Farkındasınız, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ülkemizde de dünyanın çok yerinde olduğu gibi artan bir ilgi ile kutlanıyor. Kadına yönelik sorunların konu edildiği ve kadınların yaşamını zorlaştıran faktörlerin ele alındığı toplantılar, film gösterileri, sergiler, sempozyumlar neredeyse her ülkenin medyasında bu hafta içinde ciddi anlamda yer alıyor. Bir haftalık bir farkındalık yaratmak yeterli mi derseniz, cevabım hayır! Bunu günlük yaşama dökmek, uygulanır kılmak ve toplumun düşünce sistemi içine sokmak gerekiyor.
Kadınlar için ortaya atılan “pozitif ayrımcılık” söylemine karşı çıkan kadınlar da var ama şu bir gerçek ki, kadınların yaşamını olumsuz etkileyen faktörlerin varlığı neredeyse her yerde karşımızda. Ne yazık ki, ülkemizde de örneklerine sık sık rastladığımız gibi özellikle kadına yönelik şiddet sarmalında devam eden bu faktörler dışında, kadınların gündelik hayatını zorlaştıran farklı faktörler de var. Kız çocuklarının okula gönderilmemesi, çocuk yaşta evlilikler, aynı işi yapsa da erkeklerden daha az maaş alma ve diğerleri...
Pantolon da onlardan birisi!
Bakmayın siz bugün pantolon giyen kadınlarla günlük yaşamımızda sık sık karşılaştığımıza. 1920’li, hatta 1930'lu yıllara kadar bile kadınların pantolon giymesi yasaktı, sakıncalıydı, hoş karşılanmıyordu.
Düşünebiliyor musunuz, maskülen, yani erkeksi giyimin öncüsü olarak kabul edilen Alman asıllı sinema oyuncusu ve şarkıcı Marlene Dietrich bile 1930'lu yıllarda, pantolon giydiği için Paris polisi tarafından uyarılmıştı.
Eminim kadın pantolonunun hikayesi de, kadınlar tarafından verilen savaş ve mücadele azmi de sizi şaşırtacak...
Pantolon kelimesi fizikçi, hekim ve din adamı olan Pantaleone'den geliyor. 303 yılında Roma imparatoru Diocletion tarafından öldürülmüş olsa da, ilerleyen yıllarda Venedik baş azizi olarak kabul edilmiş. Yüzyıllar geçmiş, Aziz Pantaleone'nin ismini 16. yüzyılda, bir İtalyan komedyen kullanmış. Sahnede canlandırdığı, paraya tapan, kadına düşkün, hizmetçilerini aç bırakan, asık suratlı, keçi sakallı, çevresi tarafından sevilmeyen, hatta alaya alınan bunak ihtiyar karakteri halk tarafından benimsenmiş. Gezici tiyatrolarla Avrupa'nın diğer ülkelerine de taşınmış ve pantolon kelimesi Orta Çağ tiyatrosunda çok görülen bir soytarının ismi olarak dillere yerleşmiş. Fransa'da 'pantolon', İngiltere'de de 'pantaloon' adı ile tanınmış. Shakespeare bile eserlerinde bu karaktere yer vermiş. Düşünsenize, ismi bir giysiye verildiği için her gün milyonlarca kez onun ismi tekrarlanıyor.
Aslında asırlar öncesinde, özellikle de ata binmenin yaşamın bir parçası olduğu toplumlarda, pantolonlu kadınların varlığına dair tarihsel kanıtlar var. Ama her ne olduysa çok uzun yıllar boyunca, gerek Asya, gerekse de Avrupa ülkelerinde kadınların pantolon giyebilmesi mümkün olmadı. Neredeyse 100 yıl önceye kadar, ayak bileklerine kadar inen uzun entari dışında bir seçenek yoktu.
Oysa aynı yıllarda Osmanlı coğrafyasında “şalvar” yoğun olarak kullanılıyordu. Ata binen, tarlada çalışan ve emeğiyle yaşamın içinde olan kadın için şalvar tabii ki büyük rahatlıktı. Şalvar, özellikle muhafazakar ve dindar Batı toplumu tarafından yüzyıllar boyunca “harem giysisi ” olarak adlandırıldı ve aşağılandı. Hatta daha da ilerisini söyleyeyim, kadınları küçük düşürücü olarak tanıtılarak Vatikan tarafından aforoz edildi.
İlginçtir, ilk kez Osmanlı topraklarında bir kadın pantolon giymiş. 24 yaşında İngiltere'nin en genç Başbakanı olan William Pitt'in yeğeni Lady Stanhope ve dayısı, 1810 yılında çıktıkları macera ve keşif yolculuğunda, İstanbul üzerinden deniz yolu ile Kahire'ye gitmek istemişler. Tekneleri Ege Denizi’nde kaza geçirmiş ve batmış. Yardıma gelenler kazazedeleri kurtarmışlar ve üstlerini değiştirmeleri için onlara kendi giyimlerinden vermişler. Tabii ki verilenler tayfalara ait erkek giysileriymiş.
