Geçen hafta Bursa’da Cumhurbaşkanımız geçerken kapatılan yolda bekleyen ambulansın acı acı siren çalmasına rağmen -verilen talimat gereği- bekletildiğini ve bunun da vatandaşların tepkisine neden olup kolluk güçleriyle tartışmalar yaşandığını sanırım okuyanlarımız vardır. Bu haberi görünce, gerek devlet erki, gerekse de hepimiz için günlük yaşamda sıradan gibi gözüken tüm faaliyetlerimizin ardında yatan kültür tarihlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettim.
Öyle ya, büyük bir ihtimalle bu emri veren yetkili, modern dünyada 500 yıldan fazla bir süredir hasta taşıyanların geçiş üstünlüğü kullandığını bilse böyle bir emir vermezdi, veremezdi. Açıkçası, kendisi için yollar kapatılan hiçbir devlet büyüğümüzün ambulansı bekletmek isteyeceğini sanmıyorum ama düşünülmeden verilen emirlerin dönüp dolaşıp onların olumsuzluk hanesine yazılacağını da unutmamaları gerekiyor, diye düşünüyorum. Yani güvenliği sağlama adına insanlığın ortak değerlerini göz ardı edenlere, şu ya da bu şekilde ambulans gibi, itfaiye gibi saniyelerle yarışan araçlara yol vermeyenlere diyorum ki, örneklerinizi yanlış tekrarlardan değil, insanlığın ortak kazanımlarından alın. Günün birinde ambulansa yol vermeyen, verdirmeyen biri olarak hatırlanmamak için, dört elle medeniyetin evrensel değerlerine sarılın!..
Hasta taşımak, onu bir an önce şifa bulacağı ellere teslim etmek, bugün olduğu gibi yüzlerce yıl önce de saygın bir işti. Yıllar içinde hasta - yaralı taşınmasında iyileştirilmesine çalışılan faktörler hızlılık, konfor ve herkes için hazır bekleyen bir sistemin kurulabilmesi oldu.
Antik çağdan beri, binek hayvanı üstünde, kucakta, sırtta, insan tarafından çekilen tekerlekli araçta, iki kişi tarafından taşınan sedyede ya da aklıma şu an gelmeyen farklı yollarla kullanılan hasta taşıma şekilleri olmuş. Ama en bilinen ve filmlere bile girmiş bir yolu var ki bunu ilk kez Norveçliler denemiş. 2 kalın dal parçası arasına gerilmiş bezin, hamak pozisyonunda ata bağlı olarak çekildiğini hepimiz görmüşüzdür. İlginçtir, bu tipte hasta taşıma şekli, 1000 yılı aşkın bir süre boyunca, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar bile kullanılmış.
(Birinci Dünya savaşı sırasında, içi dönemin sahip olduğu ilk yardım ekipmanı ile donatılmış ambulanslar cephelerde hizmet verdi.)
Tabii ki ambulans varsa, hastanın götürülüp tedavi edileceği yer, yani basit de olsa, hastanede de olmalı! Alın size bir konu daha. Popüler tarih alanı, öğlesine verimli ki, amiyane bir tabirle suyundan ayrı mevzu çıkıyor, kemiğinden ayrı!..
Şimdilik hastaneleri bir yana bırakalım ve sohbetimize devam edelim. Konuyu sormayın, ne yazacağımı baştan belli ettim! Bursa’da devlet erkânı geçeceği için bekletilen ambulansın yüzlerce yıllık bir tarih süreci içinde insanlığın evrensel değerleri arasına girmiş toplumsal arka planını, ambulansın geçiş üstünlüğünün kültür tarihinden bahsedeceğim.
Bilinen en eski ambulans kaydının İngiltere’de, MS 900’lü yıllara ait olduğuna dair tarih kaydı var. Haçlı seferleri sırasında, kutsal topraklara ulaşmak isteyen haçlıların belli yerlerde hastaneler kurduğu ve bu hastanelere yaralıları ulaştırmak konusunda çabaları olduğu da biliniyor. Baktım da, ambulansın ilk olarak geçiş üstünlüğü, 1487 yılından İspanya’da ortaya çıkmış. Katolik güçlerin günler süren ünlü “Malaga kuşatması” sırasında yaşanan çatışmalarda yaralananlar, geçiş üstünlüğü taşıyan ambulanslar ile savaşın kargaşası arasından sıyrılıp tedavi edilecekleri yere götürülmüşler. İşte insanlığın medeniyet kazanımları, katliamların yaşandığı bir ortamdan bile çıkabiliyor. Küçük gibi gözüken ama evrensele dönüşen adımlarla yaşanıyor ve gelecek kuşaklara taşınıyor…
(1487 yılında, İspanya'da, Malaga kuşatması sırasında, ambulans servisi ilk kez geçiş üstünlüğü kullanmış.)
