Yeni yıl haberleri verilirken nedense hep saat farkından dolayı Yeni Zelanda ve Avustralya'nın yılbaşı kutlamalarına yer verilirken "havai fişek gösterileri" ön plana taşınır ve ekranlarda hep bu havai fişek görüntüleri eşliğinde yeni yıla merhaba (!) denir. Dünyanın farklı başkentlerindeki yeni yıl kutlamaları görüntüleri de genelde arka planda ateşlenen fişekler eşliğinde verilir.
Bir anlık hoş (!) görüntü uğruna çevreye, hayvanlara, kendi sağlığımıza ve aldığımız nefese zarar veren bir kirliliği görsel şölen (!) olarak değerlendirmek ne derece doğru? Çevre bilincinin oluştuğundan beri hızla yükselen bir gürlükte seslendirilen haliyle havai fişek kullanımı hem sağlığımıza hem de doğaya zarar veriyor. Havai fişek gösterileri olmadan da kutlanamaz mı başarılar, şampiyonluklar, ulusal bayramlar ve ortak değerler?
Çevre gönüllüleri, iklim aktivistleri, Dünya Doğayı Koruma Vakfı uzmanları, bilim çevreleri ve farklı ülkelerdeki sivil toplum örgütleri havai fişeklerin hem insanların, hem de yaban hayvanlarının sağlığına ciddi zararlar verebildiğini yıllardır söylüyorlar.
Çoğu tarihçi havai fişeklerin Çin'de icat edildiğini söylese de, orijinal doğum yerinin Orta Doğu veya Hindistan olduğunu söyleyenler de var. Şu anda sahip olduğumuz bilimsel veriler, gösteri amaçlı olarak patlama yapabilmenin 2200 yıl önce Çin'de, bugünkü Liuyang Eyaleti civarında kullanıldığını söylüyorlar. İşin ilginç yanı bu tarihte barut da bilinmiyormuş, patlatılanlar doğadan toplanan bambu parçalarıymış. Barutun bulunması ve bu amaçla kullanılması neredeyse tam 1100 yıl sonra gerçekleşmiş.
Çinliler, bambu ağaçlarının büyürken içinde havayı hapseden birbirinden bağımsız boğumlarının yakıldığında gürültülü bir şekilde patlamasını günlük yaşam ritüellerinde kullanmışlar. Bu yolla hem kötü ruhların kovulacağına inanmışlar, hem de gösteri niteliğinde törenlerine görsellik katmak için uygulamışlar. Tabii ki Eski Çin'den yeni dünyaya yayılan havai fişeklerin gelişimi zaman süreci içinde çok değişmiş, teknolojinin kullanımıyla birlikte doğaya, hayvanlara ve insan sağlığına zararlı hale gelmiş. Yani bu konuda bugünden bakarak Çinlilere haksızlık etmemek lazım, zira ilk havai fişekler sadece basit bir "patlama" yapabiliyormuş; günümüzdeki gibi farklı renklerde ve şekillerde ışık saçan, değişik sesler üretebilen bir kutlama (!) aracı değilmiş.
Özellikle Asya kültürlerinde ölülerini yakan toplumların cenaze törenlerinin vazgeçilmesi olan bu uygulama zaman süreci içindeki gelişimleriyle günümüze kadar sürmüş; ortak kutlamaların adı, paylaşımların -genellikle- gece karanlığında oluşan görseli olmuş.
MS 800 dolaylarında Çinli simyacıların güherçile, kükürt ve kömürü karıştırarak ham barut elde etmelerinin ardında her ne kadar insan sağlığı için yararlı olacak bir arayış hatta yaşlanmayı durduracak sağlık iksiri bulmak olsa da, ortaya çıkan "barut" insanlığın tüm savaş ve yaşam alışkanlıklarını değiştirmiş. Barutun ilk kullanımı yine bambu filizleri içine doldurularak ateşlenmesi şekliyle yapılmış ve zaman içinde de kâğıttan, seramikten, camdan, metalden dökülmüş kapların içinde sıkıştırılarak patlatılmasıyla günümüze ulaşan ateşli silahların başlangıçtaki adımı olmuş.
MS 10. yüzyıla gelindiğinde, barutu kullanarak bomba yapabileceklerini fark eden Çinliler, düşman saflarına attıkları okların uçlarına yaktıkları maytabı iliştirmeye başlamışlar. 12. yüzyılda da havai fişek tipinde ilkel patlayıcılar, okun ucuna bağlanmadan düşmanlara fırlatılabilen basit roketler haline gelmiş.
Barutlu silahlarla Haçlı Seferleri sırasında tanışan, barutlu silahların ateşli gücüne maruz kalmış Avrupalılar, bu gücün farkına varmış ve buna sahip olmak için çaba sarf etmeye, araştırmalar yapmaya başlamışlar. Askerlerin yanı sıra tacirler, misyonerler, seyyahlar, casuslar, diplomatlar patlamaya yol açan unsurları, yani ilk dönem barutun bileşenlerini önce Arap bölgelerine sonra da Avrupa'ya taşımışlar, kâşiflere, araştırmacılara daha güçlü silahların aranabileceği yeni bir alan sunmuşlar.
