Çevre felaketi yaratacak, doğaya zarar verecek projeler nedense kamuoyuna hep "çılgın" olarak servis ediliyor. Parayı doğaya, rantı insan sağlığına tercih eden emperyal güçler sanıyorlar ki, çılgın proje sözünü duyan halk katmanları, yoksulluklarını, zorlu yaşam koşullarını, kendilerini çevreleyen doğanın hızla tahrip olduğunu unutup hayaller alemine dalıyorlar ve sıradışı beklentilerin içine giriyorlar. Dünyaca ünlü haber sitelerinden biri olarak kabul edilen Amerikan Huffington Post, yıllar önceki bir haberinde, 5 çılgın projeyi tanıtırken Kanal İstanbul'u ilk sıraya yerleştirmiş. Yazılana göre, Kanal İstanbul, dünyayı değiştirecek çılgın projeler arasındaymış. Aslında İstanbul kanalının "çılgın proje" olarak anılmasında haklılık payı da var, çünkü kanalla birlikte bir şeylerin "çılgınca" değişeceği kesin; ama bunun olumlu olmayacağı konusundaki endişeler bir türlü dinmiyor.
Dünyanın evrimsel döngüsü içinde çılgın planlamalara değil, akılcı ve bilimsel olarak hazırlanmış doğayla uyumlu projelere ihtiyaç var. Şunu kabul etmek gerekiyor ki, çağımızın akıl zinciri, çılgınca-hoyratça denemelerden, bilimsel verilerin ışığı altında yapılmayan faaliyetlerin sonuçlarından ve işi şansa bırakıp sonucunu ilahi güçlerin himmetine ayıran çalışmalardan beslenmiyor. Bizim gibi yaşam döngüsünde mali krizler yaşayan, halkının büyük bir kısmı yoksulluk çeken ülkeler için kaynakların da, doğanın da akılcı kullanımından başka çare yok. Ama gel gör ki, en büyük çılgın projeler, bizim gibi krizlerle boğuşan ülkelerden çıkıyor. Geçtiğimiz yıllarda bir çılgın kanal projesi de Latin Amerika ülkelerinden birinde açıklanmış.
2010’lı yılların başında Nikaragua’da açıklanan kanal projesi tam manasıyla halkı ikiye bölmüş durumda. Panama Kanalına rakip olarak açıklanan Nikaragua Kanalı, Karayipler ile Pasifik arasındaki aşağı yukarı 300 km’lik bir mesafenin kazılıp açılması üzerine planlanmış. Haritaya bakıldığında daha net olarak anlaşılacağı gibi, bu kanal Orta Amerika'nın en büyük tatlı su gölü olan Cocibolca'dan geçerek iki büyük deniz arasındaki bağlantıyı sağlayacakmış.
50 milyar dolarlık Nikaragua Kanal’ı projesi, son zamanlarda sık sık halkın protesto gösterilerine neden olsa da, geçtiğimiz yıllarda ülkenin güneyindeki Rivas'ta sembolik temel atma töreni düzenlenmiş. Devlet Başkanı Yardımcısı Moises Omar Halleslevens Acevedo, törende yaptığı konuşmada, "büyük kanal" olarak adlandırdığı görkemli eseri oluşturacak inşaat projelerini başlatıyoruz, demiş. Bu proje ile bağlantılı olarak dış yatırımcıyı çekecek şekilde oluşturulacak serbest ticaret bölgelerinden, limanlardan, yapılacak büyük bir hava-alanından, geçiş yollarından, otoyollardan, turizm tesislerinden bahsetmiş ve fabrikalar açma sözü vermiş.
Eş zamanlı olarak televizyondan halka seslenen Devlet Başkanı Daniel Ortega da, kanal projesinin Latin Amerika'nın yoksul halkına yeni bir soluk getireceğini ve ülke ekonomisine de çok büyük bir katkıda bulunacağını söylemiş. Dediğine göre, projenin çevreye zararı çok az olacakmış; istimlak edilen araziler karşılığında arsa sahiplerine değerinde ödeme yapılacakmış. Bunlara ek olarak en az 50 bin kişiyi iş imkanı bekliyormuş. Daniel Ortega’ya göre ülkesi için en önemli kazanç, ekonomik bağımsızlığını bu proje ile kazanacağıymış. Böylesine yoksul bir ülke, böylesine tartışmalı bir proje ile ekonomik bağımsızlığını yakalayabilir mi bilmiyorum ama aklımdan geçen bir şey var; o da bizim Katarlıların oralarda da arazi kapatmaya başlayıp başlamadıkları…
Çinli iş adamı Wang Jing’ın sahibi olduğu Hong Kong merkezli HKND şirketi, 2014 yılı gibi kanal inşaatına başlayacağını duyurmuş. Hatta Nikaragua Parlamentosu, 2013 yılında, çılgın iş adamı Wang Jing’e 50 yıllık bir imtiyaz vermiş bile!
Nikaragua kanalının ardındaki finans gücünün bir püf noktası var. Devasa dış ticaret hacmiyle, neredeyse dünyanın her yerinde ve her alanda uygun fiyatlı satıcı olmaya çalışan Çin, aynı zamanda her türlü ham madde için de alıcı pozisyonunda. Afrika’da yaptığı yayılmasını Latin Amerika ülkelerinde de uygulamaya çalışan Çinli iş adamları, Brezilya'da soya tarlaları da, elektrik sektörünün üçte birini de satın almış bile. Çinli şirketler, Peru'nun batı sahilinden Brezilya'nın doğu kıyısına kadar uzanacak kıta içi demir yolunun yapımını üstlenmiş durumda. Şili'den Çin'e uzanan bir Trans-Pasifik fiber optik kablo hattı döşemek için halihazırda Çin tarafı ile imzalar atılmış, ilk kazma vurulmuş. Şili, Peru ve Ekvador'daki otoyol inşaatlarından, Panama'daki liman projelerine, Meksika'da hızlı tren yapımından Venezüella'nın petrol rezervlerini geliştirmeye yönelik projelere kadar "Çin" gücü, çok geniş bir çerçevede ve Latin Amerika'nın her köşesinde adım adım ilerliyor.