Toplumsal yaşamda felsefi alandaki kazanımlar, insanı insan yapan değerlerin sorgulanması, her şeyin insan için ve insan aklının ürünü olduğu, bu yüzden de insan yaşamının - mutluluğunun yararına kullanılması gerektiği varsayımı tarih dizgesi içinde hep sorgulamış olmalı. Napolyon’un güvendiği doktorlarından Jean Dominique Larrey tarafından ortaya atılan “EMS” (emergency medical service) acil tıbbı servis yani “ilk yardım” kavramı, 1797 yılında, özellikle cephedeki yaralı askerlerin tedavi edilecekleri yere bir an önce ulaştırılmaları olarak ele alınmış ve sağlam kurallarla pekiştirilmiş. Ve çok kısa bir zaman içinde tüm Avrupa’da benimsenmiş, yaygınlaşarak uygulanmış.
Amerika ‘da ilk kez 1864 yılında başkan Lincon bu işe el atmış; 1865 yılında Cincinnati’de, 4 yıl sonra da, New York ve diğer bölgelerde geçiş üstünlüğü olan ambulans servisi kullanılıyormuş. Hatta konu o kadar yaygınlaşmış ki, 1899 tarihine gelindiğinde, Chicago’da özel teşebbüs tarafından kurulmuş motorize bir ambulans servisi hizmet veriyormuş.
1882 yılıyla beraber, bazı Avrupa ülkelerinde ambulans hizmetleri parasız olarak herkes için verilmeye başlanmış. 1912 yılında at arabalarının yerini yavaş yavaş motorlu araçlar almaya almış ve 1937 yılında da telefon kullanımın yaygınlaşmasıyla beraber, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği ve akıllarda kalacak “999”lu numara tanıtılmış. 24 saat kesintisiz servis, yolda ilk müdahaleyi yapacak nitelikli personel ve donanım konusu ile karayoluyla ulaşmanın güç olduğu durumlarda helikopterlerin kullanılması gibi geliştirici modeller birbiri ardına düşünülmüş ve uygulanmış.
Efendim biliyorsunuz, genelde koleksiyonculukla ilgili yazıyorum. Bu konunun koleksiyonculuk ile ne alakası var derseniz, açık söyleyeyim bunu düşünerek yazıma başlamadım. Ama yine de sizlere tematik koleksiyonculuk konusunda birkaç şey söylemek isterim. Belli bir tema üzerinde yapılan koleksiyonlar bugün dünyanın her yerinde ilgi topluyor. Örnek olarak şahsen görmemiş olsam da, inanıyorum ki, bir yerlerde ambulans pulları, oyuncaklar, eski ambulans resimleri, birebir boyutunda küçültülmüş ambulans araçları, eski gazetelerden-dergilerden kesilmiş içinde ambulans haberleri olan efemeralar ya da aklınıza gelecek her türlü ambulans temalı koleksiyonu olanlar vardır ve mutlaka bir yerlerde sergilenmiştir, inancındayım.
Bugün evrensel anlamda gelişmişlik yanar söner lambalarla emniyet şeritlerini kullanarak giden ve içinde kim olduğu bilinmeyen zevatın estirdiği rüzgârla ölçülmüyor. Bugün modern dünyada gelişmişlik trafik kurallarına uymayan devlet görevlilerinin varlığı ile değil, kim olursa olsun, trafik ışıklarına ve trafik kurallarına uymakla değerlendiriliyor. Bakanlar, krallar, emniyet müdürleri, milletvekilleri de herkes gibi kırmızıda duruyor. Kırmızı ışığı, emniyet şeridini ihlal edip geçenler sadece ambulans gibi, itfaiye gibi özel geçiş üstünlüğü taşıyan araçlar ve içindeki görevliler.
Temenni edelim ki, ambulansa yolu kapatan emri veren bürokratımıza ya da yakınlarının başına aynı şey gelmesin. Yani 500 yılı aşkın bir süredir insanlığın kazanımı olan ambulansın geçiş üstünlüğünün ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu yaşayarak test etmesinler.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..