Batı ülkeleri, 1295'de, Marco Polo'nun havai fişeği Asya'dan Avrupa'ya getirmesiyle birlikte patlayıcıları anlama ve geliştirme imkânı bulmuş. Smithsonian Enstitüsü'ne göre barut ve patlama yapan formülasyon Avrupa'da ilk kez 13. yüzyılda diplomatlar tarafından kullanılmış. Kimi zaman silah yerine kullanılan havai fişekler, kimi zaman da kralların tebaalarını eğlendiren bir araç olmuş. İlk kraliyet havai fişek gösterisi, VII. Henry'nin 1486'daki düğününde düzenlenmiş, ziyafet sofrasının menüsünde yer almış. 1685'de, II. James'in taç giyme törenindeki gösteri öylesine etkileyici olmuş ki, havai fişekleri yapan kişiye "alev ustası şövalyelik unvanı" verilmiş. Rus Çarı I. Peter de, oğlunun doğumunu kutlamak için 5 saatlik bir havai fişek gösteri düzenletmiş.
Ortaçağ boyunca İngiltere'de de, kıta Avrupa'sında da soytarılar gösterilerinde dikkat çekmek ve seyircilerini memnun etmek için havai fişek kullanmışlar. Rönesans döneminde Avrupa'da havai fişek okulları ortaya çıkmış; bu tür eğitimlerle hevesli öğrencilere nasıl sofistike patlamalar yapabilecekleri öğretilmiş. İtalya'da havai fişekler çok popüler olmuş, yüzyıllar boyunca patlamanın gücünü arttırma yolundaki çalışmalar devam etmiş.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilk havai fişek gösterisi 1608'de Virginia'da Kaptan John Smith tarafından organize edilmiş. Kıta Kongresinde "Bağımsızlık Bildirgesi"nin kabul edilmesinin onuruna sonraki ilk yıl dönümü olan 4 Temmuz 1777'de sadece portakal renginde olan havai fişek gösterisi gerçekleşmiş; bu uygulama çok kısa bir süre içinde Amerikan Bağımsızlık Günü geleneği haline gelmiş.
Bu yıllarda zaten bilinen tüm havai fişekleri turuncuymuş. Ortaçağ boyunca İtalyanlar havai fişek yapımını geliştirmeye çalışmışlar, dur durak bilmeyen bir çalışma temposu içinde farklı tasarımlarda bulunmuşlar. 1830 lara gelindiğinde de havai fişeklerin parlaklığını artırmak ve bugün anladığımız anlamda patlama sırasında geometrik şekiller oluşturmak için farklı hammaddeler, metal parçaları ve gazları denemişler.
Kırmızı için stronsiyum, yeşil için baryum, mavi için bakır ve sarı renk verebilmek için de sodyum kullanmışlar. Zaman içinde farklı zehirli kimyasallar da bu karışımlarda yer almış, akla gelebilecek yüzlerce tehlikeli maddeyle beraber lityum gibi, kalsiyum gibi zehirli bileşikler de havai fişek yapımında kullanılmış.
Denilen o ki, her modern havai fişek, barutla doldurulmuş çok sayıda küçük kapsüller içine yerleştirilmiş havai fişek bombasından oluşuyormuş. Her bölmeye "havai fişek yıldızı" deniyormuş ve 3 - 4 cm çapında olan bu parçacıklar, yapıştırıcı, metal tuzu veya metal oksitten yapılmış renklendirici madde içeriyormuş.
Havai fişeklerin ayrıca içindeki barutu ateşlemek için bir de sigortası varmış; patladığında her yıldız bir nokta olarak şekilleniyormuş. Renklendirici madde atomları ısınınca sodyum atomundaki elektronlar enerjiyi emip aktif hale geliyor ve daha sonra da enerji kaybetme süreci içinde yaklaşık 200 kJ/mol sarı ışık enerjisi yayarak farklı renkler üretiyormuş.
Yılbaşlarının, sportif başarıların, milli bayramların ve özel gecelerin vazgeçilmezi gibi sunulan havai fişek gösterilerinin birkaç saniyelik göze hoş gelen görüntüleri yanında, hem insanların, hem doğanın hem de yaban hayvanlarının sağlığına ciddi zararlar verdiği uzmanlarca yıllardır söyleniyor. O kadar çok kaza ve ölüm haberi var ki, hangisini buraya alacağım konusunda zorlandım.
Geçen yıl, Avustralya'da bir gösteri (!) sırasında, gökyüzünden ölü ya da gözleri ve gagaları kanayan yaklaşık 60 kuşun çığlıklar atarak yere düştüğünü görenler, birkaç gün süren yavaş ve acılı ölümlerine de şahit olmuş.