Bayan Stanhope, pantolon ile çok rahat etmiş olmalı ki Mısır'a vardıktan sonra da üstünden çıkarmamış. Hatta pantolonu ile o kadar çok özdeşleşmiş ki, belki de bu özelliğinden dolayı, İngiliz tarihi onu hala “çöllerin kraliçesi” olarak anıyor ve skandalları ile hatırlıyor.
Bu yıllarda kadınların durumu Amerika’da da aynı! Yani Victorya dönemini yaşayan Avrupa’dan farklı değil. Düşünsenize, ayak bileklerine kadar kat kat inen eteklerin altındaki iç çamaşırlar bile 3-4 kilo tutuyormuş. 1851 yılında bu giyim şekline karşı çıkan ilk kadın Elizabeth Smith Miller olmuş ve giydiği paçası diz altından 10 cm aşağıda olan pantolonu ile o günün Amerika'sında bir ilki gerçekleştirmiş. Peki, bu ilk kadın pantolonuna Amerikalıların ne isim taktığını biliyor musunuz; Türk pantolonu...
Kadına yönelik ilk yayın olarak kabul edilen "Lily" gazetesinin kurucusu ve ilk kadın hakları kongresini hazırlayan isimlerden biri olan Amelia Bloomer ismini de burada anmak gerekiyor. Gerek pantolonu ile geleneksel giyim tarzına karşı çıkması, gerekse de yayınları ve kadın hakları uğruna verdiği mücadele ile hala anılıyor, saygı ile hatırlanıyor.
1890’lı yıllara gelindiğinde sosyal yaşamda kadınları özgürleştirecek çok ilginç bir şey olmuş. O güne kadar gelişmesini dar bir çevrede sürdüren bisiklet, herkesin satın alabileceği hale gelmiş ve kadın-erkek demeden herkesin yaşamına girmiş. Düşünebiliyor musunuz, 1897 yılında sadece Amerika’da 2 milyon bisiklet satılmış. İşte bu yıllarda Bloomer adı tekrar hatırlanmış ve “Bloomer pantolonu” olarak adlandırılan, bizim şalvara benzer pantolon tipi, bisiklet üstünde özgürlük arayan kadınların vazgeçilmezi olmuş.
Kadın pantolonundaki asıl patlama 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanmış. Erkekleri cepheye uğurlayan kadınlar, tulumları giyip fabrikalarda onlardan boşalan yerleri doldurmuşlar. Tulumlu kadınların çalışma performansının yüksek olduğu görülmüş ama yine de pantolonun önündeki engeller Avrupa'nın göbeğinde bile devam etmiş. 2. Dünya Savaşı yıllarındaki ekonomik kriz neticesindeki yoksulluk ve kıtlık öylesine etkili olmuş ki, savaşa giden erkeklerin eski giysilerini, pantalonlarını giyen kadınları kimse umursamamış bile!..
Savaşın sonlanmasıyla her alanda yaşanan gelişmeler giyimde de kendini hissettirmiş ve gözler kadınların pantolon giymesine alışmış. Hatta 1960' lı yıllarda André Courrèges'in kadınlar için hazırladığı "kot" pantolon, özellikle gençler için dünyanın her yerinde “giyimde özgürlük” simgesi olmuş.
Sokaktaki değişim bürokrasiye kolay yansımadı. Ta ki 1969 yılında, Charlotte Reid’in Amerikan Kongresi oturumuna pantolonlu olarak katılmasına kadar. Pat Nixonnise pantolonuyla halk karşısına çıkan ilk Amerikan Başkanı eşi. Hatırlasanıza, yakın yıllara kadar Hillary Clinton da pantolonu ile çok konuşulmuştu.
Yasak bizde de çok yakın bir tarihe kadar devam etti. Geçtiğimiz yıllarda CHP Milletvekili Şafak Pavey'in yaptığı konuşma ile gündeme gelen ve kadınların pantolonlu olarak TBMM Genel Kurul çalışmalarına katılmalarına imkan veren yasa değişikliği 2013 yılında yürürlüğe girdi de kadınlar Mecliste özgürce pantolon giyebilir hale geldiler.
Efendim, pantolon deyip geçmeyin! Gördünüz, kadınların özgürce pantolon giyebilmesinin bile ardında, yüzyıllara yayılan ciddi mücadele ve statükoya karşı verilen özgürlük mücadeleleri var.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..