Çin'in uzunca bir zamandır uyguladığı ekonomik stratejisi için "borçlandırarak tahakküm altına alma" prensibi yoksul Latin Amerika ülkeleri için "çılgınca" olmalı. Öngörülen şu ki; onlar Çin'den bitmiş ürünler ithal ederken, düşük değerli ham maddeleri Çin'e ihraç edecekler ve işbirliği genişlediğinde de ticaret açığı "çılgınca" Çin lehine belirecekmiş.
İşin bizim paralı geçiş yapılan köprülerimize, Avrasya kanalımıza ve bazı otoyollarımızın işletme haklarına benzeyen bir yanı var, o da Nikaragua hükumetinin, kanaldan elde edilecek gelirin azınlık payına sahip olmasıymış. Bir de, HKND şirketinin böylesine büyük bir inşaatı yürütecek tecrübesi de yokmuş, finans gücü de! Ama onlar Nikaragua halkına "merak etmeyin biz bu işe dünyanın her yerinden yatırımcı buluruz ve bu işi 6 yılda tamamlarız" diyorlarmış.
Nikaragua Kanalının, 77 kilometre uzunluğundaki Panama Kanalından üç kat daha uzun olması bekleniyormuş ama İstanbul'daki gibi Nikaragua Kanalına karşı çıkanların da en büyük korkusu doğa tahribatı.
Kanal kazısı, Brito Nehri'nin Büyük Okyanus'a döküldüğü yerden başlayıp, güneydeki Rivas kentine doğru ilerleyip Nikaragua Gölüne ulaştıktan sonra 105 km boyunca buradan geçecekmiş. Beklenen o ki, Cocibolca, Granada ya da Nikaragua Gölü olarak da bilinen Orta Amerika'nın en büyük tatlı su rezervi bu proje yüzünden çok büyük tehlike altındaymış. Bu gölün ne kadar büyük olduğunu gözünüzde canlandırın diye söylüyorum; bu tatlı su havzası, Amerika kıtasının 9. dünyanın ise 19. büyük gölüymüş. Üstelik de tektonik özellikteymiş.
Detaylarına bakıldığında Nikaragua Gölünden beslenen, ya da bu gölü besleyen nehirlerin de geçiş yolu olarak kullanılacak olması endişeleri arttırıyor olmalı. Okuduklarıma göre, Brito Nehri'nin Büyük Okyanus'a döküldüğü yerden başlayacak olan kazı çalışmaları, güneydeki Rivas kentine doğru ilerleyerek göle ulaşacak ve 105 kilometre boyunca Nikaragua gölünden geçiş yapacakmış.
Çevre felaketi yaratacağı konusunda aklı başında her Nikaragua vatandaşının karşı çıktığı bu kanal projesi, gelen haklı tepkilerden dolayı fizibilite çalışmaları ve güzergah seçimi gibi bahanelerle defalarca ertelenmiş. Çevreciler, proje için her aşamasıyla felaket kapısı diyorlarmış. Aynı bizim yazılı ve görsel medyamızdaki gibi, Nikaragua televizyonlarında da tartışmalar böylesine büyük bir içme suyu kaynağının kirlenmesi ve nehirlerin baraj haline getirilmesiyle ekolojik sistemin bozulacağı konuşuluyormuş. Kanalın heyelanlara, su baskınlarına neden olabileceği ve gemilerin sebep olacağı kirliliğin asla engellemeyeceği beklentisi kamuoyuna hakimmiş. Hatta Nikaragualı yerel topluluk liderleri üst mahkemeye itirazda bulunmuş ama güçlü bir sinir harbi en başından beri sürüyormuş.
Uluslararası Af Örgütü, Nikaragua hükümetinin, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanusu birbirine bağlayacak 50 milyar dolarlık kanal projesinin halkın çıkarlarını hiçe saydığını, kanalı faaliyete geçirmek için on binlerce kişinin geçim kaynağını riske atıldığını açıklamış. Projeye başlamadan önce bölgedeki toplulukların görüşlerine başvurulmadığını vurgulayan Uluslararası Af Örgütü, para uğruna insanların temel haklarının ellerinden alınmasının ahlaki açıdan uygun olmadığını açıklamış.
Aslında her ne kadar bugünün tartışması gibi görülse de, Nikaragua kanalı, yüzyılı aşkın bir süredir tartışılan bir konuymuş. Özellikle Panama kanalının gündeme gelmesi ve inşaatının başlamasıyla birlikte, Nikaragua'da da bir kanal inşa etme hayali 1900’lü yıllardan beri, siyasetçilerin hamaset dolu nutuklarına tema olmuş.
Tartışmalar da, kazı tehdidi de, projeye karşı çıkanların endişeleri de geçmiş değil. Çevrecilere moral veren önemli bir güç var, o da halkın bu konudaki hassasiyetinin çok belirgin olması. Ne diyelim, bizim için de, Nikaragua halkı için de seçeneklerin en iyisi gerçekleşsin, bugünün değerleri yarınlara taşınabilsin. Uzun lafın kısası, kanal karşıtlığında Nikaragua’da olan biteni izlemek ve verilen mücadeleden tecrübe çıkarmak gerekiyor.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..