar, ona göre karar veririm. Beni son zamanlarda heyecanlandıran konular kadin ve queer hakları. Beni heyecanlandıran iş yapış biçimleri ise kapsayici, transparan, toleransi yuksek ve katılımcı süreçler.
-Oh my PMS projenin devamı olacak mı?
PMS Sergisi, Regl Öncesi Sendrom olarak da adlandırılan ve göz ardı edilen kadınlık deneyimi tabuları üzerine 22 dijital sanatçının bir araya geldiği bir sergi serisi. Aynı zamanda da Türkiye’nin ilk artırılmış gerçeklik sergisi olmasıyla da öne çıkıyor. Serginin ilki 2017 yılında Bant Mag ile iş birliğinde, İstanbul Bina’da gerçekleşti. Serginin ikinci versiyonu ise 2018 yılında Gülbaba Music’in düzenlediği Sound Ports festivali kapsamında, Bomontiada A Corner in The World’te gerçekleşti.
Bu sergiyle birlikte, kadınların regl öncesinde yaşadığı krizleri ve hormonal dalgalanmaları, değil başkalarıyla paylaşmak, kendi içinde sorgulayıp anlamlandıramadığı bir dünyada konu üzerine dikkat çekip, çalıştığım tüm değerli sanatçılarla birlikte, insanların aklında sorular, fikirler oluşturup, bu tabuları yumuşatmaya çalıştık.
2020 yılının sonlarından beri ise PMS sergisinin üçüncü versiyonunu Instagram’a, yani online platforma taşıdık. Bu sayede dünyanın dört bir yanından PMS deneyimini yaşayıp yaşamaksızın her türlü sanat üreticisinin PMS’e bakış açısını animasyon gifler ile keşfettigi “tabu” ya da “gerçek dışı” ilan edilen bu regl öncesi sendromu üzerine diyalog yaratmayı amaçlıyoruz. Bunun yanında, su şıralar topluluklar ve kurumlarla işbirliği için farklı yolları arayıp, bu diyalogu daha da genişletip sanatın dönüştürücü gücünü keşfetmeye devam etmek ve hali hazırda sürekli başkalaşan PMS’i dönüştürmeye, büyütmeye devam etmek için uğraşıyoruz.
-Sırada neler var, yeni işlerini heyecanla bekliyoruz!
Yakın zamanda açılışını yaptığımız, üzerinde uzunca bir süredir çalıştığım, benim için anlamı çok büyük olan ve kadın cinayetlerini konu alan “Birinin Acisi Öbürüne Geçmiyor” sergimiz 6 Ağustos'a kadar İstanbul Kıraathane’de sergilenecek. Aslında tüm bu süreç, sevgili şairler Birhan Keskin ve Aslı Serin’in kadın cinayetlerine "yeter!" demek için, iki buçuk yıl süren ve adını da Zeren Göktan’ın Sayaç adlı iki aşamalı çalışmasının katmanlarının birinden alan “anitsayac.com” şiiriyle başlıyor. Daha sonrasında Performistanbul işbirliğinde bu şiiri dinleyerek gerçekleştirdiğim iki performansta ortaya çıkardığım çizimler ile birleşen bu anlamlı dizeler, 160. Kilometre yayınları tarafından Elvin Eroğlu editörlüğünde ve benim görsel tasarımımla bir kitap olarak yayınlandı. Devamında ise, şiirin ve düşüncelerin eserlerle birlikte vücut bulmuş halini fiziksel bir mekanda insanlarla karşılaştırmak istediğimiz için bir sergi yapmaya karar verdik. Serginin küratörlüğünü ben ve değerli arkadaşım Elvin Eroğlu üstlenirken, sergi tasarımı Evrim Karacan’a ve ses tasarımı ise Mert Kocadayı’ya ait.
Bunun yanı sıra, Uluslararasi Af Örgütü için Reflect Studio ile beraber gökkuşağı sembolünün ülkemizde yasaklanması ile ilgili bir koleksiyon hazırlığı içindeyiz. Ülkemizde ciddi hukuksuzluk ve eşitsizliğe mahkum edilen, toplumun kalıplarına sığmayıp en güzel şekilde “kendi” olan ve hisseden herkes için bu Pride koleksiyonunu hazırlıyoruz. Bir de son olarak, Kapka Enamel adlı çok değerli marka ile kendi yarattıkları yeni marka “Funky Nap” için çok heyecan verici başka bir koleksiyon üzerine çalışıyorum. Bu topraklardan çıkan farklı yaratılış efsanelerini konu alan bir pijama serisi geliyor!