Hindu ışık festivali "Diwali" için atılan milyonlarca havai fişek, hava kirliliği ile başı dertte olan Hindistan'da ilave bir kirliliğe neden oluyormuş. Festival bittikten sonra ağırlaşan kirli hava kütlesi, günlerce yöre halkının sağlığını tehdit ediyormuş. Zaten WHO verilerine göre dünyada hava kirliliğinin en fazla olduğu şehirlerin birçoğu Hindistan'da bulunuyormuş. Havai fişeklerin yanı sıra, tarımsal atıkların yakılması, endüstriyel işlemlerden kaynaklanan emisyonların çoğalması ve inşaat projelerinden çıkan tozlar gibi farklı faktörlerin karışımı yüzünden artık çok yerde "gaz odası" diye tabir edilen Yeni Delhi'nin zehirli "kış sisi" komşu eyaletlere de sıçramış, canlılar için ölümcül tehlike saçmaya devam ediyormuş.
2019 Eylül'de Las Berlanas kentinde düzenlenen festivalde sahneye çıkan İspanyol şarkıcı ve dansçı Joana Sainz ateşlenen havai fişeklerden birinin karnına isabet etmesi nedeniyle hayatını kaybetmiş.
Almanya'nın Krefeld kentinde, yılbaşı gecesinde atılan havai fişeklerin hayvanat bahçesinin maymunların kaldığı bölüme düşmesi sonucunda, çıkan yangında kurtulan maymun olmamış.
2012 Yılında Nijerya'da, 2013'te Çin'de, 2016'da Meksika'nın başkenti Mexico City'de, 2017'de Hindistan'ın Madhya Pradesh Eyaletinde, 2018 yılı Temmuzunda, Meksika'nın Tultepec kentinde yaşanan havai fişek fabrikalarındaki patlamalarda yüzlerce kişi ölmüş, yüzlerce kişi de yaralanmış.
Biliyorsunuz, Sakarya'nın Hendek ilçesinde 3 Temmuz 2020'de bir havai fişek fabrikasında meydana gelen ve 7 işçinin ölümü, 128 işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan patlamanın davası devam ediyor. İşletme sahiplerinin, iş yerinde güvenlik hizmeti verenlerin tartışılmaz ve affedilmez sorumluluklarını bir yana bırakırsak, böylesine tehlikeli bir üretimin yapıldığı fabrikada alınması gerekli önlemleri kontrol etmedikleri için sorumluluğu olan tüm devlet yetkililerinin de yargı önüne çıkarılmaları gerekmiyor mu?
Ölen yurttaşlarımızın acısı tazeyken depolarda sağlam kalan fişeklerin boş bir maden ocağına taşınarak imha edilmesi kararıyla patlayıcıların uzman ekiplerce intikalleri esnasında meydana gelen patlamada Jandarma sınıfından biri astsubay kıdemli başçavuş, biri uzman çavuş, biri de uzman onbaşı rütbelerinde 3 askerimiz şehit oldu, 11 askerimiz ile kamyon şoförü de yaralandı! Ölen askerlerimizin ikisinin patlayıcı madde imha timinden olduğunu düşündüğümüzde, onların eğitiminde sorumluluğu olan ve olay yerine gönderirken gerekli tedbirleri almakla yükümlü amir pozisyonundakilere de bu olay soruldu mu acaba! Terfileri, tayinleri, sorumlulukları ve bilgi düzeyleri gözden geçirildi mi? Eksik olan, yanlış yapılan nedir? Havaya uçan fabrikanın depolarındaki fiili durumu analiz etmede ya da taşıma sırasında uygulanan tekniklerde acaba bir bilgi eksikliği ya da bir zafiyet var mıdır, yok mudur? Sanırım ülkenin hızla değişen gündemi içinde bu tür sorular da cevapları da unutulmaya başlandı bile!
Yaşanan felaketin ardından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun havai fişeklerin yasaklanması konusunda çağrı yapmış ve bunu İstanbul'daki bazı ilçeler de desteklemişti. Özellikle yazın karşılaştığımız orman yangınları sonrasında bu konu Ankara Büyükşehir Belediyesi ve ardından da Kayseri Valiliği tarafından gündeme getirilmiş, havai fişek kullanımı yasaklanmıştı. Şu anda bu yasağa uyan ve kullanımını yasaklamış il ve ilçeler dışında bu uygulamayı izinli yaptırdığını söyleyen yerleşim merkezleri de var. Buralarda izinsiz havai fişek atılması halinde 5326 sayılı kabahatler kanunu 32. maddeye göre idari işlem yapılmaktaymış. Keşke bu konuyu bilinçli bir şekilde çözebilsek ve yaşanan acılarla bir daha karşılaşmasak!
Patlamalarda kaybettiğimiz insanlarımızın hatıraları önünde saygı ile eğilirken bu tür felaketlerin bir daha yaşanmaması için caydırıcı önlemlerin alınmasını beklemek hepimizin ortak isteği, diye düşünüyorum.
Yeni yılın hepimize yeni umutlarla gelmesini, ülkemize huzur, barış, istikrar ve demokrasi getirmesi temenni ediyorum. Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.